Çingene Masalları. Francis Hindes Groome. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Francis Hindes Groome
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-81-8
Скачать книгу
görmüş.

      “Tekne istemem.” Hemen yelkenleri açmış. Kalyon hızlanarak ilerlemeye başlamış. Herkes onu izliyormuş. “Hey, kalyon karaya oturacak!”

      “Dokunmayın,” demiş padişah. “Bırakın karaya otursun.”

      Dazlak, gemiyi karaya oturtmuş.

      Dazlak, “Kızı almaya giderken kimse yaptıklarıma karışmasın dememiş miydim? Kimse karışmasın,” demiş.

      Kızla şehzadeyi alıp kapıya doğru ilerlemiş. “Yıkın kapıyı.”

      “Yıkalım mı? Neden?” diye sormuşlar.

      “Kimse karışmasın demedim mi ben?”

      Hazırlanıp kapıyı yıkmışlar. Hep birlikte yukarı çıkmışlar. Yiyip içmiş, gülüp eğlenmişler.

      Dazlak oğlanın içini kemiren bir kurt varmış.

      Gece çökmüş. Genç çiftin yatağını hazırlamışlar. Dazlak, “Siz nerede uyuyacaksanız ben de orada uyuyacağım,” demiş.

      “Gelinle damadın yanında uyuyamazsın, olmaz.”

      “Anlaşmamız nasıldı?”

      “Sen bilirsin.”

      Hep birlikte odaya girip uzanmışlar. Dazlak kılıcını sımsıkı tutmuş, başını yorganın altına saklamış. Gece yarısı ejderhanın geldiğini duymuş. Kılıcını çektiği gibi ejderhanın başlarını kesmiş. Hepsini yatağının altına saklamış. Şehzade uyanıp da Dazlak’ı elinde kılıçla görünce, “Dazlak bizi öldürecek!” diye haykırmış.

      Babası gelip “Neden bağırıyorsun oğlum?” diye sorunca, “Dazlak bizi öldürecek,” demiş şehzade.

      Dazlak’ı yakalayıp kollarını bağlamışlar.

      Şafak sökünce padişah, Dazlak’ı huzuruna çağırmış. “Neden öyle davrandın? Yedi yıl boyunca yolculuk ederek kızı getirdin, sonra da onları öldürmek istedin.”

      “Ne yapabilirdim ki?”

      “Sen oğlumu öldürmeye kalktın, ben de seni öldüreceğim.”

      “Sen bilirsin.”

      Oğlanın ellerini bağlayıp başını vurdurmaya götürmüşler. Yolda giderken Dazlak kendi kendine, “Kafamı kesecekler,” demiş. “Ama anlatırsam da taşa dönerim. Hey, beni padişaha götürün. Ona söyleyecek bir çift sözüm var.”

      Genç adamı padişaha götürmüşler.

      “Neden geri getirdiniz?”

      “Size söyleyecek bir çift sözü varmış.”

      “Söyle bakalım delikanlı.”

      “Dervişin kızını almaya giderken kalyonda tek başıma oturuyordum. Oğlunuz kızla birlikte yiyip içiyordu. Bir sabah üç kuş gelip konuşmaya başladı. ‘Ah kuş, sevgili kuş, o da ne öyle? Dervişin kızı şehzadeyle birlikte yiyip içiyor. Başına gelecek felaketten haberi bile yok. Bunu her kim duyup da bir başkasına söylerse dizleri taş keser,’ dediler. Orada yalnızca ben vardım ve duydum.”

      Dazlak bunu söyler söylemez dizleri taş kesilmiş. Padişah, genç adamın taş kesildiğini görünce, “Rica ederim daha fazla devam etme delikanlı,” demiş.

      “Ama anlatacağım,” diye cevaplamış Dazlak. Kapının hikâyesini anlatmış ve sırtı da taş kesilmiş.

      “Kuşlar üçüncü kez gelip konuşmaya başladılar. Ben de onları duydum (zaten bu yüzden gelin ve damatla yatmak istedim). ‘Yedi başlı bir ejderha gelip onları yiyecek!’ dediler. İnanmazsanız yatağın altına bakın.”

      Odaya gidip baktıklarında ejderhanın yedi başını görmüşler.

      “Onu öldüren bendim. Oğlunuz kılıcı elimde görünce onları öldüreceğimi düşündü. Onlara gerçeği anlatamazdım.”

      Bunları söyledikten sonra başı da taş kesmiş. Dazlak için bir mezar yaptırmışlar.

      Şehzade birden ayaklanarak yollara düşmüş. “O benim için yedi yıl gezdi ben de onun için yedi yıl gezeceğim,” demiş.

      Şehzade yürümüş durmuş. Bir yerde bir su görünce birkaç yudum içip dinlenmek için uzanmış. Dazlak rüyasına girmiş. “Buradan bir avuç toprak al, sonra mezarın üzerine serp.”

      Şehzade bir süre daha uyumuş. Uyanır uyanmaz bir avuç toprak alıp mezarın başına dönmüş. Toprağı mezara serptiği gibi Dazlak uyanmış. “Mışıl mışıl uyumuşum!” demiş.

      “Sen benim için yedi yıl dolaştın ben de senin için yedi yıl dolaştım,” demiş şehzade.

      Dazlak’ı alıp saraya götürmüş ve ona rütbe vermiş.

      İkinci Bölüm

      ROMEN ÇİNGENE MASALLARI

      Vampir

      Köyün birinde yaşayan ihtiyar bir kadın varmış. Bu köyde yetişkin kadınlar bir araya gelip çalışır, “yardımlaşırmış”.4 Genç delikanlılar gelip kızların yakasına yapışır, bir kenara çekip öperlermiş. Ancak kızlardan birinin onu tutup öpecek bir âşığı yokmuş. Zengin köylülerden birinin kızı olan bu genç kadın iri yarı biriymiş. Üç gün boyunca kimse yanına yanaşmamış. Kız kendinden büyük arkadaşlarına bakıp dururmuş. Kimsenin onu düşündüğü yokmuş. Fakat bu kız, eşine az rastlanır güzellikteymiş. Derken genç bir delikanlı ortaya çıkmış, kızı kollarına alıp öpmüş. Horozlar ötene kadar da onunla kalmış. Şafak söküp de horozlar ötmeye başlayınca delikanlı çekip gitmiş. İhtiyar kadın, delikanlının ayaklarının horoz ayağı olduğunu görmüş. İhtiyar, oğlanın ayaklarına bakmaya devam ederken, “Nita, kızım, sen tuhaf bir şey gördün mü?” diye sormuş.

      “Görmedim.”

      “O zaman o çocuğun ayaklarının horoz ayağı olduğunu da fark etmedin yani?”

      “Hayır, görmedim.”

      Kız evine gidip uyumuş. Uyanınca da diğer kadınların yanına yün eğirmeye gitmiş. Çok geçmeden delikanlılar da sevgililerinin yanına gelmiş. Kızları öpmüş, bir süre yanlarında kalmış, sonra evlerine gitmişler. Genç kızın yakışıklı delikanlısı da gelmiş. Kızı kollarına almış, öpmüş, dans etmiş ve gün doğumuna kadar onunla kalmış. Derken horozlar ötmeye başlamış. Delikanlı horozların sesini duyar duymaz kızın yanından ayrılmış. Kulübesindeki ihtiyar kadın, “Nita, oğlanın ayakları at toynağıydı, fark ettin mi?” diye sormuş.

      “Eğer öyleyse de görmedim.”

      Kız evine dönmüş. Uyuyup uyanmış, yapması gereken işleri yapmış. Gece çöktüğünde eğirme tekerini alıp kulübedeki ihtiyarın yanına gitmiş. Diğer kızlarla delikanlılar da gelmiş. Herkes sevdiğiyle birlikteymiş. Genç kız bir süre bekledikten sonra delikanlı çıkıp gelmiş. Kız ne yapmış dersiniz? Büyük bir dikkatle oğlanın sırtına bir iğne ve iplik geçirmiş. Horozlar ötüp de oğlan gittiğinde, kız onun nereye gittiğini bilmiyormuş. Sabah kalkar kalkmaz ipin ucunu tutup yol boyunca takip etmiş. Oğlanın bir mezarda oturduğunu görmüş. Kız titreyerek evine dönmüş. Gece mezardaki delikanlı ihtiyar kadının evine geldiğinde kızın orada olmadığını görmüş. İhtiyar kadına, “Nita nerede?” diye sormuş.

      “Gelmedi.”

      Bunun


<p>4</p>

Kláka. “Claca,” der Grenville Murray, “Eflak bölgesinde son derece popüler olan bir tür toplantıyı ifade eder. Eğer bir ailenin, belirli bir durum özelinde yapılacak belirli bir işi varsa, komşularını gelip onlar için çalışmaya davet eder. İş tamamlandığındaysa müthiş bir eğlence tertip edilir. Şarkı söylenir, dans edilir ve hikâyeler anlatılır.” – Doine; or Songs and Legends of Roumania (Lond. 1854), sf. 109.