Birkaç saniye sonra huysuz bir tonda, “Seni sefil mızıkçı! Neler kaçırdığını bilmiyorsun!” dedi ses.
Bu sefer kesin olarak ayırt edemedi. Baochan’e de benziyordu ama Xia Jingui’nin de ifadesi var gibiydi. Her kimse, niyetleri konusunda zihninde hiçbir şüphe kalmamıştı. Gecenin büyük bir bölümünde yatağında dönüp durdu, sonunda beşe doğru uyuyakaldı. Şafaktan kısa bir süre sonra kapısı vuruldu.
“Kim o?” diye seslendi.
Cevap gelmedi. Yataktan kalkıp kapıyı açtı, Baochan’di. Saçını geriye doğru düzgünce taramış, altın çizgili, yakası gitar şeklinde kesilmiş, dar ve kolsuz bir ceket giymişti, düğmeleri iliklenmemişti. Boynunda yeni gibi görünen, zümrüt yeşili bir eşarp vardı, etek yerine, nar kırmızısı, çiçek desenli pantolon giymişti; ayaklarındaki terlikler de kırmızı ve işlemeliydi. Ev halkı kalkmadan önce şekerleme tabaklarını almak için sabah tuvaletini yapmadan gelmişti. Bu hâlde odasına gelmesi Xue Ke’yı dehşete düşürdü.
“Neden bu kadar erken geldiniz?” diye sordu kibarca.
Baochan kızardı ama cevap vermedi; şekerlemeleri bir tabakta toplayıp, iki eliyle taşıyarak dışarı çıktı. Xue Ke, önceki geceki tavrına bozulduğunu düşündü. “İyi. Kızdılarsa, vazgeçip beni rahat bırakırlar.” dedi kendi kendine.
Her şeyi unutmaya karar verip, yüzünü yıkamak için su istedi. Evde kalıp birkaç gün dinlenmenin, hem beden sağlığı hem de huzuru için akıllıca olacağını düşündü; Xue ailesinin reisinin yokluğundan ve kendisinin genç ve tecrübesiz oluşundan yararlanarak, havadaki para kokusunu yakalayan, Xue Pan’in sözde arkadaşlarının nahoş ilgilerinden de kaçınmış olacaktı. Bazıları işgüzarlıkla ayak işlerini yapmayı; yasal prosedürleri bilen ya da davaya dâhil olan resmî görevlileri tanıyan bazıları rüşvet vermeyi teklif ediyor; hatta bir kısmı ailenin gelirine el koymasını tavsiye ediyor, birkaçı da sahte dedikodularla tehdit etmeye çalışıyordu. Bu aşağılık insanlarla ilk karşılaştığı andan itibaren, onlardan kaçmak için elinden geleni yapmıştı ama açık açık tersleyecek olursa daha büyük sorun çıkacağının farkındaydı. Tek emin yolun ortalıkta görünmemek ve Pan’in cezasının onaylanmasını beklemek olduğuna karar verdi. Bu konuda bu kadarı yeterli.
Şimdi Xia Jingui’ye dönelim. Önceki gece Baochan’i şarap ve şekerlemelerle, cazibesine karşı hassasiyetini keşfetmek için Xue Ke’ya göndermişti. Baochan geri dönüp, olanları ayrıntısıyla anlatınca, yanlış hesap yaptığını, bu stratejiyi izlerse, kendisini anlamsız bir sıkıntıya sokacağını ve Baochan’in saygısını kaybedeceğini anladı. Birkaç sahte aldırmazlık kelimesiyle hayal kırıklığını gizlerse, Xue Ke’ya olan arzusunu hafifletecek bir sonuç doğurmayacaktı. Şimdilik amacına ulaşmanın başka bir yolunu düşünemediğinden karamsar bir sessizlik içinde oturdu.
Baochan’in de aynı şeyleri düşündüğünün farkında değildi. O da Xue Pan’in bir süre geri dönemeyeceğini hesap ederek yerine bir başkasını koyma ihtiyacı içindeydi. Sadece Jingui’ye yakalanma korkusuyla geri durmuştu. Şimdi ilk hareketi Jingui yapınca, Baochan bunu Xue Ke’yı daha önce ele geçirmek iyi bir fırsat olarak gördü; artık ondan sonra Jingui’nin bu oldubittiyi kabul etmekten başka seçeneği kalmazdı. İşte bu yüzden Xue Ke ile öyle kışkırtıcı bir şekilde konuşmuştu. İlk izlenimi, genç adamın ümit vadettiğiydi. Kendisini kollarına atmadığı doğruydu. Ne tamamen tepkisizdi ne de cana yakın; ışığı söndürüp yatınca hayal kırıklığına uğramış ve ağırdan almaya karar vermişti. Dönüp Jingui’ye haber vermiş ve ne yapacağını görmek istemişti. Hanımından karamsar bir sessizlikten başka bir tepki gelmeyince, uyuma hazırlıklarında ona yardım edip kendisi de yatmıştı.
Uykusuz bir gece geçirdi. Yatağında dönüp dururken, zihninde yeni bir plan şekillendi. Ertesi sabah erkenden kalkacak, tepsiyi almak için Xue Ke’nın odasına gidecekti. Dolabındaki davetkâr kıyafetleri giyecek ama sabah tuvaletini yapmayarak olabildiğince mahmur ve baştan çıkarıcı görünecekti. Bunun Xue Ke üzerinde nasıl bir etki bıraktığını görürken, bir yandan da rahatsız olmuş gibi yaparak onu görmezden gelecekti. Bu, kesinlikle aptallığından pişmanlık duymasına neden olacaktı. Böylece onun yolunu açıp Jingui’den önce elde edecekti. Planı buydu. Sabah uygulamaya giriştiğinde, Xue Ke önceki akşam olduğu kadar kayıtsızdı. Baochan sinirli bir tavırla içeri girip tabakları aldı. Son bir manevra için bahane olarak şarap sürahisini bilerek bıraktı.
“Bunları getirirken seni gören oldu mu?” diye sordu Jingui.
“Hiç kimse.
“Peki ya Efendi Ke? Bir şey dedi mi?”
“Hayır.”
Jingui de uykusuz bir gece geçirmiş, alternatif bir plan düşünememişti.
“Eğer bu işe devam edeceksem, Baochan’den daha fazla gizleyemem. Onu da işin içine katmam lazım. Hem zaten aracılığına da ihtiyacım var. Kendi başıma yapamam. Onunla konuşup, aramızda iyi bir plan yapabiliyor muyuz, bakalım.” diye düşündü.
Baochan’e güldü.
“Efendi Ke hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Biraz budalaya benziyor.” dedi Baochan.
“Efendilerden birine nasıl böyle hakaret edebiliyorsun?” dedi Jingui gülerek.
“Senin iyiliğine karşı böyle nankörlük ettiği için hak ediyor!”
“O da ne demek?”
“Gönderdiğin şekerlemelere elini bile sürmedi. Daha ne olsun?”
Numaradan sırıtarak anlamlı bir şekilde Jingui’ye baktı.
“Bırak bu kinayeleri! Ben onları Pan için yaptıklarına teşekkür etmek amacıyla gönderdim. İnsanlar dedikodu yapabilirler diye neler olduğunu sordum sana. Senin ne demeye çalıştığını hiç anlamadım.” dedi Jingui.
“Endişelenmene gerek yok, hanımım.” dedi Baochan soğuk bir şekilde. “Ben senin tarafındayım, bana güvenebilirsin. Ama çok tedbirli olmalıyız. Eğer laf çıkarsa, iş şakaya gelmez.”
Jingui yüzünün yandığını hissetti.
“Seni küçük kaltak! Onu çok beğendin, değil mi? Beni de kendi dolapların için kılıf olarak kullanabileceğini düşünüyorsun.”
“İstediğin gibi düşünebilirsin, hanımım. Ben sadece yardım etmeye çalışıyorum. Eğer onu gerçekten beğendiysen, benim bir planım var. O sadece yakalanmaktan korkuyor, beladan uzak durmak istiyor. Sabırlı olmalısın, hanımım. Ona faydalı olacağın bazı yollar bulmalısın. O, Bay Pan’in kuzeni ve karısı yok. Eğer aklına koyarsan, gözüne gireceğinden eminim. Kimse de bir şey söyleyemez. Birkaç gün içinde minnetini göstermek için ziyaretine gelecek. Burada küçük bir parti düzenle, ben onu sarhoş etmene yardımcı olurum, o zaman senin olur! Eğer reddederse, rezalet çıkarır, seni ayartmaya çalışmakla suçlarız. O zaman bir şey demeye korkar! Yine direnirse, hanım evladı olduğunu anlayıp zaman kaybetmeye değmeyeceğini görmüş oluruz. Ne dersin?”
Jingui mosmor kesildi.
“Seni sürtük! Anlaşılan baştan çıkarma konusunda çok tecrübelisin! Efendi Pan evde olduğunda, yanından ayrılmamasına şaşmamak lazım!”
Baochan suratını buruşturup güldü.
“İkinizi bir araya getirme çabalarım karşılığında aldığım teşekkür bu mu?” dedi.
O andan itibaren Jingui’nin tek düşüncesi Xue Ke’yı fethetmekti. Ve bunu dikkat