“Size hâlâ bu konudan söz etmedi mi?”
“Hayır, Bay Holmes, hiç konuşmadı. Bazen zavallı kadıncağızın konuşmak istediği anlar oluyor ama bir türlü konuya girme cesaretini kendinde bulamadı. Ona yardım etmeye çalıştım ama doğrusunu söylemek gerekirse pek beceremedim ve onu korkuttum. Benim atalarımdan, kasabamızdaki itibarımızdan ve tertemiz şerefimizden bahsetti ve tam konuya girecek diye seviniyorken korkup başka şeylerden bahsetmeye başladı.”
“Ama siz bir şey buldunuz, öyle değil mi?”
“Hem de birçok şey buldum Bay Holmes. Size incelemeniz için birkaç tane daha dans eden adam resimleri getirdim. Ayrıca daha da önemlisi, bunu yapan adamı gördüm.”
“Ne? Bunları çizen adamı mı gördünüz?”
“Evet, onu iş başında yakaladım. Ama size her şeyi sırasıyla anlatacağım. Size olan ziyaretimden sonra eve döndüğümde ertesi sabah ilk gördüğüm şey, yeni çizilmiş dans eden adam resimleri oldu. Barakanın siyah ahşap kapısına tebeşir ile çizilmişti. Ön taraftaki pencerelerden baktığınız zaman tam gözünüzün önünde, bahçenin hemen yanında duruyor. Aynen kopyalayıp size getirdim. Buyurun.”
Kâğıdı açarak masanın üzerine bıraktı. Şekillerin kopyası şuna benziyordu:
“Mükemmel!” dedi Holmes, “Mükemmel! Lütfen devam edin.”
“Kopyasını alır almaz oradaki resimleri sildim; ama iki gün sonra aynı yerde yeni bir resim daha gördüm. Bu da onun kopyası:”
Holmes ellerini ovuşturarak memnuniyetten kıkırdıyordu.
“Malzememiz hızla birikiyor…” dedi.
“Üç gün sonra kâğıda çizilmiş bir başka dans eden adamlar resmi buldum; güneş saatinin üstündeki bir taşın altına sıkıştırılmıştı. Gördüğünüz gibi karakterler bir öncekiyle aynı. Bunun üzerine pusuya yatmaya karar verdim ve tabancamı çıkararak çimleri ve bahçeyi çok rahat görebileceğim çalışma odamda beklemeye başladım. Her taraf karanlıktı, sadece ay ışığı vardı. Saat gecenin ikisi gibi pencerede oturuyorken arkamdan gelen ayak sesleri duydum; dönüp baktığımda eşimi geceliği içinde karşımda dikiliyorken buldum. Yatağa gelmem için yalvardı. Ona açıkça bu oyunları kimin oynadığını görmek istediğimi söyledim. O da bunların, saçma sapan bir şaka olduğunu ve dikkate almamamı söyledi.
‘Eğer gerçekten bunlardan çok rahatsız olduysan Hilton, kurtulmak için bir seyahate çıkabiliriz; sadece sen ve ben.’ ‘Nasıl yani? Biri saçma sapan şakalar yapıyor diye kendi evimden mi uzaklaşacağım?’ dedim, ‘Bunu duysa herhâlde bütün âlem bize kahkahalarla güler…’
‘O zaman yatağa gel.’ dedi eşim, ‘Bunu sabah konuşuruz.’
O konuşurken, ay ışığında, renginin daha da attığını fark ettim. Omzumu sımsıkı kavramıştı. Barakanın gölgesinde bir şey hareket ediyordu. Karanlıkta sürünen bir figür gördüm, köşeden dolanarak barakanın kapısına geldiğinde çömeliverdi. Hemen tabancamı aldım ve tam yerimden çıkacakken eşim tüm gücüyle kollarını bedenime dolayarak beni sıkıca tuttu. Onu üzerimden atmaya çalıştım ama umutsuzca bana yapışmıştı. En nihayet ondan kurtulabildim; ama kapıyı açıp barakaya ulaştığımda o yaratık çoktan gitmişti; ancak bir iz bırakmıştı. Kapının üzerinde, daha önce iki defa çizdiği aynı tarzdaki tuhaf, dans eden adamların figürleri duruyordu. Sizin için kâğıda kopyaladım bunları. Her yeri inceden inceye aramama rağmen adama ait başka hiçbir iz yoktu. Üstelik işin ilginç yanı, bütün o süre boyunca orada bir yerlere saklanmış olmalıydı; çünkü ertesi sabah kapıyı tekrar incelediğimde daha önce çizmiş olduklarının altına bir sıra daha karalamıştı.”
“En son çizilen yanınızda mı?”
“Evet, çok kısa ama yine de kopyaladım. İşte buyurun.”
Yeni bir kâğıt ortaya çıkardı. Bu seferki figürler şu şekildeydi:
“Söyler misiniz?” dedi Holmes; gözlerinden ne kadar heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum, “Bu resim, sadece ilk resme yapılan bir ilave miydi yoksa tamamen ondan ayrıymış gibi mi görünüyordu?”
“Kapının diğer tarafındaydı.”
“Mükemmel! İşte bu en önemli ayrıntıydı! Yeni ümitlerle doluyorum. Şimdi, Bay Hilton Cubitt, lütfen ilginç hikâyenize devam edin.”
“Söylenecek pek bir şey kalmadı Bay Holmes, sadece o gece beni engelleyen eşime çok kızgınım, yoksa kötü niyetle gizlenen o serseriyi mutlaka yakalardım. Eşim bana zarar geleceğinden korktuğunu söyledi. Aslında bir ara, asıl o adama bir zarar gelmesinden korktuğunu düşündüm; çünkü şüphesiz onun kim olduğunu ve o tuhaf şekillerin ne anlama geldiğini biliyordu. Ancak Bay Holmes, eşimin ses tonu ve gözlerindeki bakış böyle düşünmeme engel oldu. İşte o zaman sadece benim can güvenliğimin onun için önemli olduğunu anladım. İşte bütün hikâye bu kadar ve bundan sonra ne yapmam gerektiği konusunda tavsiyelerinize ihtiyacım var. Bana kalsa çiftliğimde çalışanların yarım düzinesini çalılıkların arasına yerleştireceğim ve bu adam tekrar geldiğinde ona öyle bir dayak attıracağım ki bizi bir daha asla rahatsız etmeye cesaret etmeyecek.”
“Maalesef böyle basit çözümler üretmek için fazla derin bir konu.” dedi Holmes, “Londra’da ne kadar kalabilirsiniz?”
“Bugün geri dönmeliyim. Hiçbir şey için eşimi bütün gece yalnız bırakamam. Çok korkuyor, bu yüzden hemen geri dönmem için bana yalvardı.”
“Çok haklısınız. Burada kalabilseydiniz bir iki gün sonra sizinle geri dönebilirdim. Bu arada o kâğıtları bana bırakın, ben de en kısa sürede yanınıza gelip bu davayı aydınlatacağımı düşünüyorum.”
Ziyaretçimiz gidene kadar Sherlock Holmes sakin ve profesyonel tavırlarını korumuştu; ama ben onu çok iyi tanıdığımdan son derece heyecanlı olduğunu görebiliyordum. Zaten Hilton Cubitt iri yarı gövdesiyle kapıdan uzaklaşır uzaklaşmaz arkadaşım masaya koştu, dans eden adam figürlerinin bulunduğu bütün kâğıt parçalarını önüne yaydı; ardından karmaşık ve ayrıntılı bir hesaba girişti.
İki saat boyunca peş peşe, sayfaların üzerlerini sayılarla ve harflerle doldurdu. Görevine kendini o kadar kaptırmıştı ki benim varlığımı bile unutmuştu. İlerleme kaydettikçe ıslık çalıp şarkılar söyledi; tıkanıp kaldığında ise uzun bir süre kaşlarını çatıp boş boş baktı. En sonunda bir memnuniyet çığlığı atarak sandalyesinden fırladı ve ellerini ovuşturarak odada bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Sonra çok uzun bir telgraf yazmaya başladı. “Umduğum gibi bir cevap alırsam koleksiyonuna katacağın çok güzel bir dava olacak Watson.” dedi, “Yarın Norfolk’a gidebiliriz. Arkadaşımıza, sıkıntısının kaynağı hakkında kati haberler verebileceğimizi umuyorum.”
Merakla dolduğumu itiraf etmeliyim. Ama Holmes’un, açıklamalarını kendi istediği zamanda ve tarzda yaptığını çok iyi bildiğimden beni sırdaşı olarak kabul edene kadar beklemek zorundaydım.
Ancak telgrafın cevabı hemen gelmedi ve iki gün süren sabırsız bir bekleyiş başladı. Holmes zilin her çalışında kulak kabartıyordu. İkinci günün akşamında Hilton Cubitt’ten beklenen cevap geldi. O sabah güneş saatinin altına öncekilere benzer şekillerin bırakılması dışında