“Her zaman değil,” dedim. “Begüm Hanım’ı arayanlar çoğaldı. Bazıları tatsız tipler. Onlardan biri olmadığım belli olsun istedim.”
Ayla Duman sağ elinin iki tırnağını dişlerinin arasına aldı. Doktor ona bakmıyordu. Gözlerini bana dikip sesini hafifçe sertleştirerek sordu.
“Müşteriniz kim? Onu arayan başkaları kim?” dedi.
Elimi biraz daha açmamın hiçbir zararı olmayacağını düşündüm.
“Genellikle müşterilerimin adını vermem,” dedim. “Ama bu sefer neden aradığı o kadar anlaşılabilir birisi ki, sakınca yok galiba. Sizin doktorlardan. Kemal Arsan.”
Doktor İsmet kaşlarını çattı.
“Kemal neden arasın ki Begüm’ü?” dedi.
Bir insanın hayatını kaybettiği yerde bir başkasının patronunun canının sıkılması önemli değildir dedim kendi kendime. Bu, biraz da işime geldi herhalde.
“E, kız onun sevgilisi,” dedim.
Doktor İsmet’in dudakları büzüldü. Ayla Duman’a döndü.
“Peki, bunu biliyor muydun?” dedi.
Bir kez daha imdadına koştum kızın.
“Herkesten saklamışlar,” dedim. “Kız ortalarda görünmeyince kendisinin sormamasının sebebi de bu. Beni de bu yüzden tuttu.”
Ayla Duman gözlerime dikti gözlerini. Sebebini tam anlayamadığım bir ışıltı vardı gözlerinde. Teşekkürden öte.
“Vay,” dedi doktor. “Neler oluyor? Peki, şimdi neden çıkmadı ortaya Begüm? Kalktık geldik işte. Hadi trafik falan vardı, biraz geç geldik ama…”
Soru Ayla Duman’a idi galiba. Araya girdim.
“Sizi mi aradı?” dedim. “Ne zaman?”
“İşin bitimine yakın,” dedi Ayla Duman. Neler konuştuklarını hatırlamak ister gibi duraklayarak konuşuyordu. “Eee, ‘Konuşmamız lazım,’ dedi. ‘İşler çığırından çıktı,’ dedi. Ne olduğunu sorduğumda, ‘Starbucks’ta konuşuruz,’ dedi.”
Doktor İsmet’e doğru kafamla işaret ettim.
“Ben Begüm’le konuşurken…”
Doktor araya girdi. Galiba biraz otorite göstermek istiyordu.
“Sinem’e Begüm nerede diye sordum. Sinem başhemşiremizdir. O biraz mırın kırın etti. Ayla’ya sorayım dedim ben de…”
İkimiz de başımızı Ayla Duman’a çevirdik. Kız mecburen konuştu.
“Kapatırken adını söylememeliydim,” dedi. “İsmet Bey duydu. Artık başkasıydı diyemedim. Beraber gidelim dedi.”
“Kızın başı dertteyse yardım etmemiz gerekir diye düşündüm,” dedi Doktor İsmet. “Kalktık geldik, Begüm ortada yok.”
“Durun bakalım,” dedim. “Belki bir şeyler yapabiliriz.”
İkisi de yüzüme baktılar. Bir şeyler yapabilirsem hangisini kazanacaktım tam olarak emin değildim.
“Starbucks’ta konuşuruz, dedi değil mi?” diye başladım numaramı sergilemeye. “Hangi Starbucks olduğunu söylemediğinden emin misiniz?”
“Evet,” dedi Ayla Duman. “Hep burada buluşuruz bir şey yapmadan önce. Yaptıktan sonra. Evime yakın.”
“İyi,” dedim. “Sizi en çok kim tanıyorsa personelden, gidip sorun bir, uğramış mı kısa zaman önce. Belki görmüşlerdir.”
“Niye aklıma gelmedi bu?” dedi Ayla Duman kalkarken. “Galiba sizi burada görünce kafam karıştı.”
Cevap vermedim. Ayla Duman kahve siparişi aldıkları bankoya doğru yürüdü. Çantası sandalyesinin arkalığına takılı kalmıştı. Sanki gitmemiş gibi.
Doktor İsmet’le birbirimize baktık. Parmaklarını masanın üzerinde tıkırdattı. Gözleri kahveme takıldı.
“Bir de kimlik mi değiştiriyorsunuz?” dedi.
“Kendi kendime yaptığım bir şaka,” dedim. Madem kimliklerden söz ediyorduk, sordum. “Soyadınız ne?”
Bu da nereden çıktı der gibi yüzüme baktı. İtiraz etmedi ama.
“Günaldı,” dedi.
Aynı saçmalıkta başka bir şey soracak mıyım diye yüzüme baktı. Sordum.
“İyi bir hemşire midir Begüm Kalyon?” dedim.
Doktor İsmet Günaldı gülümsedi. Belki ilk kez, kendisiyle müşerref olduğumdan beri.
“Arada işi kırma alışkanlığı olmasa, İstanbul’un en iyisi,” dedi.
İçimin bir parça rahatladığını söylemeliyim. Dönüp Ayla Duman’a baktım.
Ayla Duman kahve siparişimi alan kızla konuşuyordu. Kız heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Eliyle kapıyı gösterdi. İpin ucunu bulduk dedim içimden.
“Görmüşler galiba,” dedi İsmet Günaldı.
“Galiba,” dedim.
Ayla Duman kasadaki kızdan ayrıldı. Bize doğru gelmedi. Kahve almak isteyenlerin bekleştiği tarafa doğru yürüdü. Kız işi biliyor dedim içimden. Elbette biraz alırsın, biraz verirsin.
İsmet Günaldı’nın parmakları yeniden bateri çalmaya başladı masanın üstünde. Bu kez biraz daha ritmik. Daha sert.
Ayla Duman iki elinde iki kâğıt kahve bardağı oturduğumuz masaya doğru yürümeye başladı. Yüzünde beni gördüğünden daha şaşkın bir ifade vardı. Belki daha korkmuş.
Kağıt bardakları masaya koydu. Oturmadı.
“Onu götürmüşler. Muhtemelen isteği dışında,” dedi.
“Ne demek?” dedi İsmet Günaldı. Parmakları donup kalmıştı masanın üzerinde.
Denedim.
“Kel kafalı birisi mi?” dedim.
“Evet, evet,” dedi Ayla Duman. “Nereden biliyorsunuz?”
Hangi sihirbaz anlatırdı numarasının içyüzünü?
“Boş verin,” dedim. “Ne dedi kız?”
Ayla Duman iki eliyle yüzünü sıvazladı, sonra saçlarının üzerinden geçirdi ellerini.
“Begüm camın önünde oturuyormuş,” dedi. “Herhalde bizi görmek için. O adamın geldiğini görünce ayağa kalkmış. Adam yolunu kesmiş kapıda. Biraz konuşmuşlar. Adam kolunu tutuyormuş Begüm’ün. Sonra birden ikna olmuş gibi itiraz etmeyi bıraktı galiba dedi kız. Beraber çıkmışlar.”
“Otursanıza,” dedim.
“Nasıl oturayım!” dedi Ayla Duman. “O adamın, eee, Begüm’ün arkadaşı olmadığı kesin. Kim bilir kim? Bulalım onu ne olur! Korkmuştur kız.”
“Ne yapabiliriz?” dedi İsmet Günaldı.
Ne yapabiliriz diye düşündüm. Sormaktan bir zarar çıkmazdı.
“Starbucks’tan çıkınca ne tarafa gitmişler bir fikir verdi mi?” dedim. “Sağa mı, sola mı?”
“Gözleriyle takip etmiş kız,” dedi Ayla Duman. “İçeri değil, sola, dışarı gitmişler.”
Ben de ayağa kalktım.
“Deneyelim