Salınır gezer
Âşıklar otağında
Vurulur kurşun
Yara alır bir yerinden
Yarılır gülle
MARTILAR
Nihat Genç’e…
Kanatları suya değmiyor martıların
Böyle uçsak bile böyle duramayız
Böyle yakalayamayız avımızı
Böyle tepeden inme, bir çırpıda
DEVİR
Devrilir durur, devrilir döner devrânımız
Daha dün dostlarla dopdoluydu dergâhımız
Dize geldi dağları deviren dermânımız
Duruldu derelerimiz, duyulmaz dualarımız
BAŞAKLAR VE ÇOCUKLAR 21
Sarı sarı başaklar
Bir atlas oluvermiş önümde
Gözün görebildiği kadar
Emeğin şarkısını söylüyorlar
Salınıyorlar önünde rüzgârın
Bir çocuk görüyorum
Sırtı kaşınıyor saman parçalarından
Savrulan tozlar gözlerini yakıyor
Çelişkisi sergileniyor hayatın harman yerinde
Harman yerinde oyun oynuyor çocuk
Oyuncakları sahicikten, sahici oyuncaklar
Öküz, döven ve yakan güneş
Kalaylı testi
Suyu ılımış
Çocuklar bilirim harman yerlerinde
Elleri “pamuk gibi” olmayan
Oyun oynar gibi çalışan
On iki saat çalışan
Çocuklar bilirim kara kara çatlak çatlak elleri
MÜNZEVİ 22
Sevmek yolu bir çıkmaz sokağa varır işte
İşte böyle bir kalakalmazlık içinde
Çözülür tuğlaları bir eski yapının
İçi boş gösterişli sıvalar içinde
Çok çehreli bir güzel peşinde tüketir sevgili
Bir âşık binbir kararsızlıklar içinde
Münzevî bir şiiri didikleyip durur
Bir şair unutulmuş haksızlıklar içinde
GÜN BATIMI
Yine bir gün batımında
Yenidir her dem hüzngâh
İlk aşk günah rıhtımında
Çıkagelir gâh ü nâ-gâh
O gelir ve ben giderim
Su yoksulu mavnalarda
Hüznümü ifsah ederim
Kırık dökük aynalarda
İKİNDİ SONLARI
Küskün ikindi sonları
Artık gün bir nostalji gibi uzar
Hem geceye bir koşu hem bir kaçıştır
Sevdâyı yıldızlara bölüp göğe saçarız
Sayısınca yalnızlığımızın
Küskün ikindi sonları
Esintiler gibi dökülür pişmanlıklar
Yaza veda eden yapraklardan
Ve ağaçlara çizilen oklardan
Delik deşik bir kalp resmidir kalan
Etrafında ezik, kaçamak öpüşler
Yağmur ha yağdı ha yağacak
Sevmek bakır sinide bir tulum peyniri
Bir bir enseme vuracak damlacıkları
Sırra kadem aşkların
Ikide bir kopup duran bir film
Karışmış renkleri ve titrek görüntüsüyle
Ninni arasında uyanışlar, gülüşler
Dile gelmeyen sevdâların abandığı titrek kalp
Şimdi hangi mısra ile avunacaktır ki
Tamamlanmamış şiirler öyle kalmalı değil mi
Ve çiziktirilen son kelimeler
Bulut olup dağılmalı
Savrulmalı çiçek tozları gibi
Yanaktaki gözyaşı gibi
İlk sevgilinin unutulmayan ismindeki
Heceler gibi
Ah uçup gitti her şey her eskiyen gün gibi
Küskün ikindi sonlarında bir şey ararım
Avcumda sanki kül olmuş bir yaprak tutarım
Hem toz olup uçmasından korkarım
Hem rüzgâr beklerim dağıtsın hüznümü diye
Ben niye ağlarım
Küskün ikindi sonlarında
Ben niye
ORADA HER ŞEY ÖZÜYLE
Ber – hükm-i kazâ-yı nâmuvâfık Hüsn oldu cemâl-i aşk’a âşık Bin cân ile hüsn-i âlem – ârâ Çün oldu o Yusuf’a Züleyha
Yusuf ile Züleyha arasında değil aşk
Yusuf’ta düğümlenen bir bilmece
Ondan ötesi sevginin bilinmez
Nasıl bilinmezse ondan ötesi hasretin, hüznün
Sonsuzluğu alır eline âşık
Sonsuzluk yüreğinde zira
Ve yüreği her an elinde bir çiçektir
Güzele sunulacak bir gün
Ama sonlu olanlardan kaçıyor o
Zira sonluları göremiyor gözleri
Kendi gözlerini de
Bildiğiniz aynalardan olmaz
Metafizik ülkelerde ve ne de renkler
Beyaz beyaza şarkı söyler orada
Orada her şey özüyle
Beyazın tonları serilir
Beyaz nehir üzerine
Kuvvetliyseniz eğer
Kuvvetliyse aşkınız
Ve arayışınız arayış kadar
Karmaşık