– Cenabı İdikut önünde böyle kötümser kuşkularınızı niye söylemediniz? Şimdi gelip de şeytan gibi laf ediyorsunuz! dedi onun art niyetli konuşmalarından nefret eden Melike.
– Size söyleyeyim, o büyük zat benim fikrime karşı çıktı. Belki sizin izzet hürmetinize de itibar etmedi! dedi Tarkan Bilge Buka.
Melike onun sözlerinden, İdikut ile arasında büyük bir kin ve düşmanlık olduğunu hissetti. İdikut’un dediği “Tarkan’dan sakın!” sözü aklına geldi.
– Cenabı İdikut sizden, “Babamın veziri, akıllı adam.” diye bahsederdi. Sizinle konuşulacak bir mesele var! Bunu Cenabı İdikut bilir galiba? diyerek Melike bilgi almak için onu biraz övdü.
– Günahım büyükse cezam da büyük olur. Biliyorum, ama Cengizhan sonradan Türkistan’a istila seferi başlatacağım derse ne olur? diye devam etti Tarkan Bilge Buka.
– Ne demek istiyorsunuz? dedi Melike endişeyle.
– Cengizhan, Bavurçuk’u kendisiyle beraber Müslüman devletlerine götürürse ne olacak? Bilgili, akılla insanların Cengizhan’a hizmet etmesi mümkündür. O zaman Beşbalık’da kim kalacak? Tora Kaya? Hayır! Eğer söylediklerim doğru ise gelişmeler aynen böyle olacak. Cengizhan’ın kaplanları, köpekleri, güvendiği adamları, casusları, kadına düşkün sapıklarının Beşbalık’da hakan olacağı muhtemeldir. Sahipsiz bir eve fare de sahip çıkabilir. O zaman onlar istediği her şeyi yapabilir. Ben öyle düşünüyorum! diyen Tarkan Bilge Buka’ya
– Beni bu kadar üzüntüde bırakmayın! dedi Melike asık suratlı Tarkan’a ve devam etti,
– Kutsallarımız çiğnenemez! İdikut var! Mutlu Uygur var! Neden hor görülsün halkım! Buna inanmıyorum! Hepsi boş laf! Niçin öyle dehşetli günler olsun? Olmayacak! Halkım aşağılanamaz! Bu kötümserlikten vazgeçin! sözüne Tarkan Bilge Buka,
– Bavurçuk Art Tekin yabancı yerlere, uzak mekânlara niçin gidiyor? Başıyla secde etmeye, diziyle diz çökmeye giden o mutlu kocanızdan ne saadet bekliyoruz? İster inanın, ister inanmayın yakında her şey belli olacak, değişecek! İdikut devleti kökünden kuruyup gidecek! Affedersiniz Melikem!? Bu belayı önlemeniz lazım! Biz İdikut’a göre aciz miyiz? diye mukabele etti.
Melikenin yüreği daraldı ve içinden, – İdikut’u koru ey Tanrım! dedi ve yanaklarına süzülen gözyaşlarını sildi.
Tarkan bu gözyaşlarını görünce daha da üzerine gelerek konuşmaya başladı.
– İdikut’un yakışıklı oğlanları, güzel kızları da saldırıya, tacize uğrayacak. Reziller onları kötüye kullanacak. Kötü bir kaderle arzu ve emelleri kül olup savrulacak. Horlanıp hakaret ve işkencelere maruz kalacaklar. Ah Tanrım, bu ne felaket! diyen Tarkan Bilge Buka’ya
– Yeter artık! dedi Melike
– Yüreğime indirmeyin! Bahar gelecek, saltanat kalacak! Uygur’un özgürlüğü, mutluluğu yok olmayacak!
Melike bu korkunç ve kötümser sözlerin etkisinden kurtulamayarak kaygı ve endişe içinde evine döndü.
Bavurçuk Art Tekin İdikut sınırını geçmiş Moğol toprağında ilerliyordu. O, Moğol muhafızlarının koruması altında kendini hiç mutlu hissetmedi, üzüntü de duymadı, sürekli hayal ediyordu. Her yer kum, ak kum, çöl denizi… Atların yürüyüşü sanki yavaşlamış. İdikut kendi vatanı hakkında düşünüyordu. “Kutsal vatan, yüce halkım. Sana köprü olarak hizmet etsem, o zaman bahtım açılacak. Atalarımın cesedinin yattığı, onların güç kuvvetiyle inşa olan Beşbalık’ı aç gözlülerden korumak için gidiyorum… Nilüfer gibi Aygümüş Melikem benim gibi vatansever bir insan. O da kaygı duyuyor galiba. Tarkan Bilge Buka Aygümüş Melikeye Cengizhan’a gittiğimi muhakkak söyledi. Ama bu söylentileri ballandırarak, abartarak söylemesi muhtemeldir. Aygümüş Melike iradeli kadındır ama fitne fesat çıkaran sözler aydınlık kalplere gölge yapabilir. Ey Buda Tanrım! Töhmeti reddet! Ona itibar etme! Ey Tarkan, uzun dilini kesecek bir zaman da gelir! Önce memleketime aman esen döneyim. Beyhude gözyaşı dökme Melikem! Elimde senin mızrak ve kılıcın var. Beni koruyacak, ejderhadan kurtaracak…” diye düşündü.
Haberciler Kutlu Uygur’u karşılamak için özel bir orduyla atlanıp ihtiram debdebe ile çıkmışlardı. Atlı ordu gürültü ve şakırtı kopararak onların önüne gelip durdu. Atlarından inip Bavurçuk Art Tekin’e selam verdiler. Onlar tam bugün karşılaştılar. Arka tarafta yüksek ve geniş gök kubbe altındaki zeminde armağan edilecek şeylerle yüklü arabalar, atlar, develer geliyordu. Onların arkasından kopan toz duman arasından kağnı yolu gözüktü. Güneş battıktan sonra etrafı alaca karanlık ve esrarengiz bir sessizlik bastı.
– Bu yollar eski yollardır! dedi muhafızlardan biri Moğolca.
– Bize gösterdiğiniz saygı için teşekkürler! diye Moğolca mukabele etti İdikut da
– İşte ben bu yolda yürüyorum! diye güldü.
Uygurlar bindikleri atları başka atlarla değiştirdi. Şimşek hızıyla koşan atlara kırbaç gerekmiyordu. Üzengisiyle iki yanına hafif bir dokunuşla ayaklarının yere değdiği bile zor görülen atlar rüzgâr gibi uçmaya başladı. Boyu kısa sırtı geniş Moğol atları da İdikut atlarının çıkardığı dumanı bastırarak arayı açmadan koşuyordu. Susuz, ağaçsız çöl arkada kalıyordu. Uzakta tepeler, tepelerin üstünde turalar gözüktü. kulelerde ateş yanıyordu.
– Kağana bizim gelmekte olduğumuzu haber veren ateş! dedi Bavurçuk Art Tekin’le beraber gelmekte olan zayıf adam.
Bu adam yedikleri hiç vücuduna yansımayan bir Noyandı6 Onun sözünü İdikut kimseye tercüme etmedi.
Ateşi görünce bunun ne anlama geldiğini hemen anladı Tora Kaya. Çünkü Beşbalık tepelerine de böyle gözetleme kuleleri yapılmıştı. Oraya yaklaştıkça tepeler etrafında at koşturan gruplar çoğalmaya başladı. Gene açık ve düz bir alan göründü.
Tora Kaya atının gemini biraz çekerek arkasına dönüp baktı. Kimse gözükmedi. Fakat haydutlar kervanın önünü kesmiş düşüncesiyle endişeye kapıldı Tora Kaya.
Tora Kaya’nın bu endişesini Enjirga isimli adam hemen fark etti. Atını kırbaçlayıp Tora Kaya’nın sağ tarafına geçti ve
– Onlar sizin zannettiğiniz gibi değil, emin olun! dedi ve sadaktan fırlayan ok gibi uçup en öne geçti. Ama İdikut, Tora Kaya’ya
– Muhafız Enjirğa’nın ne dediğini tercüme etmedi ve ona, – Sen Moğolcayı biliyorsun değil mi? diye dönüp bakınca, Tora Kaya güldü.
Tora Kaya Moğol ve Çin dillerini biliyordu. Bavurçuk Art Tekin’e kısa cevap verdi.
– Anladım! dedi samimiyetle.
Kutlu Uygur onun sözünü tastik etti.
– İşte Şarıngoy Dağının zirvesi göründü. Bu Kerulen Nehrinin başlangıcı! dedi muhafız Enjirğa. Kendini rahatlamış gibi hissederek bindiği atın dizginini biraz çekti, elini önüne uzatıp konuştu.
– Burada kale ve surlar yok, verimli bağlar yok. Ama… Ama bizim kale ve surumuz, bağımız kutlu Cengizhan var. Sarı çadırlarımız var!
Tora Kaya, İdikut’un mühim bir şey düşünmekte olduğunu fark ederek başka söz söyleyip onun düşüncesini dağıtmak istemedi. Bavurçuk Art Tekin.
Cengizhan,