Gemi yapımına merakınızın olduğunu bilseydik, Fransa tezgâhlarının âdeta bir iftihar vesilesi olan bu büyük vapuru pupasından pruvasına kadar size inşaat usulünce bir güzel tarif ederdik. Ancak buna merakınız olduğunu bilmediğimiz gibi zaten hikâyemizde zikri geçen vapuru bu kadar tafsilatıyla öğrenmeye fazla da lüzum olmadığı cihetle yalnız ikinci kamarasına bir nazarıdikkat atfedeceğiz.
Kamaraya giden merdivenden aşağıya inilince iki metre kadar genişliğinde ve beş metre kadar uzunluğunda bir aralığa inilir ki bu aralık merdivenin arka tarafına doğru beş metre daha uzar.
İşbu aralık üzerine altısı sağda ve altısı solda ve üçü dahi karşıda olmak üzere tam on beş kapı açılır. Eğer sağdan veyahut soldan birinci kapıları açacak olsanız, içi iki metreden fazla geniş ve üç metreden ziyade uzun bir kabine olduğunu ve bu kabinenin sağ tarafında birbiri üzerine konulmuş tabut şeklinde çifte yatak ve onun ayak ucunda bir tuvalet takımı ve sol taraftaki duvar üzerinde elbise ve şapka asmaya mahsus dört tane güzel çivi ve karşı tarafında dahi yuvarlak bir tek pencere görürsünüz ve bu ahvalin cümlesinden bunun bir hususi kabine olduğunu anlarsınız. Ama biz bir kabinenin hususi durumunun hikâyesini tamamlamak için size şunu da haber verelim ki tabut şeklinde dediğimiz yatakların başları ucunda görülen birer küçük dolap kapılarını açar iseniz içlerinde pek lüzumlu birer kap bulursunuz ki yalnız bunların öyle baş tarafa konulmalarına hiçbir mana veremezsiniz.
Sağdan soldan kapıların birincilerden beşincilere kadar cümlesi hep bu şekil ve heyette birer hususi kabinelerdir. Vakıa altıncılar dahi birer hususi kabineler ise de onların hususiyetleri umuma aittir. Fakat umuma ait olduğunu anlar anlamaz “Biz dahi o umum içinde dâhiliz!” diye hemen sahiplenmeye kalkışmayınız. İhtimal ki içlerinde adam vardır. Sonra hem onları mahcup etmiş olursunuz hem kendinizi. Bunların hususiyetleri o kadar mühimdir ki içlerine bir adam girip de bir kere o hususiyete malik olduktan sonra artık kapıyı açmanıza değil hatta delikten bakmanıza dahi razı olmazlar. Hem bu hususiyete bir kere malik olan öyle de bir hak kazanır ki kabinenin özel hâlinden istediği kadar istifadesine hiçbir memlekette hiçbir kimse tarafından muhalefet edilmemek âdettir.
Pek çok karıştırılır ise mide bulandıracak olan şu taraftan artık sarfınazar edelim de merdivenden inildiği zaman karşımıza gelen tarafa doğru ilerleyelim:
Beş metre kadar olmak üzere tayin ettiğimiz mesafeyi yedi sekiz adımda katettikten sonra karşınıza çıkan üç kapıdan orta yerdeki daha büyücek ve iki yanlarda olanları daha küçürektir. Vakıa orta yerdeki kapının salon kapısı olduğu derhâl görülür. Ancak “Şu iki taraftaki kapılar acaba ne ola?” diye merak eder de bakar iseniz sağ taraftaki kapının içerisinin bir güzel ince kiler ve bu kilerin ta dibinde besbelli kilerciye mahsus olmak üzere bir yatak ve sol taraftaki kapının içini dahi kiler deposu olmak gibi bir suretle kullanıldığını görürsünüz. Her tarafı tabak, şişe, kadeh vesaire dolu bir yer görürsünüz ve bunun dahi ta dibinde bir yatak bulursunuz.
Orta yerdeki kapıdan girildiği zaman iki metre kadar ileriye yürümelidir ki asıl salon içine girebilesiniz. Zira iki tarafta bulunan kilerlerin derinliği budur.
Salonun uzunluğu dokuz metre ve genişliği dahi geminin kapsadığı yer kadardır. Bunun dahi iki tarafına boylu boyunca dörder yatak tertip edilmiş ve üç kat olmak üzere birbiri üzerine tanzim olunmuş bulunduğundan sağ ve solda on ikişerden yirmi dört yatak bulunur. Pencereler üçüncü katta bulunan yataklar hizasında olduğu cihetle salonun içini layıkıyla aydınlatamazlar ise de salonun orta yeri hizasıyla tavandan aydınlatma pencereleri açılmış olduğundan bunlar içeriye lüzumu kadar ışık verebilirler.
Salonun ortasına boylu boyuna bir masa uzatılmıştır. Bu masa üzerinde otuz altı kişi rahatça yemek yiyebilir. Eğer sıkışmak icap eder ise kırk dört adama da yemek yedirmek mümkündür ki zaten ikinci mevkinin bütün yatakları da bu miktardan ibarettir.
İşbu salonun ta arka tarafında büyük ve bahusus gayet güzel bir ayna olup sağ tarafına bir kütüphane ve sol tarafına bir piyano konulmuş olduğundan yolcular bunlardan istifade edebilirler. Böyle kütüphane ve piyanolar, sair gemilerde yalnız birinci mevkiye mahsus oldukları hâlde bu gemide ikinci mevkide dahi bulunması geminin cümle üstünlük sebeplerindendir.
Buraya kadar verdiğimiz malumat, ikinci mevki hakkında muhtaç olduğumuz kadardan az değildir. Yalnız şunu da ilave edelim ki salon içindeki yatakların önüne gayet muntazam perdeler çekilmiş olduğundan bir adam salon içinde halk mevcut olduğu hâlde dahi yatağına girerek ve perdesini indirerek kendisini insanların nazarından gizleyebilir. Eğer, bütün bütün gizlenmek ister ise fazla ücrete bakmayıp hususi bir kabin kiralaması lazımdır.
Maksadımız, mütalaa erbaplarına ikinci mevkinin yalnız şu mimari taksimatını haber vermekten ibaret olmayacağı malumdur. Hikâyenin zeminini teşkil edenler bahsi geçen mevkinin yolcuları olacağından onları da gözden geçirelim.
İkinci Bölüm
Yolcuları gözden geçirecek isek onun da vakti tam şimdidir.
Hikâyemizde bu vaktin hangi vakit olduğunu bilir misiniz? Akşamüzeri saat onda Dersaadet Limanı’ndan hareket etmiş olan geminin tam Marmara açıklarında bulunduğu ve saat bir sularıdır ki yolcuların cümlesi sofrada yemek yemekte bulundukları cihetle hepsini bir anda gözden geçirmek mümkündür.
Sofranın, ikinci kaptanın riyaseti altında bulunacağı malumdur. Kaptanın sağ tarafında bir kadın vardır ki kendisine Madame Syrienne diye hitap olunur ise de biçarenin Dersaadet’te ticaretle meşgul olan kocası Monsieur Syrienne vefat etmiş olduğundan dul kalmış ve vatanı Lyon şehrine gitmek üzere yola çıkmıştır. Dört yaşındaki kızı Marie kucağında ve on iki yaşındaki oğlu Etienne dahi alt tarafındaki sandalyede oturur. Hâl ve şanına ve davranışına bakılır ise kendisi ne zengin görünür ne fakir. Hâlbuki kadının yaşı da güzelliği de böyle orta derecede idi. Yani otuz beş yaşında ancak olup ne bayılacak kadar güzel ne de atılacak kadar çirkindir. Hele bizce âlemde atılacak hiçbir kadın olmadığını şimdiye kadar bin yerde itiraf ettik. Avam tabirini kullanarak diyoruz ki atılacak kadar çirkin de değildir.
Kaptanın sol tarafında oturan diğer bir kadının ismi Cartrisse olup ancak kendisine bazı kere Madame Cartrisse ve bazı kere Mademoiselle Cartrisse diye hitap edildiğinden ve kadın her iki hitaba dahi cevap verdiğinden kendisi bakir midir yoksa evli midir henüz tayin edilememişti. Yaşına başına bakılır ise hemen hemen evlilik zamanı da geçmiştir. Zira kadın otuz beş yaşında yok ise bile otuz yaşından aşağı olmadığına kim yemin etse başı ağrımaz. Bu da güzel denilecek güzellerden değil ise de iri yapılı, gayet dinç bir kadın olduğundan kadınlığın tesirleriyle her kim olsa etkileyebileceği su götürmezdir. Şu kadar var ki yüzü pek sert bir şeydir.
Sağ tarafta, Etienne Syrienne’in aşağısında bir kadın daha vardır ki ismine Madame de Trouville denildiğine göre, Avrupa asilzadelerinden olduğu anlaşılır. Kırkını geçmiş fakat hâlâ oynak ve şişman bir kadındır ki eğer şişmanlığı ve bir de ziyadece esmerliği olmasaydı, güzellikte orta hâlli olduğuna hükmedilebilirdi. Kendi rivayetine göre Paris’e dönüyormuş. Bundan anlaşılır ki zaten Parisliymiş de. Bir müddet başka yerde olduğu hâlde geri dönüyormuş. Sol tarafta Cartrisse’in altında Herr Kaliksberg isminde bir adam olup buraya kadar haber verdiğimiz zevatın cümlesi Fransız oldukları hâlde bu zatın lisanından kendisinin Alman olduğu anlaşılırdı. Ancak Herr Kaliksberg’i öyle bira ile beslenmiş, boğaya dönmüş semiz Almanlara kıyas etmemelidir. Gayet nahif, sarı ve köse bir zat olup İstanbul’da ne işle meşgul olduğu, Avrupa’nın neresine gittiği, nasıl bir adam olduğu malum değildi. Bunun da alt tarafında dört nüfustan ibaret ve Dizier isminde bir aile halkı olup sırasıyla birincisi asıl Dizier ismini taşıyan bir kocakarı ve ikincisi Angeline isminde oldukça genç ve güzel bir kadın ve üçüncüsü Usse isminde ve on dört yaşında bir erkek çocuk ve dördüncüsü de Julie isminde ve dokuz yaşında bir kız çocuğudur. Kendileri İstanbul’da yerleşmiş ve ticaretle meşgul olup bir düğün meselesinden dolayı Marsilya’ya gitmekte olduklarını zevzek, geveze bir kocakarı her önüne gelene ilan ederdi.
Kaptanın