Ama şu ana kadar cevap bulamıyorum,
Dünya bilmecesini çözmeye vakit yok.
Belki de bu yüzden göz yumuyorum.
Affedin beni, acele ediyorum çok…
MAĞAZA VE RESTORANLAR
Mağaza ve restoranlar…
öyle üzülüyorum ki:
Söndürüyorum ışığı…
Karanlığın bu gücü var
Görünmez olur onunla,
En acı verici yaralar.
Eğer görünmüyorlarsa
Yokturlar, demek onlar.
Bitecek elbet bu bekleyiş
Bekliyorum ben de
Sakince,
Gelmeyen kırmızı otobüsü.
Aptallar bilmez bunu
Durakta sebepsiz bekleyenleri
Gelin itiraf edelim, bilmiyoruz:
Bekleyenin vefasını…
Gürültüler deniz gibi
Aynı zamanda sakinlik…
Konuşup gülmeye söz de kalmadı.
Dünyayı keşfeden,
Kurup yaratan.
Bilmedi bugüne kalacağını…
Bak, işte durak.
Otobüs nerede?
Yakınlarda sadece siyah bir taksi var.
O da lazım değil,
Hani otobüs?
Bırak otobüs gelsin, bitsin bekleyiş.
Şu yanan ışıklara bak!
Bugün yılbaşıdır…
Onu karşılıyoruz büyük coşkuyla!
Riyasız, aldatmadan,
Hoş, güler yüzle!
Bekleriz sevinçle
Hem de kederle.
Mağaza… restoranlar…
Her yerde yeni yıl ışıkları var.
Kalbimde bir boşluk
Biraz da korku…
Olsun!
Unutmuşlar yüreğimde sönen
Küçük çırayı yakmayı.
AH, EY AZİZ DOSTUM, GÖNÜL SIRDAŞIM
Ah, ey sevgili dostum, gönül sırdaşım
Neden bu kadar ağlıyorsun?
Aşk ki hayat gibi, sonsuz değil,
Zayıf kalpleri parçalar, yırtar.
Bir bak! Dört tarafın insanlarla dolu,
Gidiyorlar yüzleri fanî dünyaya
Ben ise dünyaya yalnız gelmişim,
Yalnız da gideceğim, çıkacağım yoksa.
Sakla gururunu uçsan yıkılma,
Dünyanın boşluğuna boyun eğme sen,
En güçlü olan da çabuk zayıflar,
Gönlü belalarla yalnız kalırken.
Dostum, çok iyi bildiğini düşünüyorsun.
Aslında hiçbir şeyden yoktur haberin.
Cevaba giden yol birdir, ancak
O, hiç kimsenindir hem de herkesin.
Dostum, söyle bana, yolun nereye?
Kimleri yolundan etmek istersin?
Korkuyorsan birisi terk edecek seni
Bil ki çok kolay onu kaybedeceksin.
Acı ve azap veren günahlar var ki!
Affetmek isterim onları şimdi.
Belki de affedilmeye yoktur hakkımız?
Bilmiyorum, kimse de bilmiyor.
ZAMAN
Zaman, bekle biraz, dur bir anlığına,
Dur, bekle beni, sözümü dinle.
Neden acele edersin, gizleme, konuş,
Paylaşırım sırrımı ben de seninle.
Bilmek istiyorum nereye gittiğini
Zaman ki hiçbir şeyden korkmaz, çekinmez.
Herkesin her şeyin üstünden geçip,
Susarak yol gidiyor, yeri bilinmez.
Söyle bana ne olur, orada ne var?
Ne var ki benzeri yoktur dünyada.
Senin huzurunu nedir kaçıran?
Söyle, nedir vücudundaki ateş?
Olsun, biraz anlıyor, çok az bilirim,
Yoksa kaderinden çok mu bildiğim?
Her şey avucumdayken, kaybolup gidiyor
Sonra yalnız kalıyorum, budur bildiğim.
Bir an açılır göz kapaklarım,
Gözlerim ne görüyor, acıyorum ona.
Anlıyorum ki ben de acizim,
Gözlerim kapanıyor, sözüm tükeniyor.
Anlıyorum ki her şey çok ince
Saçtan da incedir, kırmak ise zor.
Hayatı maske gibi takarak yüzüme
Ben de gülüyorum, daha ne yapayım?
Sen gel, bu denizi, bu boş avluyu,
Bu anı, hüznünü hatırla, ne olur…
Bırakıp gitme beni bu yalnızlıkta!
Zaman, gel beni de kendinle götür.
KELEBEK
Bekle, dur, kelebek kanadını durdur bir!
Niye can atıyorsun varmak için ışığa?
Geri dön, kelebek, korkarım ki o, seni
Şafak düşüne kadar yandırıp yakar!
Kanatların ipek, ince kadifeden,
Görenler vurulur, hayran kalırlar.
Işık hilelidir, bu dünya gibi,
Bizi hem yaratıyor hem de yakıyor.
Bekle, dur sevgili kelebeğim benim,
Yalan dedin “Hasretlik üzmüyor!” diye
Ama görüyorum ben, ne kadar yalnızsın,
Aşkın ışığıyla uçuyorsun bir şekilde.
Sen çok safsın, küçük dostum.
Kalbinde hiçbir pişmanlık izi yok
Nefreti görmüyorsun dört tarafında
Seni bürümüş sadece bir aşk duygusu.
Sanıyorsun ki aşk seni satmaz,
Seni zehirleyemez yalanlarıyla.
Ama şunu bil ki zayıf