Sevginle dopdolu
Damla damla eridim yanında
Tükendim hasretinden
Ömür boyu
Ey sevgili ya sil beni gözlerinden
Ümid ver ya da… Ve terk et
Buluşmak üzre sonsuzluğumuzda
O beyaz ülkelerde… Yeniden
Yeniden ve aşk orda biteviye
Bu taş binalar ortasında benim ne işim var
Bu taş kalpler arasında ne geziniyorum
Ne arıyorum ben bu çöplükte
Ayaklarım bu kaldırımlarda yabancı
Tanıyorum… Bu çöplük de beni tanır
Uzun yıllar hep iç içe yaşadık
Fakat hep garipserdi o beni
Ben ise hep yabancı kaldım
Şimdi duydum ki; yabancılar çoğalmış
Çöpler de çöplüğün dışına taşmış
KUTLU DOĞUM’UN PEŞİNDE
NAAT
Çabucak ve kolay yoldan çağdaşlaşma peşinde
Nice önderleri düş kırıklığına uğrattı çağlar
Gerçekten yaşanan nedir – duyulan ne
En enformatik bir cemiyet şem’ası mı?
Belinde bir ilik emiş acısı
Ve zamanın onulmaz doğum sancısı
Tarih düşülmeyen bir vakte midir akış
Bu kalkış, bu uyanış yoksa bir kopuş mudur?
Bir yer açıldı da bir yer kapandı
Belki kuşun kanadı – belki göz kapakları
Ya bu kahredici susuş geceden beter
Bir yerlerde birileri ne eker
Ekmeli… Toprak bir ilave beklemeli
Başaklar yeşerecek danesiz daneli
Niçin şarkılarımız yavan yanlış geliyor
Neyin içinde bir şey için için eriyor
Bu fırtına sessizliği – bu sükûtun korkunç nağmesi
Çocuk şarkılarında ihtiyar tekerlemesi
Gerçeğe kapanmış bir yalan dünya örmüşüz
İlmik ilmik iftira – riya ve rüya
Sırtı dönük kahramanları arkadan vurmak gibi
Karıncalar karşısında heybetle durmak gibi
Nerede attığını sayı yapan uzun adam27
Hani tren çarpması yumruğuyla adaşın28
Güzel şarkılar söylerdi bulutlu adalı29
Artık bestesi yok – nutukları var… Bir de sakalı
Ezan sesi duymak ayda30 – deryalar hikmetini çözmek31
O komünden bu komüne geçen bilim adamları32
Eyüp’te bir mezar taşı kırılmış sarığıyla
Ölüm ve doğum oranı yüksek memleketlerimiz
Ya ihtişam ya sefalet simgesi kent çekiciliği
Altın sarısı saçlarıyla bizi kendine çeken
Kısır yosmaların uzun tırnaklı elleri
Bellerinde nice keskin kılıçlı süvari
Kemiklerini erittiler de unutup döğüşleri
Cevapsız sorularla dolu imtihan günleri
Ve bekler son durakta birileri
Kimleri
Belki son durak da yok
Bir anlamda kimsenin beklediği de
Erde şan isteyen o nazlı gelin de
Sevdiği de
Yalan
Ya da gerçek – hangi aşkı sonsuz gördük
Hangi öpüş nefes almak yerine
İlmikler arasından sızmaya çalışan irinler gördüm
Bir tereddüt gibi serili seccademde
Alnımı yaslasam mı?
Hep kıyamda mı dursam
Körpe şehitler mi taşısam
Kendi cenazemde…
İki gözümüzle iki ayrı film seyredercesine
Birkaç damla gözyaşı tebessümlü yüzde
İğreti binalarda hisse senetleri
Onun – bunun
Her hamlede mat olma korkusu
Ardından tepeden inme neş’e beklentisi
Hemen kazanmanın
Nun karnında bir nokta
Te ona benzer – se ona benzer
Bir iki üç – bir iki üç
Haydi biraz daha güç
Neden çelik bilek değilsin oğlum
Ben seni bu günler için doğurdum
Der de durur üvey ana
Yetimin hakkı yetime
Sezar çıkagelir ansızın
Ben yetimim diye
Ben yetimim ve benim oyuncağım olun
Peygamber kelâmının karşısında hazır olun
Dillerinde sevgi sözcüğü – yürekleri sevgisiz
Kaçak güreşen dava adamları
Zemzem suyunu çalıp/şehir suyuna katarak
Şifa dağıttılar
Anneler gözleri yaşlı/taş basarak bağırlarına
Onları kucakladılar
Burçlara hiç tırmanmadan
Yürütmeden gemileri karadan
Fatih edasında nice ucuz kahraman
El mi yaman – bey mi yaman
Diyerek bağladılar kırk katırı kırk satıra
Öyle ya at binenin kılıç kuşananın
Ya mazlumları kim kayıra
Mazlumlar ya muhammed mazlumlar
Titreşir gönülleri isminle
Görüşmeden o mübarek cisminle
Bir