“Sizinle kalmayı kesinlikle tercih ederim efendim,” dedi Amuba hevesle. “İsteğimi bağışlayıp köle dostum Jethro’yu seçerek şimdiden merhamet dolu bir kalbiniz olduğunu gösterdiniz, kaderimin umduğumdan daha büyük mutluluk getireceğini şimdiden hissediyorum.”
“Görüntüye bu kadar çabuk aldanma,” dedi rahip. “Öte yandan burada, Mısır’da, köleler Nübye’nin yabani halkları arasında ya da çölde olduğu gibi muamele görmezler. Hepsi için bir kanun var, burada köle öldüren biri bir Mısırlının canını almış gibi cezalandırılır. Fakat sanırım şunu söyleyebilirim ki, buradaki hayatın çok zor olmayacak; zekisin, dilimizi bu kadar akıcı konuşabilecek kadar yeterli bilgiyi bu kadar kısa sürede edinmiş olmandan belli. Sen de dilimizi konuşabiliyor musun?” diye sordu Jethro’ya.
“Biraz konuşabiliyorum,” dedi Jethro, “ama Amuba kadar iyi değil. Yaşlı dilim yabancı bir lisana gençlerinki kadar çabuk alışamıyor.”
“Anlaşılabilecek kadar konuşuyorsun,” dedi rahip, “çok yakında dilimizi kusursuz bir şekilde kavrayacağından eminim. Burası benim evim.”
Rahip her iki yanından yüksek ve geniş bir duvarın uzandığı görkemli bir geçitten girdi. Geçidin kırk, kırk beş metre ilerisinde büyük bir ev duruyordu, buraya kıyasla Amuba’nın büyüdüğü kraliyet konutu sefil bir kulübe gibi kalırdı. Duvarların çevrelediği yaklaşık iki yüz elli metre karelik boş bir arazi vardı, burası bahçe olarak düzenlenmişti. Etrafı sıra sıra meyve ağaçlarıyla doluydu, bir kısmı üzüm bağı olarak ayrılmıştı, bir sıra palmiye ağacının böldüğü alanda ise sebze bahçesi vardı.
Evin önünde geniş bir gölet, içinde ise rengârenk boyanmış bir kayık vardı, çeşit çeşit su bitkileri göletin kenarlarını süslüyordu. Zarif palmiyeler yapraklarıyla üstünü kapatıyordu, zambakların geniş, düz yaprakları ise üzerinde yüzüyordu; Amuba’nın tüm dini törenlerde üst sınıftan çok sayıda insanın taşırken gördüğü ve adına nilüfer dendiğini duyduğu beyaz çiçekler ise üzerinde süzülüyordu. İki esir, gördükleri manzaranın güzelliği karşısında şaşkınlık ve hayranlık içinde donakaldı ve şimdiye kadar gördüklerinden daha güzel olan bir bitki örtüsüne bakarken bir anlığına köle olduklarını unuttular. Rahibin yüzünde bir gülümseme belirdi.
“Mutlak mutluluk hiçbir insana bahşedilmez,” dedi, “ama sanıyorum zamanla burada hiç olmazsa memnuniyeti tadacaksınız.”
IV
Rahat Bir Esaret
Rahip sözünü bitirdiğinde Amuba’yla aynı yaşlarda bir delikanlı evin sütunlu girişinde belirip babasına doğru koştu.
“Ah babacığım!” diye bağırdı, “o yabancı esirlerden ikisini eve mi getirdin? Geçit töreninde görüp saçlarının ve gözlerinin rengine pek hayran kalmıştık. Mysa’yla dikkatimizi özellikle bu delikanlı çekmişti, saçları neredeyse altın sarısı.”
“Her zamanki gibi düşünmeden konuşuyorsun Chebron. Bu genç adam, dilimizi senin ne dediğini anlayacak kadar biliyor ve bir insanın yüzüne karşı fiziksel özelliklerinden bahsetmek hiç kibar bir davranış değil.”
Delikanlının çıkık yanakları kızardı.
“Bağışlayın,” dedi Amuba’ya nazik bir şekilde. “Aramıza daha yeni katılan birinin dilimizi bildiği aklımın ucundan bile geçmedi.”
“Özür dilemeyin,” dedi Amuba gülümseyerek. “Dış görünüşümüz size yabancı geliyor olmalı, hatta Lidya ve Pers halkları arasında bile bizimki kadar açık renkli saçı ve gözü olan insan azdır. Görünüşümüzü beğenmediğinizi söyleseniz bile alınmazdım, zira herkes alışık olduğu şeyleri beğenir kanımca ama yine de söylediğiniz şeyden dolayı özür dilemeniz çok nazikçe, insanlar genelde esirlerin de duyguları olduğunu hesaba katmıyor.”
“Chebron’un özrü yerindeydi,” dedi babası. “Bizim için nezaket çok önemlidir, her Mısırlı bütün insanlara karşı düşünceli davranması gerektiği öğretilerek büyür. Nazik olmak en az kaba olmak kadar kolay, insanlar ise karşılarındakine korkudan çok sevgi gösterdiğinde daha iyi hizmet görürler.”
“Peki, burada mı kalacaklar baba yoksa sadece bugünlük mü getirdin onları?” diye sordu Chebron.
“Kalacaklar oğlum. Onları tapınağımız için getirilen esirlerin arasından seçtim. Genç olanı senin yaşlarında olduğu için seçtim; insanın yanında, kendisiyle birlikte büyüyüp ona bağlı kalacak, şartlar onları eşit kılmamış olsa da dostluk, yoldaşlık yapacak birinin olması iyidir; umarım Amuba’da – isminin bu olduğunu söyledi – bu anlattıklarımı bulabilirsin. İçinde bulunduğumuz şartların kendisini bizden daha alt bir konuma getirdiğini söyledim, ne de olsa bu şartlar büyük öneme sahip. Bu genç adam kendi ülkesindeyken senin burada sahip olduğundan daha yüksek bir konumdaydı çünkü kralın oğluydu, babası savaşta öldüğü için de eğer halkı boyunduruğumuz altında olmasaydı ülkesinin kralı olacaktı. Diyeceğim şu ki Chebron, bir talihsizlik sonucu Amuba aramızda bir esir olarak bulunsa da asalet bakımından senden üstün, bu yüzden sen de düşman bir ülkeye esir olarak düşseydin nasıl bir muamele görmeyi bekleyeceğini düşün ve Amuba’ya öyle davran.”
“Seni memnuniyetle dostum olarak göreceğim,” dedi genç Mısırlı Amuba’ya samimiyetle. “Irklarımız birbirinden tamamen farklı olsa da sadık ve sözünün eri olduğunu yüzünden okuyabiliyorum. Ayrıca, babam senin nasıl biri olduğunu anlayıp bana uygun bir dost olacağından emin olmasaydı sana güvenmemi istemezdi,” diye ekledi.
“Siz de babanız da çok iyi insanlarsınız,” dedi Amuba. “Savaşta ele geçirilen esirlerin yaşamlarının ne kadar çetin geçtiğini bilirim, biz Rebulular da çıktığımız birçok seferde çok sayıda köle toplamışızdır, bu yüzden acı çekmeye hazırlamıştım kendimi. Beni beklentimin aksine çok farklı insanların eline teslim ettikleri için tanrılarımıza ne kadar minnettarım, tahmin edebilirsiniz; söz veriyorum Chebron, size karşı vefalı ve sadık olacağım. Buradaki dostum için de aynısını söyleyebilirim, kendisi her türlü zorlukta benden çok daha iyi şekilde size hizmet edecektir. En yiğit savaşçılarımızdan biriydi. Halkınızla savaştığımız büyük muharebe sırasında savaş arabamı sürmüş, birçok kez hayatımı kurtarmıştır; güçlü ve yiğit bir adamın hizmetine ihtiyaç duyarsanız Jethro size yardımcı olacaktır.”
“Sen savaşa mı katıldın?” diye sordu Chebron şaşkın bir şekilde.
“İlk defa birileriyle savaştım,” dedi Amuba, “ama daha önce çok kez aslan avlamıştım, aslan da en az sizin askerleriniz kadar tehlikelidir. Savaşa katılmak için gençtim ama babam doğal olarak ülkemiz için savaşan erkekler arasında erkenden yerimi almamı istedi.”
“Bu arada Chebron,” dedi Ameres, “seni uyarmalıyım, Amuba’nın ülkesinde sahip olduğu sıfattan kimseye bahsetme. Öğrenilirse bizden alınıp sarayın hizmetine verilebilir. Onunla birlikte esir alınan insanlar da Amuba’nın prens olduğu öğrenilirse başına kötü bir şey gelebilir korkusuyla onun kim olduğuyla ilgili hiçbir şey söylememiş, bu yüzden onun da Rebulu diğer soylu esirlerle aynı tabakadan olduğu düşünülmüş. Bu sebeple kimseye bir şey söyleme, annene ve Mysa’ya bile. Bu sırrı saklayacaksak ne kadar az kişi bilirse o kadar