Bu noktaya kadar olay kaza görünümü veriyordu. Ancak yeni bulgular ciddi bir suçun işlendiğini gösteriyor. Tesis sahibinin olay yerinde bulunmaması merak uyandırdı ve hemen peşinden bir soruşturma başlatılınca bu kişinin ortadan kaybolduğu ortaya çıktı. Odasında yapılan bir tahkikatın sonucunda yatağında hiç yatmadığı, içeride bulunan bir kasanın açık olduğu, önemli evrakların odaya saçıldığı ve son olarak ölümcül bir mücadelenin verildiğine dair ipuçlarına rastlandığı söyleniyor. Odada, meşe kaplamalı bir bastonun sap kısmında da hafif kan izleri görülmüştür. Bay Jonas Oldacre’nın o gece geç saatte odasına bir ziyaretçi kabul ettiği biliniyor ve içeride bulunan bastonun, Graham & McFarlane, 426 Gresham Binaları, E. C.nin genç ortaklarından ve Londralı Avukat yapan John Hector McFarlane’e ait olduğu kanıtlanmış durumdadır. Polis, ellerinde bulunan delillerin yeterli ve inandırıcı olduğunu savunuyor. Bunun yanı sıra, ses getiren gelişmelerin olacağı şüphe götürmüyor.
Sonradan öğrenildiğine göre Bay John Hector McFarlane’in, Bay Jonas Oldacre’yı öldürme suçundan tutuklandığı iddia edilmektedir. En azından bir tutuklama emrinin çıktığı biliniyor. Buna ilaveten Norwood araştırmasında daha kötü gelişmeler yaşanmış. Bu talihsiz müteahhidin odasında bir mücadelenin yaşandığını gösteren izlerin yanı sıra, zemin katta bulunan yatak odasının balkon kapısının açık bırakıldığı ve oldukça büyük bir nesnenin kereste yığınına doğru sürüklenerek götürüldüğü biliniyor. Yangının külleri arasında kömürleşmiş artıkların bulunduğu iddia ediliyor. Polisin teorisi oldukça ses getiren bir suçun işlendiği yönündedir: Kurban odasında öldüresiye dövüldü, evrakları yağmalandı, ceset kereste yığınına doğru sürüklendi ve işlenen cinayetin tüm izlerini örtmek için yakıldı. Soruşturma, Scotland Yard’dan Müfettiş Lestrade’in deneyimli ellerine bırakılmıştır. Kendisinin her zamanki enerjisi ve bilgisi ile ipuçlarının peşine düşeceğini biliyoruz.”
Sherlock Holmes bu olağanüstü hikâyeyi parmak uçlarını birleştirip gözlerini kapatarak dinledi.
“Bu davanın ilginç yönleri var.” dedi her zamanki durgunluğu ile, “İlk olarak şunu sormak istiyorum Bay McFarlane, sizin tutuklanmanızı sağlayacak onca delil varken nasıl oluyor da siz hâlâ özgür dolaşabiliyorsunuz?”
“Ailemle birlikte Torrington Lodge, Blackheath’te yaşıyorum Bay Holmes. Ama dün gece geç saatlere kadar Bay Jonas Oldacre ile çalışmak zorunda kaldım ve bundan dolayı da Norwood’da bir otelde kaldım. İşime oradan gittim. Sizin biraz önce duyduklarınızı ben trende işime giderken öğrendim. Durumumun ne kadar tehlikeli olduğunu anlar anlamaz davamı sizin ellerinize teslim etmek için hemen buraya koştum. Şüphesiz ya şehirdeki ofisimde ya da evimde tutuklanacaktım. Bir adam beni Londra Köprüsü İstasyonu’ndan beri takip ediyor ve eminim… Aman Tanrı’m, bu da ne?”
Zilimiz çalınmıştı ve hemen peşinden merdivenlerde ayak sesleri duyduk. Bir dakika sonra, eski arkadaşımız Lestrade’i kapımızda gördük. Arkasında iki tane üniformalı polisin beklediğini fark ettim.
“Bay John Hector McFarlane siz misiniz?” dedi Lestrade.
Müşterimiz, sapsarı bir yüzle ayağa kalktı.
“Aşağı Norwood’lu Bay Jonas Oldacre’yı taammüden öldürme suçundan sizi tutukluyorum.”
McFarlane bize kederle dönüp baktı, sonra da mahvolmuş bir hâlde sandalyesine yığılıp kaldı.
“Bir dakika, Lestrade!” dedi Holmes, “Tutuklamanın yarım saat önce veya sonra yapılması sizin için pek fark etmeyecek; fakat bu beyefendi bu ilginç olayın ayrıntılarını bize anlatmak üzereydi. Söyleyeceklerinin meseleyi aydınlatması açısından size yardımcı olabileceğine inanıyorum.”
“Bence aydınlatacak bir mesele kalmadı.” dedi Lestrade merhametsizce.
“Yine de izninizle onun anlatacaklarını dinlemek istiyorum.”
“Pekâlâ, Bay Holmes, sana karşı gelirsem haksızlık etmiş olurum; çünkü geçmişte bir iki defa polise yardımın oldu. Sana Scotland Yard olarak bir iyilik borcumuz var.” dedi Lestrade, “Fakat tutuklumun yanında kalmalıyım ve söyleyeceği her şeyin aleyhinde delil olarak mahkemede kullanılabileceğini de ilave etmeliyim.”
“Başka bir şey istemiyorum zaten.” dedi müşterimiz, “Tek istediğim, beni dinlemeniz ve gerçekleri görmeniz.”
Lestrade saatine göz attı. “Sadece yarım saatiniz var.” dedi.
“Önce şunu açıklamak istiyorum.” dedi McFarlane, “Ben Bay Jonas Oldacre’yı tanımıyordum. Ama adı bana aşinaydı. Çünkü yıllar önce ailemin onunla görüştüğünü ancak zamanla aralarındaki bağın koptuğunu biliyorum. Bu nedenle dün öğleden sonra saat üç sularında şehirdeki ofisime pat diye gelince çok şaşırdım. Hatta gelme amacını anlatınca daha da şaşırdım. Elinde, bir defterden koparılarak üstüne bir şeyler karalanmış birkaç sayfa vardı. Bakın buradalar, sonra da o kâğıtları masamın üzerine bıraktı.
‘Size vasiyetimi sunuyorum.’ demişti, ‘Bunu yasal bir hâle getirmenizi istiyorum, Bay McFarlane. Siz bu işlemi yaparken ben de burada oturacağım.’
Ben hemen yazmaya başlamıştım. Birkaç istisna dışında bütün varlığını bana bıraktığını görünce nasıl şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Tavşan görünümlü tuhaf bir adamdı, beyaz kirpikleri vardı. Kafamı kaldırıp ona göz attığımda o, keskin, gri gözlerini bana dikmiş, eğleniyormuşçasına bakıyordu. Vasiyeti okurken gözlerime inanamamıştım. Bekâr olduğunu, yaşayan akrabasının pek bulunmadığını, çocukluğunda ailemi çok iyi tanıdığını, benim her şeye layık genç bir adam olduğumu duyduğunu, parasının, değerini bilen birinin elinde bulunacağından emin olduğunu anlattı bana. Tabii ben de ancak kekeleyerek teşekkür edebilmiştim. Neyse, vasiyetname hazırlanıp imzalandı ve kâtibim tarafından gözden geçirildi. Bütün bunlar buradaki mavi kâğıtta yazılı ve bu elimdekiler, size de anlattığım gibi vasiyetin taslaklarıdır. Her neyse bunun üzerine Bay Jonas Oldacre, bina kontratları, tapu senetleri, ipotekler, muvakkat senetleri gibi birtakım evrakların daha olduğunu ve onları görüp öğrenmem gerektiğini söyledi. Her şeyi bir karara bağlamadan içinin rahat etmeyeceğini anlattı ve o gece vasiyeti de yanıma alarak maddeleri düzenlemek amacıyla benim Norwood’a gelmem için yalvardı. ‘Unutma, oğlum, her şeyi halletmeden ailene bu mesele hakkında tek kelime etmeyeceksin. Onlara sürpriz yapacağız.’ Bu konuda çok ısrarcıydı ve sadakatle söz vermemi istedi.
Onun isteyebileceği herhangi bir şeyi reddedecek bir durumda olmadığımı tahmin edebilirsiniz, Bay Holmes. O benim velinimetimdi ve onun isteklerini yerine getirmek benim tek arzum olmuştu. Bu sebepten eve bir telgraf çekip çok önemli bir işle meşgul olduğumu, ne kadar gecikeceğimi söylememin imkânsız olduğunu yazdım. Bay Oldacre, saat dokuzda -çünkü o saatten önce evde olamayacağını belirtti- kendisiyle akşam yemeği yememi istedi. Ancak evini bulmakta zorlandım ve oraya ulaşabildiğimde saat dokuz buçuğa yaklaşıyordu. Onu…”
“Bir