Savaş akşama kadar başlamadı, karanlık çöktüğünde ise çok sayıda Mısır askeri yeniden kayalıkları tırmanmaya başladı. Öncesinde olduğu gibi Rebulular, Mısırlıları ok yağmuruna tuttu ama bu sefer yalnızca surların eteğine yakın bir yerde durmaya yetecek kadar Mısır askeri tırmandı, burada yukarıdan gelen oklardan büyük oranda korunuyorlardı. Karanlık bir geceydi, tüm bu süre boyunca Rebulular ara sıra duydukları sesler yüzünden hep orada olduklarını bildikleri görünmez düşmanlarını ok yağmuruna tutmaya devam ettiler.
Şafakla birlikte Rebu askerleri surlarının eteğinde ne olup bittiğini gördüklerinde şaşkınlık ve dehşet içinde bir feryat kopardılar. Mısırlılar kuşatma girişimiyle uğraşanlar için sığınak yapımında kullanılmak üzere yanlarında getirdikleri çok sayıda keresteyi gece boyunca halatlarla yukarı taşımışlardı. Kerestelerin hepsi kesilmiş ve birbirine uyacak şekilde hazırlanmıştı, böylece karanlıkta bile kolayca birbirine geçirilmişti. Bunun üzerine kuşatma altındaki Rebulular etraflarına baktıklarında kırk elli tane sığınağın, surlarının eteğine dikilmiş olduğunu gördüler. Bu sığınaklar öyle inşa edilmişti ki birer sundurma gibi aşağı doğru uzanıyordu ve üstleri sıkı bir şekilde hayvan postuyla örtülüydü.
Etrafı sarılmış askerlerin çok geçmeden fark ettiği üzere bu yapılar o kadar sağlamdı ki üstlerine attıkları kalas parçaları ve ağır kayalar sadece sekip ovaya düşmüştü. Mısırlılar birbirine tutturdukları merdivenleri her bir sığınağı birbirine bağlayıp aşağıdaki ovaya uzanacak şekilde sabitlemişlerdi, böylece sığınak yapımıyla uğraşan askerler gerektiğinde dinlenip diğerlerinden yardım alabilmişti.
Rebulular boşuna onca oku fırlatmış, hazırda beklettikleri kazanlarca kaynar yağı boşuna boca etmişti. Hayvan postunun gücü kaynar yağınkini geçmişti, üst üste atılmış hayvan postları yağın alttakilere geçmesine engel olmuştu.
“Düşmanlarımız sahiden de tüyler ürpertici prensim,” dedi Jethro. “Yeni yol ve yöntemlerle karşılaşabileceğimizi söylemiştim size ama kuşatmanın başladığı günün hemen ertesi günü elimizdeki savunma hamlelerinin tüm zorluklarını aşıp surlarımızın eteğinde kendilerini güvene alabileceklerini hiç düşünmemiştim.”
“Peki, ne yapacağız Jethro? Bu sığınaklarda çalışan askerler surların etrafındaki kayaları kolayca yerinden çıkarıp, sonra da hiç zorluk çekmeden arkasındaki toprak dolguyu delip geçebilirler.”
“Durum ciddi,” diye onayladı Jethro; “ama şimdilik paniğe kapılmamız için bir sebep yok. Birliklerimizin büyük kısmı surların arkasında toplanacak, Mısırlılar içeri girmenin bir yolunu bulursa açtıkları deliklere akın edeceğiz; yavaş yavaş toparlanmak zorunda kalacakları için de hepsini uçurumun kenarından aşağı fırlatabiliriz. Benim korktuğum bu değil.”
“Peki, neden korkuyorsun Jethro?”
“Korkuyorum prensim çünkü neden korkmam gerektiğini bilmiyorum. Böyle bir savaşta Mısırlılara kıyasla çocuk gibiyiz. Yaptığımız bütün hesapları çoktan alaşağı ettiler, beni asıl korkutan bir sonraki hamlelerinin ne olduğunu bilmemek. Surları kazarak geçerlerse üzerlerine atılıp haklarından geleceğimizi bizim kadar onlar da iyi biliyor olmalı.”
“Belki de surları alaşağı etmek için sağdan soldan kazmayı planlıyorlardır, böylece surların büyük bölümü çökünce gedik açmış olacaklar.”
Jethro kafasını iki yana salladı.
“Bu Mısırlıların sığınaklarını yok edip işçilerini toprak altına gömer, surlar çökmeden önce geri çekilmeyi başarsalar bile bundan bir şey elde edemezler. Aslına bakılırsa keşke surlarımızı kendimiz yıkabilsek; bu şekilde toprak ve kaya yığınları tam da kayalığın kenarından kalkar, Mısırlılar da tek seferde yalnızca ufak gruplar halinde tırmanabildikleri için hiç zorluk çekmeden hepsini öldürebiliriz. Ustalarımızın şehri yüksek surlarla çevreleyerek bir hata yaptıklarını şimdi anlıyorum, çevredeki bütün uçurumların kenarına yalnızca birer göğüs siperi çekilse daha iyi olurmuş. Bakın, Amusis geliyor, bir de onun fikrini dinleyelim.”
Amusis’in kıpkırmızı olmuş yüzünde endişeli bir hal vardı ama prensi gördüğünde kayıtsız bir ifade takındı.
“Mısırlılar surlarımızın içinden tünel kazarak geçecek,” dedi, “ama bu tarafa ulaştıklarında onları sıçanlar gibi geldikleri çukurdan geri göndereceğiz. Sence de öyle değil mi Jethro?”
“Bilmiyorum,” dedi Jethro ciddiyetle. “Sizin de dediğiniz gibi eğer surlarımızı kazarak gelirlerse onları mutlaka geldikleri çukurdan geri göndeririz ama bunu yapmayı planladıklarını sanmıyorum.”
“Sence planları ne?” diye sordu Amusis kabaca.
“Hiçbir fikrim yok Amusis. Keşke bilebilseydim ama tüm bu zahmete boşuna katlanmadıklarından gayet eminim.”
III
Tutsak
Mısırlılar surları delip geçse ya da surların altını kazıp onları devirse bile Rebulular bu saldırıları geri püskürtebileceklerinden o kadar eminlerdi ki surların eteğine inşa edilen kulübeleri neredeyse hiç dikkate almadılar, yalnızca surların arkasına güçlü bir asker topluluğu yerleştirilmişti ve bunların yarısı Mısırlıların surların altını kazarak ilerlemesi halinde onları püskürtmeye hazır bir şekilde her daim silahlı olarak bekliyordu. Bu özgüven onların sonu oldu. Mısırlılar kazı işlerine tamamıyla hâkimdi ve surları delip geçtikleri takdirde Rebuluların anında ufak kazı ekibini alt edebileceklerinin farkındaydılar, bu yüzden toprak setin büyük kısmını deldikten sonra sağa sola ilerleyerek oldukça geniş bir çukur oluşturdular ve gece olduğunda kiriş ve kalaslarla destekledikleri çatıyı çektiler.
Kazı işleminde görev alanların sayısı kendilerine hızla yer açıldıkça arttı; Rebulular ise her bir korunaklı alanda en fazla bir düzine adamın çalıştığını düşünürken bir gün sonra toprak setin tam ortasında, her bir bölgede tam tamına iki yüz adam çalışıyordu. Mısır kralı astsubayına üçüncü günün sonunda şehrin ele geçirilmesi için her şeyin hazır edilmesini emretmişti.
Her gece işçi sayısı artıyor, kazı işlemleri gittikçe ilerliyordu. Çalışma sırasında hiç kazma kullanmıyor, toprağı geniş hançerlerle parçalıyorlardı. İşçilerin tamamen sessiz olması yasaktı, böylece çıkan gürültü yüzünden ne kadar yaklaştıklarını sur muhafızları anlayamadan kazı işlemini yüzeye yakın bir şekilde sürdürebiliyorlardı. İç yüzeyle aralarındaki mesafeyi geceleyin mızrakla toprağı delerek öğreniyorlardı. Üçüncü günün sonunda kazı çalışmaları o kadar ilerlemişti ki geriye otuz, otuz beş santimetrelik bir toprak yığını kalmıştı, bunun da kirişlerin desteklediği bir kereste kaplaması yardımıyla dışarıdan baskı yapılarak çökertilmesinin önüne geçilmişti. Böylece Mısırlılar yirmi farklı noktadan hiçbir şeyden haberi olmayan muhafızların arasına dalmaya hazır vaziyete geldiler.
Karanlık çöker çökmez saldırı hazırlıkları başladı. Çok sayıda yüksek ve geniş merdivenin yanı sıra muazzam uzunlukta bir sürü iskele hazırlandı. Merdivenler kayalığın eteğine sessizce yerleştirildi ve