“Keyfi yerinde olmasa bile, benimle neden konuşmadıklarını hiç anlamıyorum…”
Şaşkın bir hâlde okulun yolunu tuttu.
O akşam okuldan dönünce her zamanki ziyaretlerini yaptı ve Bambu Evi’ne gitti. Kapı perdesini kaldırıp içeri girince Zijuan karşıladı onu. İçerideki oda boştu.
“Hanımın nerede?” diye sordu kıza.
“Büyük hanımefendinin yanında.” dedi Zijuan. “Xue Hanım’ın orada olduğunu duyunca görmeye gitti. Siz bu akşam oraya uğramadınız mı, Efendi Bao?”
“Evet, oradan geliyorum ama Bayan Lin’i görmedim.”
“Orada değil miydi?”
“Hayır. Nereye gitmiş olabilir?”
“Bilmiyorum.”
Baoyu geri dönmek üzereyken, Daiyu’nün Xueyan’le beraber ağır ağır kapıya doğru geldiğini gördü.
“Döndün demek, kuzen?” diye bağırdı, geçmesi için kenara çekilirken. Sonra o da peşinden girdi. Daiyu iç odaya geçti.
“Gelip otursana.” dedi Baoyu’ye.
Zijuan başka bir ceket getirip Daiyu’nün giymesine yardım etti.
“Büyükannenin yanında Xue teyzeyi gördün mü?” diye sordu Daiyu, oturunca.
“Evet.” dedi Baoyu.
“Benden söz etti mi?”
“Hayır. Bana karşı da her zamanki gibi sıcak değildi. Kuzen Chai’yi sorduğumda, pek bir şey demeden sadece gülümsedi. Son birkaç gündür Chai’yi ziyarete gitmediğim için bana kırılmamıştır umarım.”
Daiyu güldü.
“Gitmedin mi?”
“Başlangıçta hasta olduğundan haberim yoktu.” dedi Baoyu. “Bir iki gün önce duydum ama gitmedim.”
“Başka ne bekliyordun?” dedi Daiyu.
“Aslına bakarsan, büyükannem, annem ve babam izin vermediler, o zaman nasıl gideyim? Eskiden günde on kere uğrardım ona ama şimdi yan taraftaki küçük kapıyı kapattılar, ön taraftan dolaşmam gerekiyor, bu da külfetli bir şey.”
“Ama o bütün bunları nereden bilsin?”
“Chai’yi bilirsin, bana anlayış göstermiştir.”
“O kadar da emin olma.” dedi Daiyu. “Belki de anlamamıştır. Hasta olan kendisi, annesi değil ki! Şiir yarışmalarımızı bir düşünsene, beraber eğlencelerimizi, çiçekleri, şarabı, partileri. Şimdi bizden ayrıldı, ailesinin yaşadığı sıkıntıları biliyorsun ve ciddi şekilde hastalanınca, ilgisiz davranıyorsun! Tabii ki kırılır.”
“Yani beni artık sevmediğini söylemeye çalışmıyorsun, değil mi? Küs mü olacağız?”
“Hiçbir fikrim yok. Ben sadece neler hissedebileceğini tahmin ediyorum.”
Baoyu sessizce durdu. Daiyu ona aldırmadan, hizmetçilerinden birine mangala tütsü koymasını söyleyip, eline bir kitap aldı ve okumaya başladı. Bir iki dakika sonra Baoyu suratını asıp ayaklarını öfkeyle yere vurdu.
“Benim yaşamamın ne anlamı var? ‘Ben’ denilen kişi hiç olmasa, dünya çok daha iyi bir yer olurdu!”
“Bilmiyor musun?” dedi Daiyu. “ ‘Ben’ diye bir şey olmasaydı, ‘ötekiler’ de olmazdı. Bu ikili endişeler, korkular, şaşkınlıklar, aptalca rüyalar, diğer bir sürü engeller ve zorluklarla beraber yaşamak zorundadır. Demin ciddi değildim, şakaydı. Görüştüğünüzde Xue teyze keyifsizmiş. Kuzen Chai’yi bu işe karıştırmana gerek yok. Xue teyze, Kuzen Pan’in davası için uğramıştı. Çok endişeliydi, seni eğlendirecek durumda olmamasına hiç şaşmamak lazım. Hayal gücünü çalıştırmışsın, o da seni yanlışa götürmüş.”
Onun bu sözleri Baoyu’nün aklını birden başına getirdi.
“Tabii ya!” diye bağırdı gülerek. “Aynen öyle! Sen benden daha zekisin. Geçen yıl çok sinirli olduğumda beni o Budist öğretilerle sakinleştirdiğine hiç şaşmamak lazım. Bütün iddialarımda bana doğru yolu göstermene ihtiyacım var. Buda bile olsam senin rehberliğine gerek duyarım.”
“O zaman başka bir soruya hazır ol!” dedi Daiyu hemen fırsattan yararlanarak.
Baoyu bacak bacak üstüne atıp avuçlarını birleştirdi, gözlerini kapattı, dudaklarını büzdü, ciddi bir ifadeyle, “Sor.” dedi.
“Diyelim Kuzen Chai seni seviyor. Diyelim seni sevmiyor. Diyelim birkaç gün önce seviyordu, artık sevmiyor. Diyelim bugün seviyor ama yarın sevmeyecek. Diyelim sen onu seviyorsun, o seni sevmiyor. Diyelim o seni seviyor, sen onu sevmiyorsun. Şimdi bu altı ihtimali bir düşün. Ne yapardın?”
Baoyu birkaç dakika sessiz durdu. Sonra birden gülmeye başladı.
“Dünyanın bütün denizleri benim olsa, ben bir su kabağı kadarıyla yetinirdim.”
“Ya su kabağın suya kapılıp gitseydi?”
“Olmaz! Su kabağı suya kapılıp gitmez ki su akar, su kabağı kendi yoluna gider.”
“Ya sular kurur ve incin kaybolursa?”
“ ‘Benim gönlüm çamura batmış bir söğüt çiçeği,
Bahar rüzgârında keklik gibi hoplayamaz!’ ” dedi Baoyu.
“Zen’in ilk kuralı yalan söylememektir.” dedi Daiyu.
“Ama doğru söylüyorum, yardım et bana Buda, Dharma ve Kutsal Kardeşlik!”
Daiyu sessizce başını önüne eğdi. Sonra dışarıda bir karga gaklayıp göğe yükseldi, güneydoğuya doğru uçtu.
“Bu hayra mı alamet, kötüye mi?” dedi Baoyu.
“Kaderimizi kuşların ötüşünden öğrenecek değiliz.”
Baoyu vereceği cevabı düşünmeden Qiuwen girdi içeri.
“Efendi Bao, çabuk gel! Beyefendi Bahçe’ye birisini gönderip okuldan gelip gelmediğini sordu. Xiren geldiğini söyledi, hemen gelsen iyi olur!” dedi.
Baoyu ayağa fırladı ve dehşet içinde çıktı. Daiyu onu engellemeye bile kalkışmadı. Sonuçları gelecek bölümde.
92. BÖLÜM
Saygıdeğer Kadınların Hayatları üzerine yorumlar Qiaojie’yi hayran bırakır.
Jia Zheng, Anne İnci ile ilgilenirken, hayatta meydana gelen değişimleri düşünür.
“Babam ne istiyor acaba?” diye sordu Baoyu, Bambu Evi’nden çıkarlarken.
Qiuwen güldü.
“Çağıran baban değil.” dedi. “Xiren seni getirmemi istedi. Gelmezsin diye ben uydurdum.”
Baoyu rahat bir nefes aldı.
“Gelirdim. Beni böyle korkutmana gerek yoktu.”
Kızıl Neşe Avlusu’na gelince Xiren onu sorguya çekti.
“Bunca zamandır neredeydin?”
“Bayan Lin’in yanında. Xue teyze ve Kuzen Chai’nin hastalığını konuşuyorduk, o yüzden geciktim.”
“Ne konuştunuz?” diye sordu Xiren merakla.
Baoyu, Daiyu ile Zen hakkında konuşmalarını anlattı.
“Siz ikiniz çok salaksınız.” dedi Xiren.