"Karakola geri döndüğümüzde Nelson'un yanına gideceğim ve yeniden atanmak için talepte bulunacağım. Bıktım artık bu saygısız tavırlarından."
"Saygısız?" dedi Mackenzie kafasını sallayarak. "Bu kelimenin ne anlama geldiğini biliyor musun acaba? Neden bana karşı tavırlarına yakından bir bakmıyorsun?"
Porter güçsüz bir ah çekti ve başka hiçbir şey söylemeden arabaya bindi. Mackenzie, arabaya binmeden önce son bir kez eve baktı ve Kevin'ın kendini tutmayı bırakıp bırakmadığını merak etti. Büyük resme bakınca Porter'la arasında geçen dargınlık oldukça önemsiz görünüyordu.
"Arabaya binecek misin?" diye sordu Porter, çizgiyi aştığı için kadına çok kızgındı belli ki.
"Evet" dedi ve telefonunu çıkardı. Nelson'un numarasını çevirirken, içinde yarattığı naif tatminkarlığı inkar edemezdi. Geçen yıl açılmış bir yasaklama emri ve şimdi Hailey Lizbrook öldü.
Adi herifi yakaladık diye düşündü.
Aynı zamanda, bu işin bu kadar kolay sonlanacağına dair şüphe etmeden de duramıyordu.
ALTINCI BÖLÜM
Mackenzie akşam 10:45 sularında perişan bir halde evine gelebildi sonunda. Her ne kadar uzun ve yıpratıcı bir gün olsa da bir süre uyuyamayacağının farkındaydı. Aklı Kevin Lizbrook'dan aldığı ipucuna takılmıştı. Bu bilgiyi Nelson'a iletmişti ve adam bir çalışanını konuyu araştırması için görevlendireceğine, striptiz kulübünü aratacağına ve Hailey Lizbrook hangi avukat bürosu ile görüşmüşse bulup yasaklama emrini bulduracağına söz vermişti.
Zihninde binlerce yöne savrulan düşünceler gezinen Mackenzie hafif bir müzik açtı, buzdolabından bir bira kaptı ve küveti ısıtmaya başladı. Genelde küvette vakit geçirmeyi sevmezdi, ancak bu akşam bütün kaslarının ağrıdığını hissediyordu. Küvete su dolarken evde gezinerek etrafı toparlamaya başladı. Anlaşılan Zack işe gitmek için yine son ana kadar beklemişti.
O ve Zack yaklaşık bir yıl önce birlikte yaşamaya başlamışlardı, evliliklerini mümkün olduğu kadar erteleyebilmek için bir ilişkide atılabilecek tüm adımları yavaş yavaş atıyorlardı. Mackenzie evlenmeye hazır olduklarını düşünüyordu fakat Zack bu fikirden nefret ediyordu. Birliktelikleri üç yılı bulmuştu ve bunun ilk iki yılı gerçekten harikaydı, bunun dışında kalan süreyse, Zack'in yalnız kalması ve evlilik korkusu arasında monotonlaşmıştı. Bu iki korkusunun arasında bulabileceği herhangi bir dala tutunmak onu mutlu edebilirdi, Mackenzie onun için böylesine bir daldı.
Kahve masasının üzerindeki kirli iki tabağı ve yere fırlatılmış gibi duran Xbox diskini toplarken, artık bu görevini tamamlamış olabileceğini düşündü. Bu bir tarafa, artık Zack onunla yarın evlenmek isterse kabul edebileceğine de emin değildi. Onu çok iyi tanıyordu, onunla evlenirse nasıl bir hayatı olabileceğine dair hayaller kurmuştu ve açıkçası, hiçbiri umut vaat etmiyordu.
Kendisine saygı duymayan bir sevgili ile, sonu bir yere varmayacak bir ilişkinin içinde kapana sıkışmıştı. Aynı şekilde iş hayatında da kendisine saygı duymayan insanlarla bir arada bulunmak zorunda kaldığını fark etti. Bütün hayatı bir tuzağın içine düşmüş gibiydi. Bir değişiklik yapması gerektiğini biliyordu, fakat olağanüstü yorucu olacağının da farkındaydı. Bu denli bir yıkım için enerjisinin olmadığını biliyordu.
Mackenzie tekrar banyoya döndü ve suyu kapattı. Yüzeyini buharlar kaplamış su onu davet ediyor gibiydi. Üstündekileri çıkardı, aynada kendine bakarken, gelecekte kendisini ona adamaya niyeti olmayan bir adamla, hayatının sekiz yılını heba ettiğinin daha da fazla farkına vardı. Ayrıca bir bakıma kendisini çekici de buluyordu. Yüzü oldukça güzeldi, hatta saçlarını arkadan bağladığında çok daha güzeldi ve oldukça sıkı bir yapısı vardı, biraz ince ve kaslı. Hiç göbeği yoktu ve Zack karın kaslarının korkutucu olduğu konusuna ara sıra espri bile yapardı.
Küvetin içine daldı, birası hemen yanında duran küçük havlu masasının üzerinde dinleniyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini suya bırakarak rahatlamaya başladı. Gözlerini kapattı ve yapabildiği kadar sakinleşmeye çalıştı. Fakat devamlı Kevin Lizbrook'un gözlerini düşünüyordu. Yansıttıkları üzüntü neredeyse katlanılmazdı, bir zamanlar kendisi de bu acıyı tatmış olsa da, onu kalbindeki en derin çukura atmayı başarmıştı.
Gözlerini kapattı ve kestirmeye başladı, çocuğun gözleri onu yalnız bırakmıyordu. Kuvvetli bir şekilde Hailey Lizbrook'un hemen yanında olduğunu ve cinayetini çözmeye sevk ettiğini hissetti.
Zack bir saat sonra eve vardı, yerel bir tekstil fabrikasındaki on iki saatlik vardiyası bitmişti. Ne zaman adamın üzerindeki toz, ter ve makine yağı kokusunu alsa Zack'in ne kadar ihtirasa sahip olduğunu hatırlıyordu. Mackenzie'nin adamın işiyle ve hatta işin kendisiyle ilgili bir problemi yoktu; erkekler için saygı duyulan bir işti, çok çalışma ve adanma gerektiriyordu. Fakat Zack üniversite mezunuydu ve eğer bir yüksek lisans programına girerse öğretmen olabilirdi. Bu hayalinden beş yıl önce vazgeçmişti ve kendisini bir tekstil fabrikasında vardiya düzenleme görevlisi olarak çalışırken bulmuştu.
Adam eve geldiğinde Mackenzie yatağına uzanmış ikinci birasını yudumlayarak bir kitap okuyordu. Saat üç sularında uykuya dalmayı ve böylece temiz bir beş saatlik uykunun ardından saat dokuzda iş yerinde olmayı planlıyordu. Çok uyumayı hiçbir zaman umursamazdı, hatta altı saatten fazla uyuduğunda ertesi gün yorgun ve keyifsiz hissettiğini fark etmişti.
Zack kokuşmuş iş kıyafetleriyle odaya girdi. Mackenzie'ye bakarak yatağın öbür ucunda ayakkabılarını çıkardı. Hafif bir kolsuz yelek ve diz hizasına kadar inen bir bisiklet şortu giymişti.
"Naber tatlım?" dedi adam. Gözleriyle kadını süzüyordu. "İnsanın evi gibisi yok."
"Günün nasıldı." diye sordu Mackenzie, bir yandan gözü hala kitabındaydı.
"Fena değildi." diye cevap verdi adam. "Tabi eve gelip seni bu halde görünce çok daha iyi oldu." Ardından yatağa girip emekleyerek kadının yanına sokuldu, ellerini yanağına götürerek öpmek için yaklaştı.
Kitabını bir kenara bırakarak anında kendini geri çekti Makenzie. "Zack, aklını mı kaçırdın?" diye sordu.
"Ne oldu?" dedi Zack, şaşkın bir şekilde
"Fena halde pislenmişsin. Yeni yıkandığım için söylemiyorum ama pislik ve yağ içindesin, kim bilir başka ne pislikler bulaştırıyorsun çarşafa."
"Yine başladık." dedi Zack, sinirlenerek. Yatakta yuvarlandı, çarşafın alabildiği kadar fazla bir kısmını üzerine sardı. "Neden böyle dik kafalı olmak zorundasın?"
"Dik kafalı filan değilim. Sadece domuzlar gibi yaşamak istemiyorum. Bu arada işe gitmeden önce etrafı topladığın için de sağ ol."
"Gerçekten de insanın evi gibisi yok." diye mırıldandı Zack, yatak odasından dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapattı.
Mackenzie iç çekti ve birasının kalanını yuvarladı. Ardından odaya baktı ve Zack'in yatağın dibinde çıkardığı pis iş ayakkabılarının hala orada olduğunu gördü, yarın giyene kadar orada duracaklardı. Ayrıca biliyordu ki ertesi gün işe gitmek için uyandığında, banyoya giderken adamın pis kıyafetlerini sırayla yerde görecekti.
Canı cehenneme diye düşündü ve kitabına döndü. Zack'in duş sesini dinlerken birkaç sayfa daha okudu. Ardından kitabı tekrar bıraktı ve oturma odasına geri döndü. Çalışma çantasını aldı ve yatak odasına getirdi, eve dönerken karakoldan aldığı, Lizbrook cinayeti hakkında önemli bulduğu dosyaları çıkardı. Her ne kadar dinlenmek