Geldi. Taksiciler şehrin nabzını tutarlar dedim içimden. Belki de siyah Clio ile gelmemişlerdir diye umdum.
“Bekleyin burada biraz,” dedim arkama dönüp.
Profilo Alışveriş Merkezi’yle Darty arasındaki caddeyi geçtim. Az ileride kuyrukta bekleyen taksilerin en baştakine yöneldim. Sahibi ayakta sigara içiyordu. Beni görünce sürücü koltuğunun koluna uzattı elini. Sigarasını atmadı. İyi ki atmadı dedim içimden.
“Yok tertip,” dedim. “Binmeyeceğim. Bir sorum var ama.”
Tertip lafı çalıştı.
“Buyur amirim,” dedi taksici.
“Son yarım saat, kırk beş dakikada,” dedim. “Şu kapıdan kel bir adam, şöyle kocaman kafalı, bir kadınla çıktı. Gördün mü? Hani belki seninkilerden birine binmişlerdir diye…”
“Tertip”in alnı kırıştı. Yardım alabilecekmiş gibi bir nefes çekti sigarasından.
“Yok amirim görmedim,” dedi. “Görmedim vallaha.”
“Tamam,” dedim. Karar verdim. “Müşteri alma, bekle iki dakika, seninle bir yere gideceğiz.”
Geri döndüm. Profilo’nun girip çıkanı bol kapısının yanında bekleyen Ayla Duman ve İsmet Günaldı’nın yanına döndüm.
“Görmemişler,” dedim. “Ya arabayla geldiler ya da yoldan geçen bir taksiye bindiler.”
“Ne yapacağız şimdi?” dedi Ayla Duman. “Ah Begüm ah!”
Doktor ne söyleyeceğim diye yüzüme baktı.
“Benim atlayıp bir yere gitmem lazım,” dedim. “Bir ihtimal bir şeyler öğrenebileceğim bir yere.”
“Ben de sizinle gelirim,” dedi Ayla Duman. “Bu saatten sonra evde oturamam.”
“Hoş olmayan sahneler görebilirsiniz ama,” dedim. “Belki biraz itiş kakış.”
“Unutmayın, hastanede çalışıyorum,” dedi Ayla Duman.
İsmet Günaldı yüzünü buruşturdu ama memnun gibiydi.
“Siz gidin,” dedi. “Benim uğramam gereken bir iki yer var. Bir gelişme olursa haber verin ama.” Ceketinin cebine vurdu.
“Pekâlâ,” dedim. “Hadi! Memnun oldum İsmet Bey.”
İsmet Günaldı yüzüne yarım bir gülümseme oturttu. Elini uzatmadı ama. Dert etmedim.
Ayla Duman doktora başıyla selam verdi. Doktor caddeyi geçip sıranın en başındaki taksiye yürüdü.
Benim konuştuğum taksici sarı Hyundai’sinin önünde duruyordu. Aracının başında görmeseniz ilkokul sınıf öğretmenliğine atanmayı bekliyor diyebileceğiniz bir görüntüsü vardı. Gece kızınızı emanet etmeye çekinmeyeceğiniz düzgün bir adama benziyordu.
Arka kapıyı açıp Ayla Duman’ın binmesine izin verdim. Elbisesinin uzun eteğini topladı içeri adımını atmadan önce.
“Tamamdır şef,” dedim ben de kızı izlerken.
Çevik bir hareketle yerine geçti öğretmen kılıklı taksici. Motoru çalıştırdı. Aynadan bana baktı.
“Kasımpaşa’ya gidiyoruz,” dedim.
Ayla Duman bana baktı taksi hareket ederken. Yüzünde nereye gittiğini bilen birisinin yanında oturmaktan duyduğu güvene benzer bir gülümseme vardı.
“Sigara içebilir miyim?” dedim taksiciye.
“İç amirim, iç,” dedi.
“Polis değilim ben,” dedim cebimden sigaramı çıkarırken. Ayla Duman’a doğru tuttum paketi. Başını salladı. Taksici sesini çıkarmadı.
Sigaramı yaktım. Yanımdaki pencereyi açtım. İçeri İstanbul’un neye benzeteceğimi o an bilemediğim havası geldi. Dumanı içime çektim.
“Başı belada mı bu kızın?” dedi Ayla Duman.
Saldığım duman giderek hızlanan sarı Hyundai’nin yarattığı hava akımının peşine takıldı, pencereden uçtu.
“Hem de oldukça belada,” dedim. “Galiba…”
Yüzüme baktı.
“Şu sizin Begüm’ün burnu estetikli mi?” dedim.
Ayla Duman gülümsedi. Sonu ameliyat masasında biten maceranın baş kısmını çok iyi biliyormuş gibi.
“Evet,” dedi. “Siz görmediniz ama Begüm’ü, nereden biliyorsunuz?”
“Galiba gördüm ama resmen tanıştırılmadık,” dedim.
Ayla Duman yanında yatan örgü çantasına davrandı. Sırtını bana yarım dönüp içindekileri kurcaladı. Gördüğüm en büyük kadın portföylerinden birini çıkardı.
“Bende bir resmi var,” dedi siyah deri nesneyi kurcalarken.
Bekledim. Bir nefes daha çektim sigaramdan. Ucunda birikmeye niyetlenen külü pencereden silktim.
“İşte,” dedi elindeki kartpostal boyutlarındaki fotoğrafı bana uzatırken.
Kim olduğunu bilemediğim genç adamın yüzünü diğerlerinden önce gördüm.
Yatak odasında sırtüstü zerre kımıldamadan yatan ceset, şimdi ayakta, Ayla Duman’la, atkuyruğunu açmış, neşeyle bize bakan Begüm Kalyon’un arasında halinden oldukça memnun görünüyordu.
Yatarken iki yana açılmış kolları, şimdi iki yandan iki kızın omzuna atılmıştı.
Al başına belayı Remzi Ünal dedim içimden. Galiba bekliyordun böyle bir şeyi biraz da.
“Kim bu adam?” dedim Ayla Duman’a dönüp.
Fotoğraftaki adamı Begüm Kalyon’dan önce sormam şaşırttı kızı. Kaşları yukarı kalktı. Sesinde ince bir değişim oldu.
“Hastaneden bir doktor,” dedi. “İyi çocuktur. Adı Hilmi… Hilmi Akalın.” Yüzüme baktı.
“Uzmanlığı ne?” dedim.
Gözleri yüzümde sabit, cevap verdi.
“Dahiliye,” dedi. “Neden sordunuz Hilmi’yi?”
“Onu da tanıdım,” dedim. “Maalesef!”
Gözlerindeki merak korkuya dönüştü hafiften.
“Ne maalesefi?” dedi.
İşte bir kere daha dedim içimden. Bir kere daha bir insana yakın olduğu başka bir insanla ilgili verilebilecek en kötü haberi vermek üzeresin. Bunu birkaç kez yaptın geçmişte. Mecburen yaptın. Olanlar hiç hoşuna gitmedi.
Sigaramdan bir nefes daha aldım. Sonra attım pencereden. İlkokul öğretmeni kılıklı taksicinin dikkati yoldaydı. Derin bir nefes aldım. Ayla Duman’a döndüm.
“Size kötü bir haber vereceğim,” dedim. “Begüm Hanım’ın başının nasıl bir belada olduğunu siz de anlayacaksınız.”
“Uzatmayın, ne oldu?” dedi Ayla Duman.
“Hilmi Akalın’ı Firdevs Işın’ın evinde gördüm,” dedim. “Tanışamadık maalesef çünkü konuşacak hali yoktu.”
Ayla Duman’ın dudakları titremeye başladı. Bir şey söylemeye çalıştı ama başaramadı. Devam etmekten başka çarem yoktu, devam ettim.
“Zor