Xueyan kendisini kaybetti.
“O zaman küçük hanım hiç uğruna ölüyor!” diye bağırdı.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Daishu.
“Bilmiyor musun? Geçen gün Bayan Lin, Zijuan’le beni bu nişan konusunda konuşurken duydu; bu yüzden kendisini bu duruma soktu.”
“Şşş! Seni duyacak!” diye fısıldadı Daishu.
“Dünyadan tamamen koptu.” dedi Xueyan. “Baksana, bir iki gün bile dayanamaz.”
O konuşurken kapı perdesi kenara çekildi ve Zijuan içeri girdi.
“Neler oluyor böyle?” dedi. “Siz ikiniz dedikodunuzu başka bir yerde yapamadınız mı? Onu öldüreceksiniz!”
“Bu olup bitene inanamıyorum!” diye mırıldandı Daishu.
“Sevgili Daishu!” dedi Zijuan. “Lütfen beni yanlış anlama. Seni kırmak istemezdim ama böyle dedikodu yapmak için budala olmalısın!”
Daiyu’nün yatağından gelen ani bir öksürük konuşmalarını kesti. Zijuan hemen yanına gitti, Xueyan ve Daishu sessizce duruyorlardı. Zijuan, yüzü duvara dönük yatan Daiyu’nün üzerine eğildi.
“Biraz su ister misin, hanımım?” diye sordu.
Zor duyulan bir sesle, “Evet.” dedi Daiyu.
Xueyan hemen fırlayıp yarım bardak kaynamış su getirdi, Zijuan’e verdi. Bu arada Daishu da sedire doğru geldi, tam Daiyu’yle konuşmak için ağzını açmıştı ki Zijuan hiçbir şey söylememesini işaret edince sustu. Hepsi bekliyordu. Kısa bir duraklamadan sonra Daiyu tekrar öksürdü; Zijuan hemen, “Suyu şimdi vereyim mi?” diye sordu.
“Evet.” diye çok zayıf bir ses geldi ve Daiyu doğrulmaya çalıştı ama o kadar hâlsizdi ki yapamadı. Zijuan elinde bardakla sedirin üstüne çıkıp suyun sıcaklığını önce kendisi kontrol etti, sonra Daiyu’nün dudaklarına götürdü, bir yandan da başını destekliyordu. Daiyu bir yudum içti; Zijuan bardağı geri çekerken Daiyu’nün biraz daha istediğini fark etti. Tekrar ağzına dayadı. Daiyu biraz içtikten sonra başını salladı, derin bir nefes alıp tekrar yattı. Kısa bir duraklamadan sonra gözlerini araladı.
“Demin Daishu mu konuşuyordu?” diye sordu.
“Evet, hanımım.” dedi Zijuan.
Daishu hâlâ odadaydı, hemen sedirin yanına gelip Tanchun’ün mesajını iletmek istedi. Daiyu bir süre ona gözünü dikip baktı, başını salladı. Kısa bir süre daha geçti.
“Eve döndüğünde Bayan Tan’e selamlarımı söyle.” dedi.
Daishu, Daiyu’nün gitmesini istediğini düşünerek sessizce odadan çıktı. Daiyu’nün durumu çok ciddi olduğu hâlde, aklı yerindeydi. Daishu’nun geldiğini fark etmiş, Xueyan ile konuşmalarının birkaç kelimesini belli belirsiz duymuştu. Bir misafirle sohbete gücü olmadığından uyuyor gibi yapmıştı. Ama sohbet ilerledikçe, gerçek sandığı şeyin aslında sadece bir tekliften başka bir şey olmadığını anladı. Sonra Daishu’nun, büyük hanımefendinin Baoyu’yü, orada yaşayan kuzenlerinden biriyle evlendirme niyetiyle ilgili Xifeng’ın sözlerini aktardığını duydu. Kendisinden başka kim olabilirdi? Kış gün dönümünde Yin’in Yang’a hayat vermesi gibi, onun zihnindeki karanlık da aydınlığa hayat verdi. Birden zihni açıldı, biraz su içmeye, hatta Daishu’yla konuşmaya karar verdi.
Tam o sırada, Zijuan’in acil çağrısına karşı Büyükanne Jia, Wang Hanım, Li Wan ve Xifeng içeri girdiler. Daiyu’nün içindeki şüpheler öylesine aniden dağıldı ki artık Zijuan’in anlattığı gibi ölmekte olan bir kız görüntüsü yoktu. Hâlâ hâlsiz ve keyifsizdi ama biraz çabayla sorularına birkaç kelimeyle cevap verebildi. Xifeng Zijuan’i yanına çağırıp sorguladı.
“Bayan Lin senin anlattığın kadar hasta değilmiş. Neden o kadar abarttın? Ödümüz koptu!” dedi.
“Gerçekten biraz önce çok kötü durumdaydı, hanımefendi.” dedi Zijuan. “Bu yüzden gelmiştim. Aksi hâlde sizi rahatsız eder miydim? Şimdi çok daha iyi görünüyor. Çok tuhaf!”
Büyükanne Jia, Xifeng’a dönüp güldü.
“Onu fazla ciddiye alma sen, canım. Böyle şeylerden hiç anlamaz. Gerçi bir sorun olduğunu fark ettiğinde haber vermek çok akıllıca. Aptal durumuna düşmemek için tek kelime etmeyen ya da hiçbir şey yapmayan gençlere hiç tahammülüm yok.”
Hanımefendiler bir süre daha kalıp sohbet ettikten sonra her şeyin yolunda olduğuna karar verip gittiler.
Kırık bir kalbin ilacı rahatlatıcı bir haberdir,
Düğümü ancak onu bağlayan çözer.
O günden sonra Daiyu’nün durumu yavaş yavaş düzelirken, Zijuan ve Xueyan Buda’ya gizlice şükran duaları ettiler.
“Çok şükür ki daha iyi!” dedi Xueyan, Zijuan’e. “Ne tuhaf bir hastalık bu! Düzelmesi de çok tuhaf!”
“Neyin sebep olduğunu biliyoruz.” dedi Zijuan. “Asıl bu ani iyileşme şaşırtıcı. Galiba evlenmeleri Baoyu ve Bayan Lin’in kaderi. ‘Mutluluğa giden yol pürüzsüz değildir.’ derler. ‘Göklerde kararlaştırılan evliliği hiçbir şey bozamaz!’ Evlenmek alınlarına yazılmış. Bu yüzden, ikisi de yürekten istiyorlardı; gökler hükmü vermiş olmalı! Geçen yıl, Baoyu’ye Bayan Lin’in güneye gideceğini söylediğim zaman olanları hatırlasana. Neredeyse şoktan ölecekti, olay çıkarmıştı. Şimdi bir sözümüz onu öldürecekti. Onlarınki yazgı değil de nedir?”
Bu romantik teori karşısında birbirlerine bakıp gülümsediler.
“Neyse ki daha iyi! Bir daha asla bu konuyu açmayalım! Baoyu başka birisiyle evlense, ben de kendi gözlerimle şahit olsam bile kimseye tek kelime söylemeyeceğime yemin ederim.” dedi Xueyan.
“Doğru!” dedi Zijuan gülerek.
Bu konuda yapılan gizli konuşma sadece onlarınki değildi. Daiyu’nün tuhaf hastalığı ve daha da tuhaf iyileşmesi, evde fısıldaşmalara ve spekülasyona neden oldu; kısa sürede Xifeng’ın kulağına kadar geldi. Wang Hanım ve Xing Hanım bir şeylerden şüpheleniyorlardı; Büyükanne Jia’nın da her şeyin altında yatan neden için fikri vardı. Bir gün dört hanımefendi Büyükanne Jia’nın dairesinde toplandı ve sohbetleri sırasında konu Daiyu’nün hastalığına geldi.
“Ben de size bir şey söyleyecektim.” dedi Büyükanne Jia. “Baoyu ve Daiyu küçüklüklerinden beri hep beraberler, bu beni hiç endişelendirmedi, onları hep çocuk olarak gördüm. Ama son zamanlarda, Daiyu’nün hastalığının sıklaştığını, birden gelip, birden gittiğini fark ettim. Bu büyüdüğünün işareti. Onların sürekli beraber olmalarına izin vermeyi artık uygun bulmuyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Biraz sessizlikten sonra Wang Hanım kelimelerini itinayla seçerek cevap verdi.
“Daiyu