“Öldürmemekle iyi etmemişsin,” demiş kız. “Ama şimdilik öyle olsun.”
Delikanlı kıza, “Gidip annemi getireceğim, evde yalnız,” demiş.
“Getir ama pişman olacaksın,” demiş kız. “Sen yine de getir, onunla yaşa.”
Bunun üzerine delikanlı annesini almak için yola çıkmış. Annesini alıp öldürdüğü ejderhaların evine getirmiş. “Hangi odaya girersen gir ama bu odaya girme,” demiş annesine.
“Girmem oğlum,” demiş annesi.
Delikanlı avlanmak için ormanın yolunu tutmuş.
Annesi, oğlanın girmemesini söylediği odaya girmiş. Kapıyı açar açmaz ejderha onu görmüş. “İmparatoriçem, bana biraz su verin, ben de size bir iyilik yaparım,” demiş.
Kadın ejderhaya su getirmiş. Ejderha ise, “Beni seviyorsan seni alayım, benim imparatoriçem ol,” demiş.
“Seni seviyorum,” diye yanıtlamış kadın.
Ejderha bunun üzerine, “Ne yap et, oğlundan kurtul. Baş başa kalalım. Kendini hasta et. Bir rüya gördüğünü, oğlunun sana diğer dünyadaki bir domuzun etini getirmesi gerektiğini söyle. Eğer o eti getirmezse öleceğini ama getirirse iyileşeceğini anlat,” demiş.
Kadın eve dönüp başını bağlamış ve hastalanmış gibi yapmış. Delikanlı eve dönüp annesini başı bağlı görünce, “Ne oldu anne?” diye sormuş.
“Hastayım oğlum, öleceğim. Ama bir rüya gördüm. Diğer dünyadaki bir domuzun etini yemem gerek,” demiş kadın.
Delikanlı bunu duyunca hasta annesi için ağlamaya başlamış. Hemen hazırlanıp yola çıkmış. Sevgilisine giderek durumu anlatmış. “Annem ölecek. Ama bir rüya görmüş. Diğer dünyadan ona domuz eti getirmem gerek.”
Kız, “Git ama dikkatli ol,” demiş. “Döner dönmez bana gel. On iki kanatlı atımı al. Domuzun seni ele geçirmemesine dikkat et. Yoksa hem seni hem de atı yer.”
Delikanlı ata binip yola çıkmış. Güneş yolunu yarılamışken oğlan gideceği yere varmış. Küçük domuzlardan birini kapıp kaçmış. Anne domuz sesleri duyunca delikanlıyı yemek için peşine düşmüş. Tam diğer dünyanın kıyısındayken ve delikanlı sıçramışken, domuz atın kuyruğunun yarısını ısırmış. Delikanlı kıza gitmiş. Kız küçük domuzu alıp saklamış ve yerine başka bir domuz koymuş. Oğlan annesine gidip domuzu vermiş. Kadın onu pişirip yemiş ve iyileştiğini söylemiş.
Üç ya da dört gün sonra kadın, ejderhanın ona gösterdiği gibi bir kez daha hastalık numarası yapmış.
Delikanlı eve döndüğünde annesine, “Bu kez ne oldu anne?” diye sormuş.
“Yine hastalandım canım. Bir de rüya gördüm. Diğer dünyadaki altın elma ağacından bir elma getirmen gerek.”
Delikanlı yeniden hazırlanıp kıza gitmiş. Kız onu sıkıntıda görünce, “Ne oldu?” diye sormuş.
“Ne mi oldu? Annem yine hasta. Diğer dünyadaki elma ağacından ona bir elma getirdiğim bir rüya görmüş.”
Kız, annesinin oğlanın başına çorap öreceğini anlamış. Delikanlıya, “Benim atımı alıp git ama dikkat et, elma ağacı seni orada ele geçirmesin. Döner dönmez de bana gel,” demiş.
Delikanlı hazırlanıp yola çıkmış ve dünyanın sınırına gelmiş. Kendini sınırın ötesine bırakıp gün ortasında elma ağacına varmış. Bir elma alıp kaçmış. Yapraklar bunu fark edince çığlık atmaya başlamış. Elma ağacı da yakalayıp öldürmek için delikanlının peşine düşmüş. Delikanlı sınırdan çıkıp dünyamıza geçmiş ve doğruca genç kıza gitmiş. Kız elmayı adamdan alıp saklamış ve yerine başka bir elma koymuş. Delikanlı orada biraz daha kalıp annesinin yanına gitmiş. Annesi oğlanı görünce, “Getirdin mi tatlım?” diye sormuş.
“Getirdim anne.”
Kadın elmayı alıp yemiş ve artık bir sorunu kalmadığını söylemiş.
Bir hafta sonra ejderha, kadına yeniden hastalanmasını söylemiş. Bu kez oğlundan yüce dağlardan su getirmesini istemeliymiş. Kadın da yine hasta numarası yapmış.
Oğlan annesini hasta görünce ağlamaya başlamış. “Annem ölecek tanrım. Durmadan hastalanıyor.” Sonra yanına gidip kadına, “Ne oldu anne?” diye sormuş.
“Ölecek gibiyim tatlım. Ama eğer bana yüce dağlardan su getirirsen iyileşeceğim.”
Delikanlı hiç oyalanmadan genç kıza gidip, “Annem yine hastalandı. Yüce dağlardan su getirdiğimi görmüş rüyasında,” demiş.
Genç kız, “Git ama bulutların seni yakalamasından ve oradaki dağların seni öldürmesinden korkuyorum. Benim yirmi dört kanatlı atımı al. Oraya vardığında öğleye kadar bekle. Çünkü dağlar ve bulutlar tam öğle vakti kendilerine bir sofra kurar ve yemek yerler. Sen de o zaman bir testiyle oraya gidip hemen su al ve uç.”
Delikanlı testisini alıp dağlara doğru yola çıkmış. Güneş en tepeye çıkana kadar beklemiş. Daha sonra gidip su almış ve kaçmış. Bulutlar ve dağlar onu fark edince peşine düşmüşler ama yakalayamamışlar. Delikanlı kızın yanına gelmiş. Kız, genç adama fark ettirmeden testiyi alıp başka bir testiyle değiştirmiş. Genç adam eve dönünce annesine su vermiş ve kadın iyileşmiş.
Delikanlı daha sonra avlanmak için ormana gitmiş. Annesi de ejderhaya gidip, “Oğlum bana suyu getirdi. Şimdi oğlana ne yaptıracağım?” diye sormuş.
“Ne mi yapacaksın? Neden oturup kart oynamıyorsun? Ona de ki, babanla hep oynadığımız gibi bahis oynayalım.”
Delikanlı eve döndüğünde annesini neşeli bulmuş. Bu duruma sevinmiş. Kadın masada yemeklerini yerken, “Canım, baban hayattayken ne yapardık biliyor musun? Yemeğimizi yiyip masadan kalktıktan sonra bahse girip kart oynardık.”
Delikanlı, “İstersen benimle oynayabilirsin anne,” demiş.
Oturup kart oynamaya başlamışlar. Annesi oğlanı yenmiş. İpekten bağlarla oğlanın elini öyle sıkı bağlamış ki ipler çocuğun elini kesmiş.
Delikanlı inlemeye başlamış ve annesine, “Anne, beni çöz yoksa öleceğim,” demiş.
Kadın, “Ben de onu istiyorum zaten,” demiş. Sonra ejderhaya seslenmiş. “Hadi gel de onu öldür ejderha.”
Ejderha ortaya çıkıp genç adamı yakalamış ve parçalara ayırarak heybelere doldurmuş. Sonra atının üzerine yerleştirerek ata, “Onu ölüyken de canlıyken olduğu gibi al götür,” demiş.
At hızla delikanlının sevgilisine doğru yol almaya başlamış. Genç kadın adamı görünce ağlamaya başlamış ve parçalarını alıp yan yana dizmiş. Eksik bir parçanın yerine domuzun etini kesip yerleştirmiş. Her bir parçayı yerli yerine koymuş. Ardından sakladığı suyu alıp adamın üzerine serpince delikanlının parçaları birleşmiş. Elmayı ağzına değdirerek ona can vermiş.
Delikanlı canlanınca annesinin evine giderek yere bir kazık saplamış ve hem annesini hem de ejderhayı bir saman yığınının üzerine yerleştirmiş. Ardından