Yamaçları yeşil, doruğu beyaz
Dağların türküsü gibi hayatın
Bütün lügatler sığ, kelimeler az
Denk olamaz mesajına Kur’an’ın
Seni anmak, seni duymak ne güzel
Sevgililer sevgilisi MUHAMMED!
Yırtarım dağları, bentler aşarım
Ulaşır göklere minarelerim
Çağları kapatır çağlar açarım
Nesiller yeşertir kitabelerim
Dört bir yana uzanırdı kolları
Başı yok, sonu yok yollarımızın
Gecenin içine doğru nalları
Ateşler saçardı atlarımızın
Bir mana yüklenmek için bu akın
Dirilişin sesine kulak verdi de
Nasıl kanatlanıverdi bir bakın
Ok gibi bir elif, yay gibi bir be
Bir elif ki hem kılıç, hem kalemdir
Bir be ki avuçtur göğe açılan
Zaman hangi zaman, dem hangi demdir
Kaldırın perdeyi artık aradan
Dem bu demdir, ne kutludur bu doğum
Bu doğumla nefes alsın kâinat
Sen ancak böylece, insanca geldin
İnsana insanca, hakça yol işte
Mucizeler mucizesi gösterdin
Deve orda Kur’an burda gör işte!
Kırık gönüllerin tamircisi sen
Sensin milyonların şefaatçisi
Allah’a en yakın, en sevgili sen
Yaradan’ın en mübarek elçisi
Şah damarımızdan da yakındır Allah
Tek hakikat La ilahe illallah
Son resul Muhammed ve birdir Allah
İşte tekbir: La ilahe illallah
Çevirir tarihin sayfalarını
Kanlı mürekkebe batmış da eller
O kutlu doğumun levhalarını
Dil bilen de, bilmeyen de heceler
Çölde bir nil, çölde bir giz ve bir iz
Götürür bizleri sonsuz körfeze
Harabe evlerin iskeletleri
Muhteşem yapının taşları oldu
Nefsin girdabında insan etleri
Annelerin topuğunda gül oldu
İkindi vaktini kuşandı zaman
Kurşun ağırlığı ile koşuyor
Devranı döndüren nedir ey insan
Kabına sığmayan sırlar taşıyor
Minberden kürsüye uzanır bir yol
Âyetler, hadisler orta yerinde
Bir gül bahçesine bezenerek yol
Bir kutlu kıyamın gider peşinde
Ümmetinden sünnetini soracak
Leke sürüldü mü emanetine
Sünnetinden ümmetini soracak
Cinler imrenecek şefaâtine
Gökkuşağı öğret Samanyolu’ndan
Sevgili! Bigâne kılma yolundan
Kurşuni göğümüz yıldıza hasret
Geceleri âyet âyet delerek
Çıkagelir en mübarek işaret
Nur heykellerini arşa dikerek
İçine içine işleyecektir
Kalbimizden bir kılıç gibi keskin
Belki de hiç erişilmeyecektir
Kalbimizden uzayıp da giden din
Mağaradan çöle inen bir ışık
Kimi zaman kılıcında Ali’nin
Işık da, kılıç da, kelam da âşık
Dudağında bazen Ebubekir’in
Öyle dava ki bu, anne kucağı
Adaletten hürriyetten örülmüş
Şefkatin, vicdanın, imanın ağı
Bir ölmüşüz içinde bin dirilmiş
Öpsem öpsem de yok olsam adında
Öpsem ölünce de dirilince de
İHTİDA 34
Hasretinle büyüyen bir pınar var içimde
Ellerin bu pınarı deşiversin özünden
Ebabil kanadından düş veren bir siccil de
Hüznümü dağıtsın tek öpüversin yüzümden
Günahlarım kelebek uçuşuyla pervane
Döner de durur öyle… İhtida ey ihtida
Dört duvardan ibaret arzın merkezi hâne
Kanatlarımı tutar çekiverir iptida
Metropol çocukları, terörist kurşunları
Hangi dağ sevebilir gül medeniyetini
Sevdaya tutsaklanmış istilâm vurgunları
Hacer’in sağ elinde gösterir niyetini
İnce bir hat çizilir Bismillah Allahuekber35
Öpülür avuç içi, gönül heyûlâ gibi
Döner mahşer öbeği ihtida Allahuekber
Annenin topuğundan yarılır arzın dibi
KUTLU DOĞUM
Geceler bir nurlu sabahın müjdecisi midir
Ya o sabah nasıl en erken gelmek istemesin ki
Öksüzün Tanrı kulu babası Tanrı katından
Kutlu doğuşun resmini melek yoldaşlarına
Nasıl göstermesin ki
Bir kucaklasa, bir öpse
Anne, öyle ikisini lohusa yatağından
Bir görse
Ecinniler kıskanmaz mı bebeğin gözyaşını
Avuç avuç deniz suyu taşırlar
Gözlerine
İpek böceğinin kozası örülüyor
Kelebek kanadı, kartal kanadı
Tozlarında savrulmuş yaradılış sırları
Alında gizlenmiş gözle görülüyor
Gece
İlikler