Kadın kısaydı, omuzlarının hemen üstlerine vuran küt, boyanmış, sarı saçları vardı. Kadının arabaya gidişini izledi ve köşeyi dönene kadar sürmeye başlamadı.
Binanın diğer tarafına doğru sürdü, bu şekilde dikkatleri üzerine çekmeyecekti. Kadının peşine takıldı, kalp atışları giderek hızlanıyordu. İçgüdüsel bir şekilde elini koltuğun altına attı ve boğum halindeki ipi hissetti. Bu his sinirlerini gevşetmişti.
Amacına ulaştıktan sonra, fedakarlık zamanının geleceğini bilmek onu sakinleştirdi.
O gün geldiğinde, her şey olması gerektiği gibi olacaktı.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Mackenzie sağ koltuktaki yerini aldı, kucağında dağınık, bir kaç sayfadan oluşan evraklar vardı. Porter direksiyonun başına geçti ve bir Rolling Stones şarkısının ritmine, parmakları ile eşlik etmeye başladı. Araba kullanırken sürekli olarak dinlediği klasik rock radyo kanalını açtı, Mackenzie şöyle bir baktı, rahatsız olmaya başladı ve sonunda konsantrasyonu dağıldı. Arabanın ön farlarının saatte yüz otuzla giderken otoyolda bıraktığı izleri izledi ve adama dönerek;
"Lütfen şunu kapatır mısın?" diye surdu gergin bir şekilde.
Normalde umursamazdı fakat katilin izlediği yöntemleri anlayabilmek için zihninin doğru yerlerine kaymak istiyordu.
Porter, bir of çekerek ve kafasını iki yana sallayarak radyoyu kapattı. Rahatsızlığını göstermek için şöyle yandan bir bakış fırlattı.
"Ne bulmayı umuyorsun ki?" diye sordu.
"Hiçbir şeyi bulmaya çalışmıyorum." diye cevapladı Mackenzie. "Sadece katilin kişisel özelliklerini daha iyi anlayabilmek için parçaları bir araya getirmeye çalışıyorum. Eğer onun gibi düşünebilirsek, onu bulabilme şansımız daha da artar."
"Ya da…" dedi Porter. "…Omaha'ya gidene kadar öylece bekler, Nelson'un dediği gibi oraya ulaşınca da kurbanın çocukları ve kız kardeşiyle konuşursun."
Mackenzie ona dönüp bakmadı bile, adamın, kendisine akıllıca bir öğüt vermek için yanıp tutuştuğunu söyleyebilirdi. Bazen ona biraz saygı duyması gerektiğini düşünüyordu. Yolda ya da olay yerinde yalnız kaldıklarında bu öğütçü tavrını ve küçümser ifadelerini en alt seviyeye çekiyordu.
Bir anlığına Porter'ı düşünmeyi bırakıp tekrar kucağındaki dosyalara bakmaya başladı. 1987 yılındaki dava ile Hailey Lizbrook cinayetini karşılaştırıyordu. Okudukça, iki cinayetin de aynı adam tarafından işlenmiş olduğuna daha da fazla ikna oluyordu. Fakat moral bozucu olan şey, herhangi belirgin bir işaretin olmamasıydı.
Dosyaların arkasına baktı ve tamamen çevirip diğer sayfaları incelemeye başladı, sayfaların içinde geziyordu, bilgileri adeta benimsiyordu. Kendi kendine mırıldanmaya başladı, sorular soruyor ve elindeki gerçekleri sesli dile getiriyordu. Lise yıllarından beri yaptığı bir şeydi bu, o zamandan beri bırakamadığı garip bir alışkanlık.
"Her iki davada da cinsel istismar yok." dedi sessizce. "Kurbanlar arasında meslekleri dışında bariz bir ilişki yok. Dini bir olay olma şansı oldukça düşük. Dini bir tema işlemek istemiş olsa, basit bir direk yerine neden çarmıha germe olayının tamamını resmetmesin ki? Her iki davada da numaralar var fakat bu cinayetler hakkında açıkça bir kanıt teşkil etmiyor."
"Yanlış anlama ama…" dedi Porter, "…gerçekten Rolling Stones dinliyor olmayı tercih ederdim."
Mackenzie kendi kendine konuşmayı kesti ve telefonundaki bildirim lambasının yandığını fark etti. Porter'la birlikte merkezden çıktıktan sonra Nancy'ye mesaj atmış ve ondan direk, striptizci, hayat kadını, garson, mısır, kırbaç ve olay yerinde bulduğu Ç511/Y202 ifadelerini son otuz yılı kapsayan bir periyot içinde hızlıca aramasını istemişti. Mackenzie telefonuna bakınca Nancy'nin yine çok hızlı davrandığını gördü.
Nancy'nin yolladığı mesajda şunlar yazıyordu: Çok fazla bir şey bulamadım maalesef. Bulduğum bir kaç dava hakkında kısa bilgileri mesaja ekliyorum. İyi Şanslar!
Mesaja eklenmiş sadece beş dosya vardı ve Mackenzie bunları hızlı bir şekilde inceleyebilecek zekaya sahipti. Üç tanesinin açık bir şekilde Lizbrook cinayeti ya da 87 olayı ile hiç bir ilgisi yoktu. Fakat diğer ikisi en azından incelemeye değerdi.
Bunlardan bir tanesi 94 yılında Omaha'ya yaklaşık yüz otuz kilometre uzaklıkta, kırsal bir alandaki terk edilmiş bir barakada bulunan ölü bir kadının davasıydı. Tahta bir direğe bağlanmıştı ve kadının cesedinin öldükten altı gün sonra bulunduğuna inanılıyordu. Cesedi kaskatı kesilmişti ve vaşak olduğu düşünülen bir çeşit orman hayvanı tarafından bacakları yenmeye başlanmıştı. Kadının geniş bir adli sicil kaydı vardı, iki kere seks ticaretinden tutuklanmıştı. Diğerlerinde olduğu gibi bu davada da cinsel istismar izine rastlanmamış ve Hailey Lizbrook'un sırtındakiler kadar fazla olmasa da bu kurbanın sırtında da kamçı izleri bulunmuş. Cinayet hakkındaki bildirgede direğe kazınmış numaralardan herhangi bir iz yoktu.
İlgili olabilecek ikinci dosya, 2009 yılında ilk yılını okuduğu Nebraska Üniversitesi'nden yılbaşı tatili için eve dönüş yolunda kaçırılmış olan, on dokuz yaşındaki bir kadın hakkındaydı. Kadının cesedi üç ay sonra boş bir alanda, kısmen gömülmüş ve sırtında kamçı izleri ile bulunmuş. Bir hafta sonra, merhumun kalabalık bir seks partisindeki çıplak fotoğrafları basına sızmıştı. Bu fotoğraflar kadının kayıp ilanından bir hafta kadar önce çekilmişti.
İkinci dosya biraz daha abartılı olsa da, Mackenzie her iki dosyanın da hem 87 dosyasına hem de Hailey Lizbrook davası ile ilişkilerinin bulunabileceğini düşünüyordu.
"Bir şey mi buldun?" diye sordu Porter.
"Nancy bana bağlantılı olabilecek diğer davalar hakkında kısa bilgiler yolladı."
"İşe yarar bir şey var mı?"
İlk başta tereddüt etse de adama iki dava hakkındaki tüm detayları anlattı. Kadın bitirdikten sonra Porter, gecenin karanlığına doğru gözünü dikerek başını salladı. Omaha'ya varmak için önlerinde otuz beş kilometre kaldığını belirten bir levhayı geçtiler.
"Bazen işinle çok fazla ilgilendiğini düşünüyorum" dedi Porter. "Kıçını paralıyorsun ve herkes bunun farkında. Ama açık konuşmakta fayda var: ne kadar denersen dene, devasa bir dava hazırlamak için bütün bu dosyalar arasında sıkı bağlantılar yok."
"Eğlen bakalım benimle." dedi Mackenzie. "Şu anda kalbinden bu dava hakkında ne geçiyor? Sence neyle karşı karşıyayız."
"Annesiyle problemler yaşamış olan basit bir sapığı arıyoruz." dedi Porter küçümseyerek. "Yeterince insanla konuşabilirsek, onu buluruz. Bütün bu araştırmalar boşa zaman kaybı. İnsanları kafalarının içine girerek bulamazsın. Onları sorular sorarak bulursun. Sokak işi. Kapı kapı, şahit şahit."
Sessizlik tekrar yerini aldığında, Mackenzie adamın dünyasının nasıl bu kadar basit olabildiğini merak etti, ne kadar siyah ve beyaz. Aradaki hiçbir renge yer yoktu, önceden tahmin edebildiği şeyler dışında her şeye kapalıydı beyni. Uğraştıkları psikopatın bile bu adamdan çok daha sofistike bir beyni olduğunu düşünüyordu.
"Katilimiz hakkından senin düşüncelerin neler peki?" diye sordu nihayet.
Adamın sesindeki aşağılamayı ayırt edebiliyordu, sanki aslında sormak istemiyormuş da sessizliğin baskısına daha fazla dayanamamış gibiydi.
"Bence, kadınlardan, temsil ettikleri şey yüzünden nefret ediyor." dedi yavaşça,