Bavurçuk Art Tekin güvenle yere ayak basarak Cengizhan’ın önüne gelip durdu. Kutlu hakan, dünyaca meşhur Cengizhan’dan hiç çekinmedi, aksine rahat ve mağrur bir eda taşıyordu. Yakışıklı bir yiğit olan İdikut’un bu tarzda kendisiyle görüşmesi Cengizhan’ı hayran bıraktı. Onun önünde akıllı, zeki bir delikanlı duruyordu. Cengizhan da onu aslında böyle hayal etmişti. Böyle etkileyici, büyük bir hakan ile rahatlıkla fikir alış verişinde bulunacağına inanan Cengizhan’ın gönlü ferahladı. Ayakta dikilip İdikut’a biraz inceledikten sonra,
– Tanrıya şükür! Tanrım seni sevmiş galiba. Ne kadar yakışıklı bir Uygurmuşsun! diye ona iltifat ederek yakınlık gösterdi. Yüzüne baktıkça tekrar bakmak istiyordu. Kağanlarının yüzünün güldüğünü gören askerler de gülümsediler. Noyanlar ve askerler Kağanın yüzünün sevinçle güldüğünü böylece ilk defa görmüş oldular. Onlar bu görüşmenin hayırlı sonuçlar vereceğini düşündüler. Kağan kamış gibi parmaklarını beline dayayıp ayaklarını gererek duruyordu. Çekirdek gibi küçük gözlerinden ateşli bir ışık yansıyordu. Bunu İdikut iyi fark etti. Bu ateşli ışıktan insanoğlu korkuyordu, dik bakamıyordu. Onun yassı burnu altındaki bıyık ve sakalları sarı ve seyrek idi. Cengizhan, İdikut’a bakıp “Kulan gibi genç ve rahat gözüküyor, huzuruma gelmek büyük bir iradedir. Fikir ve düşüncesi nedir? Aklından neler geçiyor acaba!?” diye düşündü.
İdikut, Kağanın parmakları ve gözlerine bakınca “Bu eller nice kan döktü, bu gözler nice kan gördü.” diye içinden geçirip, “Kerent Hanı Banghan, Nayman Hakanı Tayan Han’la savaşıp dere gibi kan akıttığı anlarda bu eller nice insanı boğarak, nesillerini kurutup yok etmiştir. Atası Esugey’in ikinci hatunundan doğmuş Bekter’i boğarak öldüren de bu ellerdir.” diye düşündü.
Cengizhan, “Bavurçuk Art Tekin, ben senin iştahını deneyeceğim. Gururlusun, sıradan bir Uygur değilsin!” diye düşündü.
Bavurçuk Art Tekin ise “Sözüm açıktır. Denemek için gelmedim. Sizde samimiyet ve sadakat var. Ben buna inanarak geldim. Doğru, bende Uygur’un gururu mevcut.” diye düşündü.
Bunu hisseden Kağan sevindi, yüzü güldü. Keskin gözlerinde heyecan kıvılcımları belirdi.
– Ben istilacı, cihanı alt üst eden, insanları baş eğdiren cihangir! dedi Cengizhan kasıtlı olarak kaba bir şekilde.
– Cihangir! Sizi biliyorum! diye hemen mukabele etti İdikut.
– Huzuruma gelmekten korkmadın mı? dedi Cengizhan sırtlan gibi keskin gözüyle bakarak.
– Uygurlar korkmaz! Sizin davet ve iltifatınız üzerine ben geldim işte! diyerek İdikut hükümdarane bir edayla cevap verdi. Ancak samimiydi.
– Umut, dilek ve istekle huzurunuza geldim.
– Ben seni böyle bir Uygur diye hayal etmiştim zaten!
Ancak Kağanın düşündüğü başkaydı. Bavurçuk Art Tekin bunu anladı ve cüretkâr açık konuşmasıyla Kağanın onlar bize yalvaracak, yardım isteyecek zannını yok etti.
İdikut, “Aman sakin ol! Dikkat et!” diye kendi kendini uyardı, “Acele sevinme, kendini kaptırma!” diye düşündü.
Bavurçuk Art Tekin bu topraklara ayak basmasının en büyük nedenini açıkça söyledi.
– Sen bizim Sayan Noyur kutlamalarımıza da gelmişsin! dedi millî bayram kelimesini Moğolca söyleyip, – Bu ne demek? dedi Cengizhan.
– Uygurlarda ona Ak Göl denir! dedi İdikut kısaca.
– Doğru! dedi Cengizhan.
– Moğolca biliyorsun demek!
– Biliyorum! dedi Bavurçuk.
Onlar Ak Çadıra yavaş yavaş yürümeye başladı.
– İşte bu ak kilim ev! diye eliyle işaret edip Kağan İdikut’u içeri buyurdu. Bu bir ev değil, ak saraymış. Sol tarafta sarıçiçek gibi güzel sarı çadırlar vardı. Her iki mühim karargâh etrafını kuşatan atlı ve yaya Noyanlar kılıçlarını asıp misafirleri ağırlamak için ip gibi dizilmişti.
Namı meşhur olan bu beyaz ev şu anda Bavurçuk Art Tekin’e hiç güzel ve şatafatlı gözükmedi. “Bu nasıl bir ev, nasıl bir saraydır!” dedi kendi kendine “Beşbalık, Turfan, Karağoca, Kumul gibi şehirleri olmayan bir halkmış bunlar. İyi ki Pan Tekin dedem hanken Uygur Orhun Han devletinde büyük şehirleri inşa ettirmiş. Yoksa bunlar sürü gibi yaşarlardı. Ama bunlar toprak, vadi, otlak ve sürüleriyle övünüyor olmalı. Moğolların hayat tarzı, geleneği ve hayat kaynağı bizden çok farklıymış. Bu evde gece gündüz yer, altın, dünya, hatun, baylık, doğruluk, kötü düşünceler hep mevcut mu? Bu kağan Dünya haritasını göz önüne getirip kimin varlığı çok, kimin toprağı geniş, buna bakarak onların neden varlığı çok, toprağı büyük diye kıskançlık duyuyor mu acaba? Benim toprağım neden onlarınki gibi geniş değil, altın gümüş neden hazinemi dolduramıyor diye düşündüğünde kıskançlık duyuyordur.”
Bavurçuk Art Tekin’e hürmeti için kısa boylu ama şişman bir Noyan önceden hazırlanmış bir ak koyunu bağlayıp önüne getirdi. Bavurçuk Art Tekin koyuna bir baktı. Noyan belindeki eğri bıçağını alıp, koyunun boynunu kesmeden karnını yardı, kıllı elleriyle koyunun yüreğini sıktı ve koyunun vücudundan akan kırmızı kan duruncaya kadar öylece bekledi. Bavurçuk Art Tekin böyle saygı göstermekte olan Kağana tazim etti ve elini göğsüne koyup ihtiram ifadesiyle gülümsedi. İdikut, şimdi canı çıkmış, çok acı çektirilen o koyunu çekip giden kasap Noyanı aç kurta benzetti. Cengizhan bir defa edilen tazimi az bulmuş gibi gene ona bakıp duruyordu. İdikut taç takmış başını olur olmaz bir kez daha eğmiş oldu.
Bavurçuk Art Tekin beklenmedik başka bir olayın şahidi oldu. Cengizhan bir Noyanı sert bir şekilde yanına çağırdı. Çekirdek gözlü, orta boylu Noyan onun önüne geçip diz çöktü.
– Bavurçuk Art Tekin oğluma tazim etsin! Çabuk git, ona söyle! dedi Cengizhan daha da sert bir şekilde.
Bavurçuk Art Tekin Cengizhan’ın baktığı tarafa baktı. O Noyan koşarak ellerini aşağı yukarı sallayıp bir şeyler söyledi. O asker bunu duyunca atını koşturup hemen gitti. Sonra en yüksek tepede oturan Noyan ateş yaktı ve onu yükseklere kaldırdı. Bunun üzerine Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin ve Tora Kaya’dan başka herkes diz çöküp, kellesi kesilmiş gibi yere bakarak sessizce durdular.
– Bu sana olan saygıdır! dedi Cengizhan ona gülümseyerek.
– Çok memnunum Kutlu kağanım. Halkınıza aferin! Bundan çok bahtiyarım! diye karşılık verdi Bavurçuk.
Bu kadar ihtiram gösterdikten sonra kağan şimdi ne istiyor! Belki Moğolların töreni öyledir. İdikut gizli bir amaçla yapılmakta olan bu hareketlerin akıbetini bilmiyordu.
Cengizhan beyaz çadır önünde diz çöküp oturan çocuklarıyla İdikut’u tanıştırdı.
– Bu Cucihan! Ferasetli oğlum. Çok kahraman, büyük direğim!
Cuci, yüz derisi buğday renginde olan, şişman, orta boylu, keskin gözlü bir yiğitti. İdikut’a baş eğerek selam verdi.
O, bir şeyler söylemek istedi fakat babasından korktuğu için sustu. İdikut’a hoş bir tavırla bakıyordu. İdikut onun kalbini çözemediği halde onu beğendi. Cuci de İdikut’a sürekli bakıyordu ve “Ya hazret, Bavurçuk Art Tekin denilen büyük insan senmişsin. Ben nice savaşlara katılıp sen gibi parlak yüzlü birisini hiç görmedim. Eninde sonunda babamın eline düşeceksin. Büyük seferde belki karşılaşırız,