Yağ ve mermer. Стефани Стори. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Стефани Стори
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-96-2
Скачать книгу
büstleri arasında dolanarak koşuşturdu.

      “Nasıl beceriyorsun bunu? Tasvirler öylesine canlı ki, sanki tüm gün resim çerçeveleri içerisinde oturup poz vermeleri için modellere para ödemişsin.” Turuncu ve siyah renkli çömleklerle dolu bir masanın arkasından Leonardo’ya bakarak “Bu imkânsız,” dedi.

      Leonardo yavaşça masanın etrafında yürüyüp ona doğru yaklaşırken “Çelik darbesi alınca,” dedi, “çakmak taşı haykırdı: ‘Neden bana vuruyorsun? Sana bir zararım yok ki.’ Sonra çelik şöyle cevap verdi: ‘Sabırlı ol ve yapabileceğin harika şeyleri gör.’ Böylece sonunda ateş çıkıncaya dek çakmak taşı sabırla tekrar tekrar kendisine vurulmasına izin verdi. İşte benim durumum da böyle. Uzun süre sabrederek ben de muhteşem sonuçlar elde etmeyi öğrendim. Ayrıca söylediğinin aksine hiçbir şey imkânsız değildir.”

      Isabella bakışlarını Leonardo’ya çevirerek “Kız kardeşim sana hiç portresini yaptıramadı değil mi? Peki, neden?”

      “Sevgili Isabella,” dedi parmağını onun alt çene hattında gezdirerek. “Biliyorsun ki hamilerimin özel hayatlarını tartışacak kadar saygısız değilim.”

      “Böyle bir alet seni işinden ederdi,” dedi Isabella, yabandomuzu derisine sarınmış bir halde atölyenin zemininde uzanırken. Resmini çizebilmek için Leonardo yataktan kalkmıştı. Tablosunu çizdiği modelleriyle neden yattığını kendisi de bilmiyordu.

      Bronzdan yapılmış Apollon heykeline dayanıp Osmanlı’dan getirilmiş el dokuması bir kilimi kucağına çekerek “Belki,” dedi. “Ama aniden insanın görüntüsünü yakalayan bir makine düşün. Resim, kişiyle resim arasında gözle görülür hiçbir farkın olamayacağı kadar gerçek. Bilim adamları, sanatçılar ve mühendisler bile tarafsızlıklarını olağandışı bir düzeyde tutabilirdi.” Not defterini alıp içinde at resmi karalamaları, bir sürü çok yüzlü şekiller ve Milano’dan getirdiği eşyaların listesinin bulunduğu bir sayfayı açtı. “Bir kereliğine bile olsa böyle bir aleti kullanabilseydim eğer, tablo ressamı olarak bir kuruş kazanamayacağıma üzülmezdim.”

      “Ama görüntülerin kopyasını çıkarmak için sadece makineler kullanılırsa o zaman insanın önemi kaybolacak ve insanlık yok olacaktır.”

      Bir fırça darbesiyle Isabella’nın çene kıvrımını çizip “Çok yaklaşmak görüntüyü bozar,” dedi.

      “Böyle bir mesafe koymak cahilliğin yanı sıra tehlikeli olur.” Keşke ailesi şimdi onu, Napoli kralının kız torunuyla teorik icatlarından birinin ahlaki etkileri üzerine tartışan Vincili bu taşra çocuğunu görebilseydi. Ressamlığa başladığı yıllarda insanlar ressamları alt sınıf işçiden farksız görmekteyken o, bu algıyı değiştirmişti. Artık ressamlar önemli ve düşüncelerine danışılan insanlardı. Gerçeği söylemek gerekirse değersiz bir meslek diye geçirdi aklından. “Tüm anlayışın anahtarı, uygun bilimsel nesnelliğe ulaşmaktır, hanımefendi. İşte bu yüzden uçmak istiyorum.”

      “Ne dedin sen?”

      “Uçmak.”

      Isabella’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Havada? Kuş gibi?”

      Leonardo başıyla onayladı.

      “Dalga geçiyorsun.”

      Leonardo hayır anlamında başını sallayarak “Kral Louis, böyle bir buluşun değerini anlar,” dedi. Sol elini kaldırıp parmağındaki iri mücevherli kuş figürlü yüzüğü göstererek “Bunu kendi parmağından çıkarıp bana verdi. Kraliyet koleksiyonundaki mücevherlerle süslenmiş,” dedi. Bugün satmaya kalksa binlerce düka altını ederdi. “Kral bana, bunun benim hedeflerimi desteklediğinin göstergesi olduğu ve uçmayı öğrendiğim zaman bu sanatı Fransa’ya getireceğimi umduğunu söylemişti.” Yüzük ona uğur getirmişti. Yüzük parmağında olduğu sürece bir gün uçacağından en ufak bir şüphesi yoktu. “Tabii siz ve cesur kocanız deneylerime desteğinizi sunarsanız bu icadımı asla Fransızlara vermem hanımefendi. Size söz veriyorum. Hepsi sizin olacak.”

      “Sen kuş değil, bir ressamsın.”

      Leonardo, Isabella’nın istiridyeye benzeyen gözkapaklarını ve o istiridyenin içindeki inciyi andıran gözlerini çizerken “Ben bir ressamdan çok daha fazlasıyım,” diye karşılık verdi. “Yoksa Tanrı neden bana insan vücudu, zihin, ışık, su, sayılar ve yıldızlar hakkında sorular sormak için böyle bir istek versin ki? Merakım beni sanatımdan koparmıyor, aksine onu besliyor. Müzik matematiği, matematik bilimi, bilim de resim sanatını besler. Eşsiz bir şey yaratmanın tek yolu, görünürde farklı şeyler arasında bağlantılar kurmaktır. Sadece resme odaklanmak onun yok olmasına neden olacaktır.”

      Isabella eline zarif altın bir taç alıp başına yerleştirdi. “Ama ben senin göklerden yere çakılıp benim için ölmene katlanamam. Diğer taraftan, tanıdığım tüm insanlar arasında ancak sen böyle imkânsız bir şeyi gerçekleştirebilirsin, Üstat Leonardo. Hem uçmayı öğrenirken bir gün kanatlanıp benden kaçabilirsin. Bu yüzden sevgili markiziniz size uçmayı yasaklıyor. Sadece resminizi yapın. Sizden istenen bu.”

      “Böyle ufak şeylerle yetinemem. Daha fazlasını istiyorum. Her zaman da isteyeceğim.” Gökyüzünü göstererek “Oradan ağaçları, nehirleri, dünyayı, tüm insanlığı inceleyebilirim. Bir şeyleri gerçek anlamda görüp anlamanın en iyi yolu da onu uygun bir mesafeden incelemektir,” dedi.

      “Sen ve nesnellik takıntın… Herkesten ve her şeyden uzak durma konusunda ısrarınla aşkı hissetmeyi nasıl umabilirsin?” diye sorarak tepkisini gösterdi Isabella.

      “Eğer bir gün âşık olursam hanımefendi, sizi temin ederim nesnel bir şekilde inceleyebileyim diye kendimi aşktan da uzaklaştırırım.”

      Isabella üzerindeki postu yere bırakarak “Bunu yaptığın an, incelemeye çalıştığın şeyi öldürürsün,” dedi. “Aşk, mesafe koyarak yaşanmaz.”

      Isabella’nın, Cesare Borgia’yı ağırlamak üzere ayrılmasıyla Leonardo atölyede yalnız kaldı. Burası güzel eşyalarla dolu bir odaydı. Burada kalmaya devam ederse bir gün kendisi de buradaki eşyalar gibi parlatılıp hayranlık duyulacak ve insanların dilinden düşmeyecekti. Tablo ardına tablo çizip, kocasının yokluğunda Isabella’yla ilişkiye girmekten şişmanlayıp tembelleşebilirdi. Bu da kolay bir yaşam olurdu.

      Ertesi gün Leonardo ve Salaì sessizce eşyalarını toplayıp Mantua’dan ayrıldılar. Kanalları üzerine rüya gibi bir şehir tasarlayabileceği Venedik’e gitmeyi düşünüyordu. Ya da Roma’ya mı gitmeliydi? Tüm yolsuzluk ve savaş cehennemine rağmen kutsal şehir Roma’da sanat, yerden biten yabani otlar gibi gelişmekteydi. Sonra Floransa şehrini aklından geçirdi.

      Evet, Pisa şehriyle savaş halindeki bu şehir, Cesare Borgia tehdidiyle her gün canlılığını yitirmekte olsa da hâlâ yarımadanın en zengin şehirlerinden biriydi ve tarihteki en büyük düşünürlere ev sahipliği yapmaktaydı. Çıraklık dönemini, kariyerine başladığı bu şehrin surları içinde uzun yıllar yaşamıştı. Neredeyse hiç dönmediği bu şehri terk ederken asla geri dönmemek üzere yemin etmişti. Yine de Floransa bulunduğu yerden kendisini göklere çıkaracak yeterli para, yaratıcılık ve özgürlüğe sahip tek şehirdi.

      1501

      Floransa

      Michelangelo

      İlkbahar

      Michelangelo, üzerinde bulunduğu çimenlerle kaplı tepeden Floransa’yı görebiliyordu. Beyaz, sarı ve turuncu binaların oluşturduğu parıltılı mozaiği bir yılan gibi kıvrılarak akan Arno Nehri bölmekteydi. Şehrin ortasında, Santa Maria