Çingene Masalları. Francis Hindes Groome. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Francis Hindes Groome
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-81-8
Скачать книгу
bir usta bulacağım.”

      “Benim yerim tam sana göre delikanlı. Sana benzer bir genç daha var. Altı öküzüm ve bir de sabanım. Hizmetime girip bütün bu tarlayı sürersin.”

      Delikanlı doğrulup sabanı ve öküzleri almış, tarlalara gitmiş. İki gün boyunca toprakları sürmüş. Baht11 ve Dev çıkagelmiş. Dev, Baht’a “Sen git,” demiş. Baht gitmek istemeyince Dev gitmiş. Dev yanına yaklaştığında delikanlı sırtüstü yatıp çizmelerini çıkarmış ve düzlüğe doğru koşmaya başlamış.

      Diğer delikanlı arkasından bağırmış: “Gitme kardeşim, gitme kardeşim!”

      “Peh! Tanrı sabanının da senin de belanı versin.”

      Bükreş büyüklüğünde bir şehre gitmiş. Bir saatçi dükkânına varmış. Dirseklerini tezgâha dayayarak çalışan çırakları izlemiş. Derken çıraklardan biri, “Neden orada boş boş oturuyorsun?” diye sormuş.

      “Çünkü sizi çalışırken izlemeyi seviyorum,” demiş çocuk.

      O sırada usta çıkıp, “Gel delikanlı,” demiş. “Seni üç yıllığına işe alıyorum. Bildiğim her şeyi göstereceğim sana. Bir yıl ve bir gün boyunca,” diye devam etmiş, “yalnızca odun kesip ateşi besleyecek, sonra da dirseklerini tezgâha dayayıp çırakların çalışmasını izleyeceksin.”

      Saatçinin elinde de İmparator’un on beş yıllık saati varmış ve tamir edebilecek kimse bulunamamış. Paris’ten, Viyana’dan saatçiler getirilmiş ama kimse başaramamış. Kral en sonunda saati tamir edene krallığının yarısını vereceğini söylemiş ama herkes başarısız olmuş. Saatin içinde yirmi dört ezgi varmış. Ezgiler çaldığında İmparator gençleşiyormuş. Paskalya pazarı gelip çatmış ve saatçi, çıraklarıyla birlikte kiliseye gitmiş. Yalnızca adamın ihtiyar karısı ile bizim delikanlı arkada kalmış. Delikanlı hızla odunları kesip çalışma tezgâhına dönmüş. Küçük saatlerin hiçbirine dokunmamış ama büyük saati alıp tezgâha yerleştirmiş. İçindeki çubukların ikisini çıkarmış, temizlemiş ve yerine yerleştirmiş. Yirmi dört ezgi çalmaya, saat işlemeye başlamış. Delikanlı korkudan gizlenmiş. Çalan ezgileri duyunca kilisedekilerin hepsi çıkıp gelmiş.

      Saatçi de eve dönmüş. “Anne, bu iyiliği bana kim yaptı? Saati kim tamir etti?” diye sormuş.

      Annesi, “Yalnızca şu delikanlı tezgâha yaklaştı canım,” diye cevap vermiş.

      Saatçi oğlanı aramaya başlamış. Ahırda otururken bulmuş. Onu kollarından tutup, “Oğlum, sen meğer ustaymışsın da ben hiç anlamamışım. Seni Paskalya günü odun kesmeye göndermişim,” demiş. Sonra üç terzi çağırtmış, üç tane güzel takım diktirmiş. Ertesi sabah dört iyi atın çektiği bir araba çağırmış. Saati kollarına alıp sarayın yolunu tutmuş. İmparator bunu duyunca tahtından inmiş, saati kucaklamış ve gençleşmiş. Sonra saatçiye dönüp, “Bana saati tamir edeni getir,” demiş.

      “Ben tamir ettim,” demiş saatçi.

      “Senin tamir ettiğini söyleme sakın. Git de kim tamir ettiyse onu getir.”

      Saatçi gidip delikanlıyı getirmiş.

      İmparator, “Saatçiye üç kese duka altını verin. Ama delikanlı, sen daha fazlasını alamayacaksın, çünkü niyetim sana yılda on bin duka vermek. Yalnızca burada kalacak ve bozulduğu zaman saati tamir edeceksin,” demiş.

      Delikanlı on üç yıl boyunca orada yaşamış.

      İmparator’un yetişkin bir kızı varmış ve ona bir koca bulmak istermiş. Kız bir mektup yazarak babasına vermiş. Peki, mektuba ne yazmış? Şunu yazmış: “Baba, dilsizmiş taklidi yapacağım. Kim beni konuşturmayı başarırsa ona varacağım.”

      İmparator bütün dünyaya bunu duyurmuş: “Her kim ki kızımı konuşturmayı başarırsa, ona kızımı vereceğim. Konuşturamayanları ise öldüreceğim.”

      Bir sürü talip gelmiş ama hiçbiri kızı konuşturamamış. İmparator hepsini öldürünce yavaş yavaş gelenler azalmış ve kimse gelmez olmuş.

      Saati tamir eden delikanlı İmparator’a gidip, “İmparatorum, ben de kızla görüşüp onu konuşturabilir miyim denemek istiyorum,” demiş.

      “Duyuruyu görmedin mi? Onu konuşturamayanları öldürmeye yemin ettiğimi bilmiyor musun?”

      “Eh, başaramazsam beni de öldürün İmparatorum.”

      “O halde git de dene.”

      Delikanlı güzelce giyinip kızın odasına gitmiş. Kız çerçevesiyle dikiş yapıyormuş. Delikanlı içeri girerken, “İyi günler düzenbaz,” demiş.

      “Teşekkürler saatçi. Gelmişsin, otur madem, biraz dinlen.”

      “Tamam, öyle olsun düzenbaz.”

      Yalnızca oğlan konuşuyormuş.12 Fazla oyalanmadan kalkıp, “İyi geceler düzenbaz,” demiş.

      “Hoşça kal saatçi.”

      Ertesi akşam İmparator, öldürmek için delikanlıyı çağırmış. Delikanlı ise, “Bir gece daha denememe izin verin,” demiş. Böylece delikanlı bir kez daha gidip, “İyi akşamlar düzenbaz,” demiş.

      “Hoş geldin saatçi. Madem geldin, lütfen masaya buyur kardeşim.”

      Sadece o konuşmuş ve sonunda, “İyi geceler düzenbaz,” demiş.

      “Hoşça kal saatçi.”

      Ertesi gece İmparator delikanlıyı çağırmış. “Artık seni öldürmeliyim, çünkü anlaşmanın sınırına ulaştın.”

      Delikanlı, “Her insanın üç kez bağışlanma hakkı olduğunu bilmez misiniz İmparatorum?” demiş.

      “Tamam, bir kez daha git.”

      Delikanlı o gece yeniden gidip, “Nasıl gidiyor düzenbaz?” diye sormuş.

      “Teşekkürler saatçi. Geldin madem, masaya buyur.”

      “Öyle yapacağım düzenbaz. Elimdeki bıçağı görüyor musun? Soruma cevap vermezsen seni parçalara ayıracağım.”

      “Neden cevap vermeyeyim saatçi?”

      “Pekâlâ düzenbaz, prensesi tanıyor musun?”

      “Nasıl tanımayayım?”

      “Peki üç prens, onları da tanıyor musun?”

      “Tanıyorum saatçi.”

      “Tanıyorsan ne âlâ. Üç erkek kardeş, prensesle birlikteymiş. Hiçbiri üçünün de onunla birlikte olduğunu bilmiyormuş. Peki prenses ne yapmış? O üç erkek kardeşi de tanıyormuş. En büyükleri gece çökerken gelmiş. Prenses onu masaya oturtup yedirmiş. Sonra onu bir odaya kilitlemiş. Ortanca, gece yarısı gelmiş. O da prensesle yatmış ve başka bir odaya kilitlenmiş. Aynı gece en küçükleri de gelip prensesle yatmış. Şafak sökerken prenses hepsini serbest bırakmış ve hepsi, üç kardeş, birbirlerini öldürmek için atılmışlar. Prenses, Durun kardeşler, birbirinizi öldürmeyin. Evinize dönün ve her biriniz on bir duka alıp üç farklı şehre gidin. Her kim ki bana en güzel ustalık işini getirir, ben onun olurum, demiş. En büyükleri Bükreş’e gitmiş ve orada güzel bir ayna bulmuş. Bakalım nasıl bir aynaymış bu. Hey, tüccar bu aynanın fiyatı nedir, diye sormuş. On bin duka delikanlı. Çok değil mi kardeşim? Ama ne tür bir ayna olduğunu öğren. Aynaya baktığında içinde hem ölüleri hem


<p>11</p>

Romanya Çingenelerinin kullandığı bu sözcüğün hemen her Çingene lehçesinde benzer bir formu bulunur (bakht, bahi, bok, bachi vs.). Paspati, Türk-Çingene sözcükleri listesinde (1870) şöyle der: “Bakht, i. Talih, cins, rastlantı… Les Grecs et le Turcs se servent trés souvent du meme mot”; Miklosich de Modern Yunancadan μπάκτι (Ueber die Mundarten, vii. 14) sözcüğünü alıntılar. Modern Yunancada ve Türkçede bu Çingene sözcüğünün yer alması Çingenelerin Balkan yarımadasındaki derin etkisinin bir göstergesidir. Bakht, fortune, aynı zamanda Farsçada da yer alır.

<p>12</p>

Bu kısım biraz kafa karıştırıcı ama prenses tarafından söylenmiş gibi görünen kısımların aslında saatçi tarafından söylendiğini, diyaloğu saatçinin tek başına sürdürdüğünü kastediyor olmalı.