– Ya eğer hayattaysa? Onu ben gördüysem size de onu görmek nasip olacak. O, bugün Cengizhan’ın hazinedarı, sarayın bir tek kâtibi, hattatı!
– İnanmam! Siz Buda Tanrılarımızı kandırıyorsunuz! Ölenlerin ruhu ölmez. Belki siz onun ruhunu gördünüz!
Bavurçuk Art Tekin kesin bir ifadeyle,
– Ben Cengizhan’ın huzuruna gideceğim. Bu başı üstadım Atay Sali, mabedde biraz saklasın. İki gün sonra büyük bir yolculuğa çıkacağım. Belki Tatatunga’yı görebilirim. Döndükten sonra iş bambaşka olacak.
Tarkan Bilge Kaya kendi gayretiyle ayakta durdu. Yeşim taşıyla süslenmiş küçük sandığı Bavurçuk Art Tekin’in önüne koydu ve yavaşça açtı.
– Cengizhan ağanıza armağan! dedi. Yüzü bembeyaz kesildi, dudaklarını ısırdı, dişlerini sıktı.
– Batı Kıtan hanı Çoruk’a nasıl haber vereceğiz? diye sordu Tarkan Bilge Kaya. Sonra konuyu değiştirip
– Cengizhan’la anlaşma yapmadan önce Çoruk Han gazaptan size saldırsa ne olacak?
– Diyeceksiniz ki! “Muhterem Çoruk, İdikut devletimize gönderdiğiniz müfettişiniz Şaykım’ı biz öldürdük. Cengizhan’la anlaşma imzaladık! diye haber gönderin.”
– Baş üstüne hakanım, baş üstüne! dedi Tarkan ve bu olaylar hakkında Çoruk’a biraz bilgi iletmek için acele etti. Çünkü Tarkan Bey işte bu vaziyetten yararlanmayı niyetine aldı. “Bavurçuk Art Tekin’le Çoruk savaşa girer mi?” diye düşündü ve bu haberi görevli askerlere acilen bildirmek istedi. Saraydan çıkınca askerlerin hanesine hemen girdi ve uzun boylu, ince bıyıklı bir yiğide şöyle dedi
– Şimdi hemen yola çıkacaksın! At hazır!
– Nereye gideceğim?
– Nereye mi diyorsun? Mutlu ol! Kıtan hanlığına! Çok hızlı koşan bir ata bineceksin!
– Ne haber iletmem gerek?
– Kıtan elçisi Şaykım’ı Bavurçuk Art Tekin öldürdü, başını Cengizhan’a gönderdi diyeceksin!
Asker biraz korktu.
– Ya beni öldürürse? Bavurçuk Art Tekin gibi büyük zat nasıl öldürmüş onu?
– Bu Bavurçuk Art Tekin’in fermanı. Gidemem dersen şimdi seni ben öldüreceğim! Gevezelenmeden çabuk git, vazifeni yap. Belki Kıtanlar seni öldürmez!
– Neden beyhude ölmem gerek? Olsun! Gideyim o zaman!” diye mecburen razı oldu.
– Evet! İşte bu erkek tavrıdır!
Ertesi gün haberci askerler Kıtan’a doğru hareket etti.
Bavurçuk Art Tekin büyük hazırlıklarla Cengizhan’ın huzuruna gitmek üzereyken Tarkan Bilge Kaya ona kötü bir haber getirdi. Ama Tarkan bundan memnundu.
– Gönderdiğiniz askeri, yani Beşbalık’tan giden askeri Çoruk Han öldürmüş, kellesini kesip, atının kuyruğuna bağlayarak salıvermiş!
– Vay! Bu ne vahşet! dedi İdikut. Tarkan onun Çoruk Hana duyduğu nefreti hissetti, Kıtan’ı kötülemeye başladı. Ama içinden Çoruk’un bu hareketini destekliyordu. İdikut onun içindeki bu karanlığı hâlâ tam keşfedememişti.
– Çoruk Hanın bu kadar aptal olmasını anlayamadım! Askeri neden öldürmüş? Onun suçu ne? Vay ahmak! İntikamını almış sanki! Askerle elçiyi fark edememiş o pis herif! Olsun! Olacak iş olmuş! Ben Kıtan’dan yüz çevirdim. Kıtan, İdikut devletinin düşmanıdır! Şimdi siz, Cengizhan’a götürülecek armağanları hazırlayın!
– Baş üstüne cenabı hakan! diyerek Tarkan dönüp saraydan çıktı.
Bavurçuk Art Tekin onun arkasından
– Sönük suratta sönük vicdan olur, maksadını biliyorum! dedi surat asıp, – Yer altında yılan yürüse bile sesini duyabilen adamsın! diye fısıldadı.
Bavurçuk Art Tekin saraydaki özel bir odaya girdi. Bu odada altın işlemeli bir Buda vardı. O böyle yoğun, telaşlı zamanlarda bu Budaya secde ederdi. Şimdi de bu Budaya dua etti.
– Bana iyilik yap, beni koru! Cengizhan’ın kalbini aydınlat! Uygur’la Moğol’un kaderi sıkı bağlansın! Ey Tanrım! Uygur toprağı Cengizhan’ın atlarının ayağı altında kalmasın! Uygur’u rızıksız bırakma! Halkımı ağır azap ve külfetlerde bırakma! Sözümü duyuyorsun, yalnız sana güvenirim ve dayanırım! Sen büyüksün! Bana güç ver. Beni azdırma! Savaştırma! Sana inanırım!
Buda öylece susup duruyordu. Birisi bu sessizliği bozup kapıyı yavaş açtı. Bavurçuk Art Tekin başını çevirip baktı. Gelen Tarkan Bilge Buka’ ydı. Söze başladı, – Ne zaman yola çıkacaksınız hakanım? diye eğilip sordu.
– Sizin için önemli mi Tarkanım?
– Evet, önemli!
– Hazırlık nasıl?
– Hepsi tamam! Hazineyi topladık, bağladık, paketledik! Sizi bekliyoruz! Cengizhan’ı endişeden bir an önce kurtarmak gerek! diye hakanın dikkatini çekmeye çalıştı
– Siz çabuk hareket edin, Cengizhan’a yardım gerek! Sizi bekliyor. Siz, kimseden yardımını esirgemeyen şevketli, cesur, cömert bir zatsınız. İnanıyorum ki bu işleri yapmak suretiyle en merhametli İdikut olacaksınız?!
Tarkan Bilge Buka, İdikut’u böyle övse de Bavurçuk Art Tekin sabredip sordu,
– Ya bu işler başımıza bir dert açarsa! Eğer çözülemeyen bir dert ve sıkıntıyı bana tavsiye ediyorsanız boğazınız kesilir!
Tarkan Bilge Kaya kedi gibi yumduğu gözünü açıp birdenbire kahkaha attı ve durdu,
– Boynuma ilmek saldığınızın farkındayım. Boynumdaki ipi kendiniz çekin. Sizin elinizden ölmeye razıyım! Hayattaysam sözümün doğruluğunu bilip aferin diye omzumu tıpışlayacak bir an yakında gelecek. Her ikimizin dini Buda, dilimiz bir, ben de Budaya taparım. Hey vefasız dünya! Ben bu Moğol-Uygur ilişkilerinde size bir zarar gelmesinden endişe ediyorum. Hayatta kısas vardır, kötü maksat vardır, suikast vardır! Tanrı sizi bu felaketlerden uzak kılsın! Hiçbir zaman mağlup olmayın! Siz bir kılıçsınız! Cengizhan da bir kılıç! İki kılıç bir kına asla sığmaz! Sığsa da kılıf yırtılır! Taç sahibi, hâkim olan büyük İdikutum! Gitmeme izin verin! dedi.
– Buyurun Tarkanım!
Bavurçuk Art Tekin’in suratı hâlâ asıktı. Tarkan bunu görünce tedirgin oldu ve
– Yanlış söylemişsem Buda Tanrıya tövbe ederim. Saltanatınız büyük, hanlığınız ebedi olsun! dedi ve saraydan çıktı.
– Bu adamın kılıç gibi keskin bir dili var, onu kesmek lazım! diye düşündü Bavurçuk Art Tekin. Tarkanın çıktığı kapıya bakarak, – Sözün hiledir, yüzün kansız, gözün aldatıcı, şeytanı kandıran bir sihirbazsın. Senin gibi zalimden vefa beklemem. Babamın beynini yıkayıp beni Kıtan’a rehine olarak gönderdiğin aklına geldi değil mi? Maksadına ulaşamazsın! Yağma Buğra ile Tatatunga’yı sürgün edip hiçbir şey olmamış gibi yaşamana bak! dedi öfkeyle.
Bavurçuk Art Tekin yolculuk hazırlıklarını görmek için dışarı çıktı. Öyle ki, Tarkan’ın sözünden sonra demir yutmuş gibi rahatsız oluyordu. Yüreği ağrıyor, içi bunalıyordu.
O, sabah ve akşamın gelini güzel aya baktı. İki üç gün sükûnet