“Keşke bilebilseydim.”
Caitlin “Babam yanımdaymış gibi hissediyorum,” dedi.
Gözlerini kapadı ve bir ipucu bulabilmeyi arzuladı.
Tam o sırada, kocaman bir el ilanı yığını taşıyan küçük bir çocuk aceleyle yanlarından geçti ve geçerken de bağırıyordu. “AYI KIZDIRMA! Beş peni! Bu taraftan! AYI KIZDIRMA! Beş peni! Bu taraftan!”
Uzandı ve Caitlin’in eline bir el ilanı sıkıştırdı. Caitlin ilana baktı ve bir stadyumun kabataslak görüntüsü ile beraber kocaman harflerle “Ayı Kızdırma” kelimelerini gördü.
Caleb’e baktı ve Caleb de aynı anda ona baktı. Çocuk yoldan aşağıya doğru gidip gözden kaybolmaya başlamışken ikisi de gözleriyle onu izlediler.
Caitlin “Ayı kızdırma mı?” diye sordu. “Nedir o?”
Caleb “Şimdi hatırlıyorum,” dedi. “Zamanın en büyük sporuydu. Bir ayıyı insanlardan oluşan bir halkanın içinde bir kazığa bağlarlar ve vahşi köpekleri ona saldırtırlar. Aynı zamanda bu mücadeleyi ayı mı yoksa köpekler mi kazanacak diye de bahis açarlar.”
“Bu iğrenç bir şey.”
“Boşver onu, bulmacayı düşün. ‘Köprünün karşısında ve Ayının Ötesinde.’ Sence bu o olabilir mi?”
Ve hemen denileni yaptılar. İkisi de döndü ve şimdi uzaklaşmış olan ama hala bağırmayı sürdüren çocuğu takip ettiler.
Köprünün ayağından sağa döndüler ve nehir boyunca yürümeye başladılar. Şimdi Thames’in diğer yakasındalardı ve “Clink Sokağı” adlı bir sokaktan aşağı doğru gidiyorlardı. Caitlin nehrin bu yakasının diğer taraftan çok daha farklı olduğunu fark etti; daha az sayıda bina vardı ve insan bakımından da daha seyrekti. Ayrıca burada evler daha alçak ve daha derme çatma yapılmıştı. Nehrin bu yakası oldukça ihmal edilmişti. Kesinlikle daha az mağaza vardı ve kalabalık daha seyrekti.
Sonunda devasa bir yapının önüne geldiler. Caitlin penceredeki parmaklıklardan ve önünde duran nöbetçilerden buranın bir hapishane olduğunu anlamıştı.
Caitlin Clink Sokağı diye düşündü. Oldukça uygun bir isim verilmişti.
Bu kocaman, yanlara doğru genişleyen bir yapıydı ve önünden geçtiklerinde Caitlin parmaklıklara yapışan elleri ve yüzleri gördü. Caitlin geçtiğinde onu izliyorlardı. Yüzlerce mahkum oraya toplanmış, ona pis pis bakıyor, onlar geçince kaba şeyler haykırıyorlardı.
Ruth onlara doğru hırladı ve Caleb, Caitlin’e yaklaştı.
Daha ileriye gittiler, üzerinde “Ölü Adamın Yeri” yazan bir sokağı geçtiler. Caitlin sağ tarafına baktı ve başka bir idamın hazırlanmakta olduğu başka bir darağacı gördü. Gözü bağlı, burnu boynuna asılı bir mahkum platformda duruyor ve titriyordu.
Caitlin’in dikkati o kadar dağılmıştı ki neredeyse çocuğu gözden kaybediyordu. Caleb elini yakaladı ve onu Clink Sokağından aşağıya doğru götürdü.
Yürümeye devam ettiklerinde, Caitlin birden uzakta bir bağrış ve ardından bir gürleme duydu. Uzaklaşmış olan çocuğun ilerde köşeyi döndüğünü gördü ve başka bir bağrışın yükseldiğini duydu. Ardından ayağının altındaki yerin titrediğini hissedince şaşırıp kaldı. Roma’daki Colosseum’dan bu yana hiç böyle bir şey hissetmemişti. Hemen köşeyi dönünce karşısına bir çeşit kocaman bir stadyum çıkacak diye düşündü.
Köşeyi döndüklerinde önündeki manzara karşısında afalladı. Minyatür bir Colosseum gibi kocaman, daire şeklince bir yapı önünde uzanıyordu. Birkaç kat şeklinde inşa edilmişti ve dışarıdan içi görünmüyordu, ama her iki yönde içine doğru giden kemerli kapılar vardı. Şimdi daha yüksek gelen bağrışları duyabiliyordu, bunların duvarların arkasından geldiği açıktı.
Bu yapı yüzlerce insanı içine almıştı, bazıları Caitlin’in hayatında ilk kez gördüğü en perişan insanlardı. Bazılarının üzerinde neredeyse hiçbir şey yoktu, çoğunun dışarı sarkan kocaman göbekleri vardı, traşsızlardı ve yıkanmamışlardı. Aralarında başıboş köpekler geziniyordu ve Ruth hırladı, sırtındaki tüyler inanılmaz hassaslaşarak yukarı dikildi.
Satıcılar arabalarını çamurun içinde itiyor, pek çoğu yarım litrelik cin satıyordu. Kalabalığın görünüşünden pek çok insanın buraya geldiği anlaşılıyordu. Kalabalık oldukça kaba bir şekilde birbirlerine dirsek atıyor ve çoğu da sarhoş görünüyordu. Yeni bir gürleme geldi ve Caitlin yukarı doğru bakınca stadyumun üzerinde asılı duran tabelayı gördü: “Ayı Kızdırma.”
Midesinin bulandığını hissetti. Bu toplum gerçekten bu kadar zalim miydi?
O küçük stadyum bir kompleksin bir parçasıymış gibi görünüyordu. Orada, uzakta başka küçük bir stadyum daha vardı ve üzerinde “Boğa Kızdırma” yazan kocaman bir levha asılıydı. Ve ayrıca başka bir kenarda, o ikisinden ayrı duran başka büyük bir dairesel yapı vardı—bu diğerlerinden daha farklı görünmesine rağmen daha şıktı.
Oradan geçmekte olan bir çocuk “Gelin ve yeni Globe Tiyatrosunda yeni Will Shakespeare oyununu görün!” diye bağırdı. Kucağında bir yığın el ilanı tutuyordu. Doğruca Caitlin’e doğru yürüdü ve eline bir ilan tutuşturdu. Caitlin ilana baktı ve okudu: “William Shakespeare’in yeni oyunu: Romeo ve Juliet’in Trajedisi.”
Çocuk “Gelecek misiniz Hanımefendi?” diye sordu. “Bu onun yeni oyunu ve ilk defa bu yepyeni tiyatroda, Globe’da sahneye konacak.”
Caitlin ilana baktı ve içinde bir heyecan hissetti. Bu gerçek olabilir miydi? Bu gerçekten oluyor muydu?
“Nerede?”
Çocuk kıkırdadı. Döndü ve gösterdi. “Neden soruyorsunuz, hemen işte orada Hanımefendi.”
Caitlin işaret ettiği yere doğru baktı ve uzakta beyaz sıva ile kaplı duvarları ve Tudor tarzı ahşap oymaları olan dairesel bir yapı gördü. Globe. Shakespeare'in Globe Tiyatrosu. İnanılmazdı. Gerçekten buradaydı.
Tiyatronun önünde binlerce insan dolanıyor, her yönden içeri giriyorlardı. Ve bu kalabalık aynı boğa kızdırma ve ayı kızdırma stadyumlarına giren kalabalık kadar kaba görünüyordu. Bu Caitlin’i şaşırtmıştı. O her zaman Shakespeare izleyicilerinin daha medeni, daha kültürlü olduğunu hayal etmişti. Hiçbir zaman onun oyunlarının büyük halk yığınları için, hem de böyle en zalim olanlar için, bir eğlence olduğunu gerçekten düşünmemişti. Ama tiyatro ayı kızdırma ile hemen aynı yerdeydi.
Evet, yeni bir Shakespeare oyunu görmeyi, Globe’a gitmeyi çok isterdi. Fakat önce bilmeceyi çözüp görevini tamamlamaya kararlı olduğunu hissetti.
Ayı kızdırma stadyumundan yeni bir gürleme yükseldi ve Caitlin dönerek dikkatini oraya verdi. Bilmecenin cevabının o stadyumun duvarlarının arkasında yatıp yatmadığını merak etti.
Caleb’e döndü.
“Ne diyorsun? Ne olduğunu bir görsek mi?”
Caleb tereddütlüydü.
“Bilmece bir köprüden bahsediyor ve bir ayıdan. Ama benim hislerim bana bir şeyin daha olduğunu söylüyor. Pek emin değilim ama—”
Birden Ruth hırladı, ardından yerinden kalkarak hızla koşmaya başladı.
Caitlin "Ruth!" diye bağırdı.
Ruth gözden kayboldu. Dönüp dinlemedi bile ve olanca gücüyle koştu.
Caitlin