“Stor perdeler kapalı mıydı?” diye sordu Holmes.
“Emin değilim ama sanıyorum yarıya kadar indirmişti. Ah, evet, pencereleri açmak için onları yukarı kaldırdığını şimdi hatırlıyorum. Bastonumu koyduğum yeri bir türlü bulamamıştım ve o da ‘Boş ver oğlum, umarım bundan sonra sık sık görüşeceğiz. Tekrar almaya gelene kadar senin için saklayacağım.’ dedi. Kasa açıkken ve masanın üzeri bir yığın evrakla doluyken onu öylece orada bırakıp gittim. Saat o kadar geç olmuştu ki Blackheath’e dönemeyeceğimi anlayarak geceyi Anerley Arms’da geçirmeye karar verdim. Korkunç olayı bu sabah gazetede okuyana kadar hiçbir şeyden haberim olmamıştı.”
“Başka sormak istediğin bir şey var mı Bay Holmes?” dedi Lestrade. Bu olağanüstü açıklamayı dinlerken onun bile merakla kaşlarını kaldırdığını görmüştüm.
“Blackheath’i araştırana kadar hayır, soracak bir şeyim yok.”
“Norwood demek istedin galiba.” dedi Lestrade.
“Ah, evet, şüphesiz onu demek istemişimdir.” dedi Holmes gizemli gülümsemesiyle. Lestrade’in bundan önce defalarca tecrübe etmiş olduğu bir şey varsa o da bu keskin zekânın, kendisinin göremediği şeylere nüfuz ettiği gerçeğiydi. Arkadaşıma merakla baktığını fark ettim.
“Sanıyorum seninle konuşmam gerekiyor Holmes.” dedi, “Bakın, Bay McFarlane, iki polisim kapıda duruyor ve aşağıda da dört tekerlekli bizi bekliyor.” Perişan olmuş genç adam ayağa kalktı ve odadan çıkmadan önce son bir defa yalvaran gözlerle bize baktı. Polis memurları ona arabaya kadar eşlik ederken, Lestrade geride kalmıştı.
Holmes vasiyetin taslağını eline almış, büyük bir ilgiyle incelemeye başlamıştı bile.
“Bu evraklarla ilgili bazı tuhaf noktalar var Lestrade, öyle değil mi?” dedi ona uzatarak.
Müfettiş kâğıtları şaşırmış bir ifadeyle inceledi.
“İlk birkaç satırını, ikinci sayfanın ortasındakileri ve sondan bir iki cümleyi rahat okuyabiliyorum. Bunlar bayağı okunaklı.” dedi, “Ama aradaki yazılar çok kötü, hatta en az üç yerini hiç okuyamıyorum…”
“Buna ne diyorsun?” dedi Holmes.
“Esas sen ne diyorsun?”
“Trende yazılmışlar. Okunaklı yerler istasyonları, kötü yazılanlar hareket hâlini, hiç okunamayanlar da bazı sarsıntılı yerleri gösteriyor. Bir uzman bunun bir banliyö hattında yazıldığını hemen anlayabilir; çünkü büyük şehirler dışında başka hiçbir yerde bu denli sıklıkta istasyon bulunmaz. Bütün yolculuk boyunca bu vasiyet üzerinde uğraştığını kabul edersek trenin bir ekspres olduğu ve Norwood ile London Bridge arasında sadece bir yerde durduğu sonucunu çıkarabiliriz.”
Lestrade gülmeye başladı.
“Senin teorilerini anlamam için çok daha gelişmiş bir zekâya sahip olmam gerek Bay Holmes.” dedi, “Bunun davayla ne ilgisi var?”
“Bir yere kadar genç adamın hikâyesini destekliyor da ondan. En azından Jonas Oldacre’nın vasiyetini dünkü yolculuğu sırasında hazırladığını biliyoruz. Bu kadar önemli bir evrakı böyle gelişigüzel bir şekilde hazırlaması merak uyandırıyor aslında, değil mi? Fazla önemli olacağını ummadığını getiriyor akla. Eğer bir insan kendisi için önemli bir vasiyetname hazırlayacaksa ona göre davranmaz mı?”
“Ama aynı zamanda kendi ölüm fermanını da hazırlamış oldu.” dedi Lestrade.
“Öyle mi dersin?”
“Sence?”
“Mümkün olabilir ama emin olabilmek için davayı yeterince aydınlatmamız gerekiyor.”
“Aydınlatamadık mı? Eğer aydınlanmadı diyorsan sana söyleyecek sözüm yok. Olayda genç bir adam var ve birdenbire, eğer yaşlı bir insan ölürse onun büyük servetine konacağını öğreniyor. Bunun üzerine ne yapıyor? Hiç kimseye bu konudan bahsetmiyor. Ama bir bahane uydurarak o gece müşterisini görmeye gidiyor. Evin içinde bulunan diğer kişinin yatmasını bekliyor ve sonra da adamcağızı odasında yalnız yakalayarak öldürüyor, kereste yığınında cesedi yakıyor ve o bölgede bulunan herhangi bir otele gidiyor. Odadaki ve bastondaki kan lekeleri oldukça silik. İşlediği cinayetin kansız olduğunu ve cesedi, kullandığı yöntem sayesinde hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırabileceğini düşünmüş olması mümkün. Bütün bunlar açık değil mi?”
“Bana öyle geliyor ki sevgili Lestrade, her şey biraz fazla açık oldu.” dedi Holmes, “Bu muhteşem özelliklerine hiç hayal gücü katmıyorsun. Eğer kendini bu genç adamın yerine bir an için koysaydın cinayeti işlemek için vasiyetin hazırlandığı geceden sonraki geceyi mi seçerdin? İki olay arasında çok güçlü bağlar bulunması tehlikeli olmaz mıydı sence de? Ayrıca seni içeri alan hizmetçinin gördüğünü bile bile cinayet için o geceyi mi seçerdin? Ve son olarak, cesedi saklamak için büyük çabalar harcarken suçlunun sen olduğunu belli edecek olan bastonunu bilerek orada bırakır mıydın? İtiraf et, Lestrade, olayların bu şekilde gelişmesi imkânsız!”
“Bastona gelirsek Bay Holmes, sen de en az benim kadar biliyorsun ki serinkanlı bir adamın kaçınacağı durumlarda, bir suçlu, telaşa kapılıp her şeyi yapabilir. Herhâlde tekrar odaya dönmekten korkmuştur. Bana, delillere uyacak başka bir teori söyleyebilir misin?”
“Sana en az yarım düzine sayabilirim.” dedi Holmes, “Örneğin sana olma ihtimali yüksek bir tanesini söyleyeceğim. Bunu sana hediye ediyorum. Yaşlı adam değeri yüksek olan birtakım evraklar gösteriyor. Oradan geçen bir serseri yarıya kadar açılmış perdelerin arasından bunları görüyor. Avukat oradan ayrılıyor ve serseri içeri giriyor! Orada gözüne çarpan bir bastonu alıyor, Oldacre’yı öldürüyor ve sonra da cesedi yaktıktan sonra oradan kaçıyor.”
“Serseri niye cesedi yaksın ki?”
“Aynı şekilde McFarlane niye yaksın?”
“Delilleri saklamak için.”
“Belki serseri de bir cinayetin işlendiğini örtbas etmek istemiştir.”
“Serseri niye hiçbir şey çalmadı?”
“Çünkü bulduğu tek şey, önemini anlayamadığı bazı belgeler.”
Lestrade başını olumsuz anlama gelecek şekilde salladı; ama o anki ifadesi, önceki kadar emin olmadığını ele veriyordu.
“Eh, Bay Sherlock Holmes, sen serserini arayabilirsin ve onu bulana kadar biz adamımızı bırakmayacağız. Neyin doğru olduğunu ileride göreceğiz. Şu noktaya dikkat edin, Bay Holmes; bildiğim kadarıyla evrakların hiçbiri alınmamış ve tutuklumuz, onları çalmak için sebebi olmayan tek adamdır; çünkü ne de olsa hukuken bütün o malın mülkün tek vârisidir ve eninde sonunda onlara sahip olacak.”
Arkadaşım bu sözler karşısında şaşırmışa benziyordu.
“Elimizdeki delillerin senin teorinin lehinde olduğunu inkâr etmiyorum.” dedi, “Ben sadece başka teorilerin de bulunduğunu anlatmaya çalışıyorum. Dediğin gibi ileride her şey ortaya dökülecektir. İyi sabahlar! Günün ilerleyen saatlerinde mutlaka Norwood’a uğrayıp nasıl bir ilerleme kaydettiğinizi görmeye geleceğim.”
Müfettiş yanımızdan ayrıldığında arkadaşım ayağa kalkıp tetikte bir adam havasıyla, kendisini bekleyen hoş bir görevi varmış gibi günün hazırlıklarına başladı.
“İlk