Gardiyanski: “Fena olmaz. Hem de adresi Rue de Rivoli Sokağı’nda *** numarada. Pek de züğürt yatağı bir yer olmamalıdır.”
Nasuh: “Baht ve talihin şimdiye kadar gösterdiği yardıma bakılır ise Paris’te işlerimiz yolunda gidecektir. Hele bu defaki yardımı!”
Gardiyanski: “Şimdi de kadercilik mezhebini mi tercih edeceğiz?”
Nasuh: “Hangisi işimize gelir ise… Ama bu tesadüfe de diyecek var mıdır? Tren yoldan çıktığı zaman hasıl olan sarsıntısıyla Madame Mapercine’i kaldırıp bizim kucağımıza atmak! Ya kucağımıza atmayıp da tahta perde üzerine atmış olsaydı?”
Gardiyanski: “Atmış olsaydı öte taraftaki locadan kaldırıp attığı adama tahta perdeyi de parçalayarak (palettirerek) bizim loca için bir kapı açtırdığı gibi Madame Mapercine’in vücut ağırlığıyla dahi bizim vagondan öteye doğru bir gedik açtırırdı.”
Nasuh: “Ama o zaman Madame Mapercine öteki locadan bizim locaya fırlatılmış olan adam gibi yalnız al kanlar içinde kalmazdı. Bizim locanın öte tarafında artık loca bulunmayıp vagon arası bulunduğundan Madame Mapercine kendisini vagonların tekerlekleri arasında bulurdu. Hasılı bir küçük tesadüf bizi Madame Mapercine için bir büyük hizmete mecbur etti. Kadın da bu hizmetimizin kadrini layıkıyla takdir etti ki bize o kadar teşekkürlerde bulundu. Hatta dostluğun ilerisi için dahi adresini verdi.”
Araba Soufflot Sokağı’ndan Luxembourg Bahçesi kenarına çıktığında turist rehberini elinden düşürmeyen Nasuh “Geldik!” diyerek sohbete son verip vakıa akabinde araba dahi Monsieur le Prince Sokağı’na girdi ise de henüz numaralar dokuzdan ziyadece olmasıyla artık numaraların azala azala dokuza kadar inmesini beklemişlerdi. Ayrıca saatte on kilometre sürat ile yol alan araba, istenilen numaraya ulaşmada dahi gecikmedi.
Yolcular çıktılar. Arabacının ücretinden başka, pourboire, yani şarap parası bahşişini de verdiler. Vakıa arabacıların belli olan ücretinden başka, bahşiş namıyla bir şey talebine nizamen hakları yok ise de bahşiş hususunda Paris İstanbul’umuzu fersah fersah geçmiş ve yirmi santimlik bir kahve içildiği zaman bir yirmi santim dahi uşağa bahşiş vermemek bayağı hakareti müstelzim65 bulunmuş olduğundan arabacılara nizama aykırı olarak şarap parası vermek dahi yolcuların cümle mecburiyetlerine dâhil olmuş kalmıştır.
Yolcuların arabadan çıktıktan sonra girdikleri dokuz numara kapısının üzerindeki “mefruşhane” serlevhasından dahi malum olacağı veçhile bir misafirhane olup bu evden kiralanacak dayalı döşeli bir oda için, şehrî yirmi beş franga kadar ücret verilir.
Beyoğlu’nda en kötü bir otelde oda kirası olarak bir gece için bir mecidiye yani dört franktan ziyadece ücret verildiği hâlde, Paris’te bu kadar ucuz bulduğunuza hayret mi ediyorsunuz? Daha ucuzu bile vardır. Nasuh Efendi idaresini bilir bir adam olmakla beraber müdebbirane66 ve mutasarrıfane67 bir yolda izzetinefsini dahi arar takımdan olmasıyla, bu yeri tercih etmişti. Yoksa bundan daha ucuz yerler dahi vardır.
Hem Paris’in ucuzluğu, pahalılığı, yerine ve o yerde sakin olan halkın hususi durumlarına göre değişir. İşbu Monsieur le Prince Sokağı, Seine Nehri’nin güney tarafında ve Quartier Latin Mahallesi denilen semtte olup oralar ise ekseriyetle talebe ve ulema yatağı olduğundan her şeyin fiyatı ehvence olması zaruridir. Çünkü Paris’te talebelik eden bir adam bizim İstanbul talebesi gibi yalnız bir imaret fodlası68 ve bir de çorba ile kalmayıp her biri hâline ve vaktine göre her türlü zevkten geri kalmazlar. Hatta Paris’in herkesten ziyade zevkini çıkaranlar talebe güruhu olduğunu dahi çok geçmeden pek çok misaliyle göreceksiniz. Binaenaleyh talebe umumi ismi altında yâd olunan bir kısım gençlerin medeni ve beşerî bütün levazımı, o civarda mükemmel olmakla beraber, bunlar dünyanın her tarafından gelip oraya toplanmış ve tahsil ve ilmin genişletilmesi yolunda gençliklerini geçirmekte bulunmuş olmalarından dolayı, kendilerine bir özel izin olmak üzere fiyatça ucuzluğu daima ararlar ve icra ederler.
Paris’in Champs-Elysees gibi, Rue de Rivoli Caddesi gibi daha muteber yerleri varken Nasuh Efendi’nin gelip bu ilim tahsil eden talebelerin mahallesinde ikameti seçmesine bir mana veremeyecek olur iseniz size şunu ihtar edelim ki koyun gibi kendi cinsinin arkası sıra gitmeyip yani halk böyle yapıyor diye muhakemesiz halkın yaptığını yapmayıp da insan gibi kendi akıl ve vicdanının delaletine tabi olanlar, Paris’te muteber yerlere rağbet etmeye ve muteber olmayanlarından kaçınmaya hiç lüzum görmezler. Paris bir büyük şehirdir ki kâmil insan nazarında her tarafının itibarı birdir. Zira hangi tarafında bulunsanız arzu ettiğiniz taraflara sizi derhâl götürmek için faytonlar gibi, omnibüsler gibi, trenler gibi, nehir vapurları gibi binlerce nakliye aracı emrinize, yani beş on paranıza muntazırdırlar. Hangi tarafta olsanız gecenizi geçirebilirsiniz. Öyle İstanbul’da olduğu gibi Allah korusun, geceyi Fatih’te geçirmeye mecburiyet elverip de bir ahbap hanesi dahi bulunmaz ise bakkal dükkânında zeytin, ekmek yiyerek kahvehane peykesinde (O da kahveci razı olursa. Çünkü sizi kabule hiç mecburiyeti yoktur.) gecelemeye muhtaç kalmazsınız.
Bununla beraber Nasuh Efendi’nin seçmiş olduğu yer aslına bakılırsa beğenmeye değmez mahallerden değildi. En büyük mektepler oraya komşu oldukları gibi yanı başında koca Luxembourg Sarayı ve bahçesi ve yine onun yanı başında olmak üzere Odeon Tiyatrosu ve civarda Pantheon ibadethanesi ve defin yeriyle bunun meydanı vardır ki Paris’in yalnız bu parçası medenileşmiş ve gelişmiş bir devlet için başkent olmaya şayandır.
Bu mahallede oturan bir adamın pek de canı sıkılır ise Monsieur le Prince Sokağı’nı kuzeye doğru geçerek ve Mazarine Caddesi’ni dahi geçerek Enstitü Meydanı’na varabilir ki bu meydan, Seine Nehri kenarında olup oradan Louvre Sarayı ve daha alt tarafından büyük Tuileries Sarayı temaşa edilebilir. Karşı tarafa varmak için dahi ayaklarınız önüne Sanayi Köprüsü serilmiştir.
Sözü daha ziyade uzatmaya ne hacet! Gardiyanski Paris’e bir iki defa gelmiş ve oldukça her tarafını gezmiş, öğrenmiş olduğu hâlde Nasuh’un bu seçimine itiraz etmeyip “Zorla para harcamak isteyenlerden başka herkesin her arzusunu tamamlayabilecek yer burası olabilir.” diye seçme işinde Nasuh’a tabi olmuştu.
Turist rehberinin Nasuh’un ezberinde olduğunu bundan önce haber vermiştik. O hâlde Paris’in heyet-i umumiyesiyle Nasuh’un ezberinde olduğunu teslim etmelidir. Gardiyanski bu teslimiyette bulunduğu için Nasuh’un lokanta seçimine dahi itiraz etmedi. Dauphin Sokağı’nda on altı numarada “Provence’lı İki Kardeşler” levhasıyla meşhur olan lokanta seçildi ki orada bir adamı doyurduktan sonra artabilecek kadar biftek altmış santimedir (yaklaşık üç kuruş). Paris’e gidenlere malumdur ki orada lokantaların fiyatını takdir etmek için biftek fiyatı mukayese ve mikyas unsuru makamında olup böyle bifteği altmış santime olan bir lokantada iki adam yarımşar biftek yemek ve yiyecek ve diğer içecekleri de ona tatbik eylemek üzere hatta uşağın şarap parası da dâhil olduğu hâlde, iki frankla akşam yemeğini edebilirler. Adam başına birer frank yani beşer kuruş ile edilen akşam yemeğini İstanbul’da onar kuruşa ancak edebilirsiniz.
Kendi ikametgâhlarına daha yakın yerde lokantalar bulunduğu hâlde Nasuh’un birkaç yüz adım mesafede bir yeri seçmesindeki hikmeti sorar iseniz şudur ki bu kadar mesafenin insanı korkutacak kadar uzak olmamasından kat-ı nazar Odeon Meydanı ve yine bu nama mensup olan ve çoğu gencin maksimi bulunan dört yol ağzı dahi bu yolun üzerinde bulunmak cihetiyle akşam gerek yemeğe gidiyor ve gerek dönüyorken tenezzüh69 ve teferruc70 imkânı