Börte Hatun sözünü burada kesti. Cengizhan en yüksek makam ve mevki sahibi olduğu halde kibrine çok düşkün, aşırı derecede kuşkucuydu. Bu, onun davranışlarından, söz ve hareketlerinden belli oluyordu.
Cengizhan başını kaldırıp, kaplan gibi korkusuz oturan İdikut’a baktı ve “Halkıma yardım et!” dedi içinden. Bunu fark eden Bavurçuk Art Tekin de “Ben sana yardım edeceğim.” dedi içinden. Her ikisi herkesi hayran bırakacak şekilde kahkahalar attı. Böyle anlarda Kağan gözüne çarpan herhangi bir şeyi eline geçirip kırıyor, dağıtıyordu. Evet, Kağan böyle güçlü birisiydi. O, Ak Çadır içinde gerilmiş ipi eli ve ayağıyla parça parça üzmeye koparmaya başladı. Bir defasında onun bir atı eliyle yükseklere kaldırıp Kerulen Nehrine attığına bazıları şahit olmuş ve kendi gözüyle görmüştü.
– Tanrı, beni Tanrının halkına yardım etmek için böyle güçlü yaratmış! diye övündü.
– Tanrının ve benim halkım Moğol’dur. Başkalarına azap ve külfet lazımdır. Onların gözlerinden kanlı gözyaşlarını akıtmak gerek. Onların musibet ve azap çekmesi benim için sevinç vesilesidir.
Cengizhan, bir an durdu ve Börte Hatuna bakarak,
– Başıma kötü günler geldiğinde, çok kötü olaylar ortaya çıktığında sen benim dert arkadaşım, müsteşarım ve koruyucum oldun. Sen bir akıl hazinesisin! dedi.
Annesi hakkındaki bu sözleri duyan çocukları babasından çok memnun oldular. O şimdi kuyruğu kesilen yılan gibi kıvranıp, akrep sokmuş adam gibi irkildi, sabırsızlandı.
– Baş nerde? Kıtan’ın başını soruyorum?
– İzin verirseniz, Tora Kaya dostum hemen getirecek.
– Getirsin! Göstersin! Müsaade! dedi Cengizhan.
Tora Kaya dışarı çıkıp, kellenin getirilmesini bekleyen İdikut’un muhafızlarının yanına geldi.
– Ne oldu cenabı Tora Kaya? diye sordu İdikut’lu yiğit,
– Üzgün görünüyorsunuz.
– Kelleyi soruyor! diye kısa kesti Tora Kaya,
– Kıtan’ın kellesini yiyecek galiba?
Tora Kaya, Şaykım’ın mumyalanan kellesini beyaz bir beze sarılmış halde eline aldı, iğrendi, yüzünü ekşitti ve Ak Çadır tarafında hızlı adımlarla yürüdü. İdikut’lu yiğit Tora Kaya’nın arkasından bağırdı, Tora Kaya arkasına dönüp ne olmuş diye yerinde durdu.
– Şaykım’ın kellesini geri alırsanız, şunu bilin ki, ben onu saklamam! Sözüm bu!
– Bu iş Kağana bağlıdır, ama bunu biz getirdik. Biz İdikutlu Uygurlar verdiğimiz sözde dururuz. Bu kelleyi Kağan çiğ mi yiyecek yoksa pişirip mi yiyecek, kendisi bilir!
– Yine bir daha söylüyorum! Ben onu saklamam! dedi İdikutlu yiğit
– Cengizhan’ın kellesi olursa saklarım!
Tora Kaya “Bu sözü Noyanların birisi duysa rüsva oluruz.” diye korktu.
– Sus, konuşma! Sözüne dikkat et! Etrafa bir baksana, herkesin gözü ikimizde!
– Nasıl olsa sözümüzü anlamazlar. Boş ver! Bakarsa baksın! Ama Şaykım’ın başı elime verilirse Ak Çadırına sokup her şeyi alt üst ederim!
– Büyük konuşma yiğit! Ölü başa göre diri baş yansa bedeli çok ağır olur!
Yiğit biraz sustu, ama yine söylenmeye devam etti.
– Bak!Muhakkak öyle yaparım!
Tora Kaya çadıra girdiğinde Kağan sinirli ve sert bakıyordu. Tora Kaya kelleyi kendi hakanı İdikut’a verdi. İdikut kelleyi aldı ve Cengizhan’ın yanına getirdi. Orada bulunan bir özel tabağa kelleyi koydu ve sarılmış bezi çözüp kelleyi açtı.
– Buyurun cenabı hazret! Benim düşmanım Kıtan elçisinin kellesi. İstediğiniz teminat!
Cengizhan aslında Bavurçuk Art Tekin’e pek inanmamıştı. O, kesilmiş kelleye ağzı açık halde bakıyordu. Niçin Cengizhan bu kelleye inanamamış gibi gözünü dikmiş bakıyordu. Kağan’ın böyle şüpheci davranışı Bavurçuk Art Tekin’i sinirlendirdi. “Neden Kıtan elçisinin kellesi olduğuna inanmamış gibi bakıyor? Bu kelle için nasıl olur da bir kusur bulur?” diye düşündü ve bu kötü haberi duyan Kıtan hanının gazaba boğulduğunu Kağana anlatmaya çalıştı.
– Bunu Çoruk biliyor!
Cengizhan o an bunun Şaykım’ın kellesi olduğuna inandı.
– İnandım! Çoruk, İdikut’u sömürdü. İdikut bağımsız yaşayamadı!
– İdikut Devleti 275 yıl ya da 850’den 1125 yılına kadar bağımsız hüküm sürüp kalkınmıştı. Sonra sürekli bağımlı kaldı. En son bağımlı kaldığı devlet ise batı Kıtan’dı…
– Bundan sonra İdikut Devleti bağımsız olacak. Ben buna güvence vereceğim.!
– İnanıyorum! dedi İdikut. Kağanın bu kesin sözüne gerçekten inandı.
– Kederlenip mahzun olmayasın! İyilik yapacağım! Sözün ile yaptıkların bir birine uyuyor.”
– Ben kendimi akıllı sanıyorum. Ben, dört şeye güvenmem! Kuyruğu basılmış yılana, aç bırakılmış vahşi hayvana, insafsız ve merhametsiz han ve hakana! dedi.
Bavurçuk Art Tekin,
– Ben de akıllı bir İdikutum.
– Sen merhameti ihanetten ayırt edebiliyor musun cenabı Bavurçuk Art Tekin? diye sordu Cengizhan onun denemek istiyormuş gibi.
– Sizin gibi şanlı büyük bir kağanla karşılaştığında kendince büyüklük taslayan cariye olmamak, kendinden daha merhametsiz bir cellâdın eline düşüp de ölümü bekleyen zalime benzememek.
– Aferin! Aferin! Bilgili İdikut muşsun!
Bavurçuk Art Tekin, Cengizhan’ın kalbini kazanmaya başladı.
– Ben senin aklından memnunum!
– Sizden fazla olmasa gerek! dedi Bavurçuk Art Tekin ve mütevazı bir şekilde elini göğsüne koyup başını eğdi. Tora Kaya, Bavurçuk Art Tekin’in hiç çekinmeden açıkça ve akıllıca konuştuğuna inandı ve vaziyetin düzelmeye başladığına sevindi.
Cengizhan’ın keyfi yerine geldi. Özel muhafızlar komutanı Angurat Noyan’ı çağırdı. Kapı önünde vazifesini yapmakta olan Angurat Noyan evin içine girdi. O sert bir adamdı, Bavurçuk Art Tekin onu bir türlü sevemedi, “Kötü niyetli bir adam.” diye düşündü.
– Emredin kağanım!
– Kıtan’ın kellesini yakıp külünü Karaağaca as! diye buyurdu,
– Kıtan uruğunu yok etmek gerek. Han Çoruk da ölmüş, dışarı götür!
Angurat Noyan kelleyi tabakla beraber kaldırıp dışarı çıktı. Kağanın fermanını yerine getirdi. Kelleyi ötede bir yerde hayıtla yaktı, iğrenç kokusuna zor dayandı, sonunda onun külünü sarı torbaya dikkatlice koyup, ağzını kapatıp bağladı ve sarı çadır üstünde yüzen siyah tuğ çubuğunu yere indirip torbayı ona bağlayarak tuğu yeniden yerine dikti.
Angurat Noyan kapıdan girdi ama eşikten geçemeden diz çöküp,
– Fermanınızı yerine getirdim kutlu Kağanım! dedi.
Cengizhan yassı çenesini kaldırdı. Bu onun “Şimdi dışarı çık