"Lanet olası sülükler." dedi Porter.
Kameralar karşısında olmadığı için kasıntılı yürüyüşünü sonlandırdı. Resepsiyon bölümünü yavaş adımlarla geçti ve konferans odasının ve merkezde çalışan memurların ofislerinin bulunduğu koridor boyunca ilerledi. Yorgun görünüyordu, eve gitmeye ve bu davayı kapatmaya şimdiden hazırdı.
Konferans odasına ilk giren dedektif, Mackenzie olmuştu. Geniş bir masada bir kaç ofis çalışanı oturuyordu, bazıları üniformalarıyla bazıları da günlük kıyafetleri ile gelmişlerdi. Ofisini terk edip, mısır tarlasına gittiği ve geri geldiği zaman zarfında konunun olabilecek her yönü ile sızmış olduğu, hem gelen medya araçlarından hem de çalışanların hazır bulunmasından anlaşılıyordu. Bu sadece sıradan, tüyler ürpertici bir cinayet değildi artık, büyük bir gösteriye dönüşmüştü.
Mackenzie bir fincan kahve hazırlayarak masadaki yerini aldı. Dava hakkında şimdiye kadar toplanmış olan az sayıdaki bilginin yazılı olduğu dosyalar halihazırda masada bulunuyordu. Kadın etrafına bakınırken, oda yavaş yavaş dolmaya başladı. Nihayet Porter da içeri girdi ve Mackenzie'nin karşısında bir yere oturdu.
Mackenzie bir an telefonunu kontrol etti ve sekiz cevapsız çağrısı, beş sesli mesajı ve onlarca elektronik postası olduğunu fark etti. Acı bir şekilde bu sabah mısır tarlasına gitmeden önce de halletmesi gereken bir sürü dosya olduğunu hatırladı. Kendisinden daha yaşlı olan çalışma arkadaşlarından çoğunun, vakitlerini onu küçük görmeye ve sürekli iğneleyici göndermeler yapmaya harcamalarına rağmen, aynı zamanda ne kadar yetenekli olduğunu bilmeleri ne kadar acı bir ironiydi. Bunun sonucu olarak en geniş dosyalar onun önüne atılıyordu daima. Doğal olarak, şu ana kadar hiç işine karışılmamıştı ve diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar çok dosya kapatmıştı.
Beklediği sırada e-postalardan bazılarına cevap vermeye çalışıyordu fakat bu şansa erişemeden Nelson odaya girdi. Girer girmez hızlıca konferans odasının kapısını kapattı.
"Medyanın olaydan nasıl bu kadar erken haberdar olduğunu bilmiyorum." diye homurdandı. "Eğer bu odadan birinin yaptığını öğrenirsem, bunun karşılığını çok kötü ödeyecek."
Oda sessizliğe gömüldü. Memur ve diğer çalışanlardan oluşan birkaç kişi önlerinde duran dosyanın içeriğine göz attı gergin bir şekilde. Mackenzie, Nelson'u çok umursamasa da, ilk bakışta bile adamın varlığının ve sesinin, odaya hükmettiğini inkar edemiyordu.
"Bakalım elimizde neler var?" dedi Nelson. "Kurbanın adı, Hailey Lizbrook, Omaha'lı bir striptizci. Dokuz ve on beş yaşlarında iki çocuğu var ve kendisi otuz dört yaşında. Toplayabildiğimiz bilgilere göre çalışıyor olması gereken saatlerde alı koyulmuş, patronu bir gece önce mekana hiç uğramadığını söylüyor. Çalıştığı yer olan The Runway'in güvenlik kayıtlarından bir şey elde edemedik. Bu yüzden oturduğu apartman ve The Runway arasında bir yerlerde kaçırılmış olduğunu düşünüyoruz. Burası on iki kilometrelik bir alan ve Omaha polis departmanından birilerini inceleme yapmaları için oraya gönderdik."
Önem veriyormuşcasına Porter'a baktı ve ekledi:
"Porter, bize olay yerini anlatır mısın?"
Tabi ki Porter'ı seçecekti.
Porter ayağa kalktı ve odadaki herkesin dikkatini kendisine vermiş olduğundan emin olmak için etrafına baktı.
"Kurban elleri arkadan bağlanmış şekilde, tahta bir direğe bağlanmış bulundu. Cesedin bulunduğu yer, otoyolun neredeyse iki kilometre yakınında, mısır tarlasının içindeki açık bir alan. Görüldüğü kadarı ile sırtı kamçı izleri ile doluydu, sanki kırbaçla vurulmuş gibiydi. Adli tıp raporu gelmeden önce çok da emin olamayız fakat, kurban iç çamaşırlarına kadar soyulmuş ve kıyafetleri hiç bir yerde bulunamamış olsa da, neredeyse kesin bir biçimde bunun cinsel amaçlı bir saldırı olmadığını söyleyebiliriz."
"Teşekkürler, Porter." dedi Nelson. "Adli tıp raporuna değinecek olursak, onlarla yirmi dakika kadar önce telefonda konuştum. Kapsamlı bir otopsi yapılmadan önce kesin olarak emin olamayacakları halde ölümün büyük ihtimalle kan kaybından, kafasında ya da kalbinde oluşmuş olabilecek bir çeşit travmadan kaynaklandığını söyledi."
Daha sonra gözlerini oldukça ilgisiz bir biçimde Mackenzie'ye doğrulttu ve sordu:
"Eklemek istediğin herhangi bir şey var mı White?"
"Rakamlar." dedi Mackenzie.
Nelson gözlerini odanın ortasına doğru kaydırdı. Bariz bir şekilde saygısızlık içeren bu tavra rağmen, sözleri kesilmeden önce odadaki herkese bulduklarını anlatmaya karar verdi.
"Bir ayraç işareti ile birbirinden ayrılmış iki ayrı rakamsal ifadenin direğin dibine kazınmış olduğunu buldum."
"Neydi bu rakamlar?" diye sordu masadaki genç bir memur.
"Aslında rakamlar ve harfler." dedi Mackenzie. "Ç 511 ve Y 202, telefonumda bir de fotoğrafı var."
"Diğer fotoğraflar da kısa bir zaman sonra, Nancy onları bastırdığında burada olacak." dedi Nelson. Odadaki herkesin, rakamlarla ilgili olan konunun artık kapandığını anlaması için hızlı ve itaatkar bir şekilde konuştu.
Mackenzie, Nelson'un, Hailey Lizbrook'un evi ve The Runway arasındaki on iki kilometrelik alan içinde yapılacak olan çalışmanın gizli kalması gerekliliği hakkındaki homurdanmalarını dinledi. Aslında söyledikleri bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyordu. Aklı sürekli, kadının iplerle bağlanmış cesedine gidiyordu. Cesedin duruş şekli hakkındaki bir düşünce ona neredeyse çok tanıdık geliyordu ve konferans odasında oturduğu süre boyunca sürekli bunu düşünüyordu.
Görebileceği en ufak bir detayın hafızasındaki bir şeyi tetikleyeceğini umarak, tekrar notlarına bakmaya başladı. Bir şeyler bulma amacı ile dört sayfanın tamamını karıştırmaya başladı. Dosyada yazan her şeyi biliyordu zaten, fakat yine de detayları kurcalamaya devam etti.
Otuz dört yaşında, kadın, dün gece öldürüldüğü düşünülüyor, kırbaç izleri, kesikler, sırtında çok sayıda aşınma, tahta bir direğe bağlanmış. Muhtemel ölüm şekli, kan kaybı ya da kalbinde meydana gelen bir travma. Kadının vücut şekli cinsel tahrik uyandırsa da, bağlanma şekli muhtemel dini bir amaçla yapılmış olabileceğini düşündürüyor.
Okumaya devam ederken, kafasında bir şimşek çaktı. Etrafındakilerin dikkatini bozamayacağı bir yere zihnini taşıyabilmek için, çevrede olanlarla ilgisini neredeyse tamamen yitirdi. Noktaları bir araya getirdikçe, yanlış çıkmasını umduğu bir şeyle bağlantılar belirmeye başladı zihninde. Nelson yavaş yavaş toplantıyı sonlandırmaya başlamıştı.
"…ve daha etkili olmak için daha çok tanığın şahitliğine ihtiyacımız olacak, son dakikaya kadar iyice araştırın ve işe yarayabilecek gibi görünen hiç bir detayı atlamayın. Şimdi, ekleyeceği bir şey olan var mı?"
"..bir şey daha var efendim." dedi Mackenzie.
Nelson'un of çektiği görülüyor gibiydi. Masanın öbür ucunda olmasına rağmen Porter'dan da hafif bir homurdanma sesi duyuldu. Hiç birini umursamadı ve Nelson'un kendisine nasıl hitap edeceğini görmek için bekledi.
"Evet, White?" dedi adam.
"1987 yılında gerçekleşen bir davanın bunu çok andırdığını hatırlıyorum. Roseland'in hemen dışında olmuş olduğuna oldukça eminim. Bağlama şekli aynıydı ve kadın tipi de aynıydı. Kesin olarak dövme şeklinin de aynı olduğunu söyleyebilirim."
"1987?" dedi Nelson. "Sen o zaman doğmuş muydun White?"
Bu