“Olması gereken de buydu!” dedi Xiren. “İkiniz de artık büyüdüğünüze göre, ağzınızdan çıkanlara dikkat etmeyi öğrenmiş olmalısınız.”
Baoyu başını salladı.
“Biliyorum. Neyse boş ver şimdi bunu. Söylesene, büyükannemden bana mesaj getiren oldu mu?”
“Hayır.”
“Unuttu demek!” dedi Baoyu. “Yarın on birinci ayın biri, değil mi? Büyükannem her yıl parti verir, günler uzamaya başlarken, Soğukları Gönderme sezonunun gelişini kutlamak için herkesi çağırırdı. Hatta okuldan izin bile aldım. Ne yapacağım ben şimdi? Okula gideyim mi, gitmeyeyim mi? Gidersem, izin günüm ziyan olacak. Gitmezsem de babam duyarsa, kaytarıyorum diye bana kızar!”
“Bence gitmen lazım.” dedi Xiren. “Hazır çalışmalarında ilerleme kaydetmişken, gevşemenin sırası değil. Mümkün olduğunca sıkı çalışmalısın. Daha dün, hanımefendinin küçük Lan’ın çalışmalarında ne kadar iyi olduğunu söylediğini duydum. Okuldan döner dönmez, hemen kompozisyonlarının başına oturdu, gece yarısını geçene kadar yatmadı. Sen onun amcasısın, ondan kaç yaş büyüksün. Seni geçmesine izin verirsen, büyük hanımefendi buna hiç memnun olmaz. Yani erkenden okuluna git, diyorum ben.”
Sheyue karşı çıktı.
“Bu soğukta mı?” dedi. “Hazır izin de almış. Gidecek olursa, öğretmeni madem gidecekti, o zaman ne diye izin istediğini sorar. Kaytarmak için yalan söylediğini düşünür. Bence bundan yararlanıp bir gün dinlen. Büyük hanımefendi parti vermeyi unuttuysa, biz burada yaparız…”
“Şimdi senin yüzünden gitmeyecek!” diye söylendi Xiren.
“Bence her günü olduğu gibi kabul edip, mümkün olduğunca eğlenmeliyiz.” dedi Sheyue kendisini savunarak. “Senin gibi her ay ekstra iki tael için insanlara dalkavukluk edip, ölümüne çalışmak gerektiğine inanmıyorum, Xiren.”
Xiren suratına tükürdü.
“Seni küçük kaltak! Şurada ciddi bir şey konuşuyoruz, saçmalıklarınla araya girme!”
“Saçmalık değil ki! Ben seni düşünüyorum.”
“Beni mi?”
“Evet. Efendi Bao okula gidince, kasvetle etrafta dolanarak, geri gelip eve neşe saçmasını hevesle bekleyeceksin. Böyle masum tavırlarınla beni kandıracağını mı sanıyorsun?”
Xiren, tam Sheyue’ye ağzının payını vermek üzereyken Büyükanne Jia’nın hizmetçilerinden biri geldi.
“Büyük hanımefendi, Efendi Bao’nın bugün okula gitmesini istemiyor. Bayan Xue’yi evine davet etti, bütün genç hanımlar da geleceklermiş. Bayan Xiangyun, Bayan Xiuyan ve Bayan Zhu’nun kuzenleri de çağrılmışlar. Soğukları gönderme partisi gibi bir şey varmış…”
“Ben sana dedim!” diye bağırdı Baoyu sevinçle. “Bu, büyükannemin en sevdiği etkinliklerden biridir. Şimdi vicdanım rahat bir şekilde iznimi geçirebilirim.”
Xiren hiçbir şey demedi, Büyükanne Jia’nın hizmetçisi gitti.
Baoyu, son zamanlarda o kadar çok çalıştıktan sonra böyle bir fırsatı hevesle bekliyordu. Xue teyzenin de geleceğine çok sevindi, böylece Baochai’i görme şansı olacaktı.
“Erkenden yatalım.” dedi. “Yarın erkenden kalkacağım.”
O gece olaysız geçti, Baoyu dediği gibi ertesi sabah erkenden kalktı. Büyükannesine, sonra da babası ve annesine saygılarını sunmaya gitti; büyükannesinin ona bir gün izin verdiğini bildirdi. Jia Zheng itiraz etmedi. Baoyu kaplumbağa hızıyla babasının huzurundan çekildi; çalışma odasından yeterince uzaklaşınca, koşarak Büyükanne Jia’nın dairesine gitti. Diğer misafirler henüz gelmemişlerdi ama bir dadı ve daha genç hizmetçilerin küçük Qiaojie ile içeri girdiklerini gördü; küçük kız doğru büyükannesinin yanına gidip saygılarını sundu.
“Annem buraya gelip seni selamlamamı ve yanında oturmamı söyledi, büyükanne. O da birazdan gelecekmiş.”
Yaşlı kadın güldü.
“Aferin, çocuğum! Horozlar öttüğünden beri oturup bekliyorum, Bao amcandan başka kimsenin geldiği yok.”
“Amcana da selam ver.” dedi kızın dadısı, temkinli bir şekilde.
Qiaojie dediğini yaptı, Baoyu de kıza karşılık verdi.
“Annem seni görmek istiyordu, amca.” dedi kız. “Dün öyle söyledi.”
“Ne için?” diye sordu Baoyu.
“Dadı Li ile o kadar çalıştıktan sonra karakterleri öğrenmiş miyim diye merak ediyormuş. Ben öğrendiğimi söyledim ve ona okumak istedim ama uydurduğumu sandı, bana inanmadı. Öğrenmem mümkün değilmiş çünkü bütün gün oyun oynuyormuşum. Ama bence kelimeleri öğrenmek o kadar da zor bir şey değil. Kızların Aileye Saygı Klasiği’ni bile okuyabiliyorum, o kadar kolay yani. Annem uydurduğumu düşünüyor, bu yüzden zaman bulduğunda benimle gözden geçirmeni istiyor.”
Büyükanne Jia güldü.
“Güzel çocuğum! Annen tek kelime bile okuyamıyor, bu yüzden senin onu kandırıp kandırmadığını bilemiyor. Yarın Bao amcanla beraber okurken o da dinler, o zaman inanır.”
“Şimdiye kadar kaç karakter öğrendin?” diye sordu Baoyu.
“Üç binden fazla.” dedi Qiaojie. “Kızların Klasiği’ni bitirdim. İki hafta önce Günümüz ve Geçmişteki Soylu Kadınların Hayatları’na başladım.”
“Anlayabiliyor musun?” diye sordu Baoyu. “Çözemediğin bir şey olursa, bana söyle, açıklayayım.”
“Ne güzel bir fikir!” dedi Büyükanne Jia. “Amcası olarak çalışmalarına yardımcı olman lazım.”
Baoyu öksürerek boğazını temizledi.
“Kral Wen’in değerli kraliçesiyle odalıklarını bir tarafa bırakıp diğer erdemli ve yetenekli kraliçelere bakalım. Kralın tembelliğinden kendisini sorumlu tutup, bütün takılarını çıkararak cezasını bekleyen mahkûm gibi duran Kraliçe Jiang ve içten itirazlarıyla Qi krallığında düzeni sağlayan Wuyan Kraliçesi var.”
“Evet.” dedi Qiaojie. Baoyu devam etti.
“Yeteneğe gelince, kadın tarihçi Ban Zhao, Han İmparatoru Chengdi’nin odalığı, edebiyatçı Ban Jieyu ve iki şair kadın Cai Wenji ile Xie Daoyun var.”
“Ya erdem örneği kadınlar?” diye sordu Qiaojie.
“Bir bakalım.” dedi Baoyu. “Erdem konusunda, dikenden saç tokası takan, pamuklu etek giyen Meng Guang; kuyudan kendi suyunu kendisi çıkaran, Bao Xuan’in karısı ve oğlunun misafirlerine şarap almak için saçlarını kesen, Tao Kan’ın annesi; oğluna okuma yazma öğretmek için yere ot sapıyla yazı yazan, Ouyang Xiu’nun annesi var. Onların erdemi fakirliği kabullenmelerinde yatıyor.”
Qiaojie başını salladı.
“Sonra çok zor zamanlardan geçenler var.” diye devam etti Baoyu. “Çok zalimce bir ayrılıktan sonra, kırık ayna taktiğiyle tekrar kocasıyla birleşen Prenses Lechang, sürgündeki kocasına, nakışla işlediği uzun bir palindrom8 şiiri gönderen Su Hui sayılabilir. Sonra hayırlı evlat örnekleri olarak, hasta babasının yerine savaşa giden Mu Lan, babasının cesedini arayıp bulamayınca, kendisini nehre atan Cao E ve daha pek