“Ne demek istiyorsun, Bay Holmes?”
“Sadece henüz görüşmediğin önemli bir tanığın olduğunu söylemek istiyorum.”
“Onu bulabilir misin?”
“Galiba.”
“O zaman bul.”
“Elimden geleni yapacağım. Kaç tane polis memuru var yanında?”
“Çağırdığımda en az üç tanesi gelir.”
“Mükemmel!” dedi Holmes, “Hepsi iri yarı, güçlü kuvvetli ve yüksek sesle bağırabilecek durumdalar mı?”
“Şüphesiz öyledirler ama yüksek sesle bağırabilmelerinin bu işle ne ilgisi var?”
“Biraz sonra onun nedenini, hatta başka şeyleri de anlayacaksın.” dedi Holmes, “Lütfen adamlarını çağırabilir misin? Ben de gerekeni yapmaya çalışacağım.”
Beş dakika sonra üç tane polis memuru holde toplanmıştı.
“Ek binada oldukça yüklü miktarda saman bulacaksınız.” dedi Holmes, “İki yığını içeri getirmenizi isteyeceğim. İhtiyacım olan tanığı çağırmak için bunun çok faydası olacak. Çok teşekkür ederim.
Senin cebinde kibrit olduğunu sanıyorum Watson. Evet, Bay Lestrade, hepinizden bana en üst kata kadar eşlik etmenizi isteyeceğim.”
Dediğim gibi çok geniş bir koridordu ve üç tane boş yatak odası vardı. Koridorun sonuna geldiğimizde Sherlock Holmes hepimizi sıraya dizdi, polis memurları gülümsüyor ve Lestrade, arkadaşıma, peş peşe şaşkınlık, beklenti ve küçümseme dolu ifadelerle gözünü dikmiş bakıyordu. Holmes önümüzde numara yapmak üzere olan bir sihirbaz havasıyla dikiliyordu.
“Zahmet olmazsa memurlarından birini, iki kova su getirmesi için gönderebilir misin? Samanı duvarlara değdirmeden şuradaki zemine bırakın. Sanıyorum artık hepimiz hazırız.”
Lestrade’in yüzü kıpkırmızı kesilmişti ve sinirlenmeye başlamıştı. “Bizimle oyun oynayıp oynamadığınızı bilemiyorum Bay Sherlock Holmes.” dedi, “Eğer bir şey biliyorsanız tüm bu maskaralığa gerek kalmadan anlatabileceğinize inanıyorum.”
“Yaptığım her şey için çok iyi bir nedenim olduğuna seni temin ederim sevgili Lestrade. Birkaç saat önce güneş senin tarafında olduğunda bana takılmadan edemediğini hatırlayacaksın, bu nedenle benden biraz şatafatı ve merasimi esirgemeyeceğini umuyorum. Senden rica etsem Watson, oradaki pencereyi açıp samanın ucuna bir kibrit çakabilir misin?”
Dediğini yapınca, içeri giren havayla birlikte, çıtırdayıp yanmaya başlayan samanlardan gri bir duman yükselip koridora yayıldı.
“Bakalım bu şahidi senin için ortaya çıkartabilecek miyiz Lestrade. Hep beraber ‘Yangın var!’ diye bağırmanızı rica etsem. Haydi bakalım, bir iki üç…”
“Yangın var!” diye bağırdık hep birlikte.
“Teşekkür ederim. Bir kere daha.”
“Yangın var!”
“Bir daha beyler. Hep birlikte!”
“Yangın var!” Bağırışımız bütün Norwood’u çınlatmış olmalıydı.
Sesimiz yavaş yavaş kesilmek üzereyken çok şaşırtıcı bir şey oldu. Koridorun sonundaki çok sağlam gibi duran duvarda aniden bir kapı açıldı; ufak tefek, yaşlı bir adam sığınağından çıkan bir tavşan gibi dışarı fırlayıverdi.
“Mükemmel!” dedi Holmes sakince, “Watson, samanın üzerine bir kova su atabilir misin? Bu kadarı yeterli! Lestrade, seni en önemli kayıp tanığımızla tanıştırayım, Bay Jonas Oldacre!”
Dedektif tam bir şaşkınlık içinde adama gözlerini dikip bakakaldı. Adam koridorun parlak ışığında gözlerini kırpıştırıyor ve bir bize bir de için için yanan ateşe bakıyordu. İğrenç bir yüzü vardı; kurnaz, zalim, kötü niyetli… Beyaz kirpikleri ve açık gri renk gözleriyle pişkin pişkin bize bakıyordu.
“Neler oluyor?” dedi Lestrade en sonunda, “Bunca zamandır neyin peşindeydiniz?”
Oldacre yüzü kıpkırmızı olmuş müfettişin öfkeli bakışlarından kurtulmak için zorlama bir kahkaha attı.
“Kimseye zararım dokunmadı benim.”
“Zararınız dokunmadı mı? Masum bir adamın asılması için elinizden geleni yaptınız, daha ne olsun? Buradaki beyler olmasaydı eminim başarılı olurdunuz.”
Sefil adam sızlanmaya başladı.
“Eminim öyledir, efendim ama sadece bir eşek şakası yapmıştım.”
“Ah! Bir şakaydı, öyle mi? Sizi temin ederim ki buna pek fazla gülemeyeceksiniz. Onu aşağı götürüp ben gelene kadar oturma odasında tutun!”
“Bay Holmes…” dedi herkes dışarı çıktığında, “Polis memurlarının yanında konuşamazdım ama Dr. Watson’ın yanında şunu söylemekten çekinmiyorum: Yaptıkların her ne kadar benim için muamma olarak kalsa da şimdiye kadar giriştiğin vakalar arasında en iyisini çıkardın. Masum bir genç adamın hayatını kurtardın ve bizim merkezde benim şanımın mahvolmasına sebep olabilecek büyük bir skandala engel oldun.”
“Mahvolmuşluğun aksine sevgili bayım, şanının daha da artmış olacağını göreceksin. Hazırladığın raporda bir iki düzenleme yaptıktan sonra Müfettiş Lestrade’e çamur atmanın ne kadar zor olduğunu görecekler.”
“Adından söz edilmesini istemiyor musun?”
“Kesinlikle hayır. Bu işin bu şekilde bitmesi zaten benim için yeterli bir ödül. Belki ileride, bu şevkli tarihçimin olanları kâğıda dökmesine izin verdiğim gün gereken övgüyü alırım, değil mi Watson? Hadi o zaman bu farenin nerede pusuya yattığına bir bakalım.”
Bağdadi kaplamalı ince bir duvar, koridorun sonunda altı fit kadar uzanıyordu ve içinde bayağı kurnazca hazırlanmış gizli bir kapı vardı. Odacık, saçağa açılmış küçük delikler vasıtasıyla dışarıdan aydınlatılıyordu. Birkaç parça eşya, yiyecek ve su dışında kitaplar ile gazeteler vardı.
“İnşaatçı olmanın avantajlarını görebiliriz.” dedi Holmes dışarı çıkarken, “Kimseden yardım almadan gizli yerini kolayca hazırlamış. Yalnız o değerli hizmetçisi ona yardım etti ve onu da suçlular kervanına katarsan iyi edersin Lestrade.”
“Tavsiyelerine uyacağım ama bu yerin varlığından nasıl haberdar oldun Holmes?”
“Bu adamın evin bir yerinde saklandığından emindim. Üst koridorda yürürken oranın, alt koridordan altı adım daha kısa olduğunu anlayınca adamımızın nerede olduğunu anladım. Bir yangın alarmı verilirse sessiz kalabilecek kadar sinirlerine hâkim biri olmadığını düşündüm. Elbette içeri girip onu yakalayabilirdik ama kendi kendini ele vermesi fikri hoşuma gitmişti. Ayrıca senin bu sabahki sohbetinden sonra sana biraz gizem borcum olduğunu düşündüm, Lestrade.”
“Eh, o konuda gerçekten berabere kaldık. Ama evin içinde olduğunu nereden anladın?”
“Başparmağının izinden Lestrade. Bu işin bittiğini söylemiştin, aslında evet bitmişti ama başka bir açıdan. Bir önceki gün duvarda o izin olmadığını çok iyi biliyordum. Fark ettiysen ayrıntılara çok dikkat ederim ve oradaki holü incelediğimde duvarda hiçbir şeyin olmadığını çok iyi hatırlıyorum. Bu nedenle bu iz, gece yapılmış olmalıydı.”
“Ama nasıl?”
“Çok