Ama şehrin diğer tarafı görece daha sakindi. Çamurlu yollar, nehir ve bütün o gemiler huzur dolu bir his veriyordu. Ne korna sesi vardı, ne aşırı hızla giden motosikletler ne de birbirini geçmeye çalışan arabalar, otobüsler ve tırlar. Her şey oldukça sakindi.
Sonra havaya doğru ani bir gürleme yükseldi.
Sam de Polly de hemen başlarını çevirdiler.
Yan tarafta koca bir stadyum gördüler. Mükemmel bir daire şeklinde inşa edilmiş ve birkaç kat yukarıya doğru yükseliyordu. Daha küçük olmasına rağmen Sam’e Roma Coliseum’unu hatırlattı.
Sam’in kuş bakışından, aşağıda koşturup duran ve çevresinde de pek çok başka küçük hayvanın koşturmakta olduğu bir tür koca bir hayvan varmış gibi geldi. Ne olduğunu tam olarak anlayamadı ama stadyumun, hepsi ayakta duran, alkışlayan ve bağıran binlerce insanla tıklım tıklım dolu olduğunu görebiliyordu.
İzlerken aniden vücudunda bir karıncalanma hissetti. Bunun neden olduğunu bilmiyordu ama birden orada Caitlin’in varlığını sezdi. Bu oldukça güçlüydü.
Polly’e “Kız kardeşim!” diye bağırdı. “Orada,” diyerek işaret etti. “Hissediyorum.”
Polly aşağı baktı ve kaşını çattı.
“Ben senin kadar emin değilim. Hiçbir şey hissetmiyorum.”
Başını başka tarafa döndürdü ve önlerinde belli belirsiz görünen köprüye işaret etti. “Ben orada olduğunu seziyorum.”
Sam işaret ettiği yere baktı ve nehrin iki yakasını birbirine bağlayan devasa bir köprü gördü. Köprünün her türden mağaza ile kaplı olduğunu fark edince şaşkına döndü. Daha çok yaklaştıklarında, pek çok mahkumun orada dar ağacına çekilmiş olduklarını, burunlarının boyunlarına asılmış olduğunu ve başlarında kukuleta olduğunu görünce şaşkınlığı bir kat daha arttı. Sanki tam idam edilmek üzerelerdi ve etraflarına büyük yığınlar toplanmıştı.
Sam “Tamam,” dedi ve aniden aşağıya pike yaparak tam köprüye doğru alçaldı. Polly’nin önüne geçebileceğini ve bu defa pike yapıp alçalan ilk kişinin kendi olabileceğini fark etmişti.
Sam köprünün üzerine indi, arkasını dönmedi ve dakikalar sonra Polly’nin birkaç metre arkasına inmiş olduğunu sezdi. Polly ona yetişti ve ikisi aralarındaki mesafeyi koruyarak yan yana yürüdüler. Sam ona bakmıyordu ve o da Sam’e bakmıyordu. Sam, ilişkilerini tam olarak profosyonel bir şekilde sürdürdüğü için kendiyle gurur duyuyordu. Görüntü itibariyle dahi aralarında azıcık bir yakınlık yoktu ve açıkçası ikisi de bunu istemişti.
Sam, köprünün manzarası karşısında büyülendi. Oldukça eziciydi, her yönden kendisine doğru pek çok uyaran geliyordu.
Bir adam ona “Derini parlatmak ister misin, evlat?” diye sordu ve yüzüne doğru bir parça ham deri tuttu. Adamın nefesi berbat kokuyordu. Sam hemen onun yolundan çekildi.
Sam Polly’e “Şimdi nereye gidiyoruz?” diye sordu.
Polly köprüyü taradı, Sam gibi o da Caitlin için her yere baktı. Ama hiçbir yerde ondan bir işaret yoktu.
Polly sonunda omuzunu silkti. “Bilmiyorum. Daha önce onun burada olduğunu hissettim ama şimdi…pek emin değilim.”
Sam döndü ve önce ufka doğru, ardından da geri stadyuma baktı.
“Ben onun orada, üzerinde uçtuğumuz stadyumda olduğunu hissetmiştim.”
“Tamam. Hadi o tarafa doğru gidelim. Ama istersen yürüyelim, çünkü belki köprünün üzerinde olabilir.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «ЛитРес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на ЛитРес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.