“Bao amcamın söylediklerinin bazılarını biliyorum.” dedi Qiaojie. “O anlatınca okuduklarımı daha iyi anladım.”
“O zaman tanıdıklarının üzerinden geçmemize gerek yok.” dedi Baoyu. “Hepsinin yazılışını biliyorsun demektir. Hem zaten yarın ben okula gideceğim.”
“Annem, Xiaohong’un senin hizmetçilerinden biri olduğunu söyledi.” dedi Qiaojie birdenbire. “Onu kendi yanına aldığından beri yerine kimseyi göndermemiş sana. Bayan Liu’nun kızı Fivey’yi vermeyi düşünüyormuş ama senin isteyip istemediğini bilmiyormuş.”
Baoyu bunu duyduğuna çok memnun oldu.
“Annenin böyle şeyleri bana sormasına hiç gerek yok.” dedi sırıtarak. “Bütün kararları kendisi veriyor.” Sonra büyükannesine döndü. “Küçük yeğenim, ikinci Kuzen Feng olarak büyüdüğünün belirtilerini gösteriyor. Ondan çok daha zeki olabilir, üstelik okuma bilmesinin avantajına da sahip.”
“Kızların okumalarına hiçbir itirazım yok.” dedi Büyükanne Jia. “Ama nakış daima birinci sırada olmalı.”
“Dadı Liu bana nakış öğretiyor.” dedi Qiaojie. “Çiçek ve zincir şekilleri yapabiliyorum. Henüz çok iyi olmasam da öğreniyorum.”
“Bizimki gibi bir ailede, kendi dikişlerimizi kendimiz yapmak zorunda kalmayız ama bilmekte fayda var. Sonra hiç kimseye muhtaç olmazsın.” dedi yaşlı kadın.
“Evet, büyükanne.” dedi Qiaojie gülerek.
Küçük kız, Baoyu’nün erdem abideleri kadınlardan biraz daha söz etmesini isterdi ama Baoyu’nün dalgın olduğunu görünce sormaktan vazgeçti.
Peki Baoyu ne düşünüyordu? Bunun cevabı, Qiaojie’nin Fivey’den söz etmesinde yatıyor. Bu kız aslında Kızıl Neşe Avlusu için düşünülmüştü ama ardı ardına gelen engeller yüzünden o ana kadar hizmete başlayamamıştı. Önce hastalık çıkmış; sonra Wang Hanım, Qingwen’i kovmuş ve bir daha Baoyu için güzel hizmetçiler seçmeye yeltenememişti. Baoyu, Wu Gui’nin evinde Qingwen’i gizlice ziyarete gittiğinde, Fivey ve annesi hediyelerle geldiklerinde, kızla ilgili daha önce edindiği olumlu kanı daha da pekişmişti. Çok güzeldi. Şimdi Xifeng’ın bunu hatırlaması ve Xiaohong’un yerine onu göndermeyi düşünmesi ne muhteşem bir şanstı!
Baoyu bu hülyalara dalmışken, Büyükanne Jia misafirleri gecikti diye giderek daha da sabırsızlanmaya başladı ve çabuk olmaları için haber gönderdi. Birkaç dakika sonra Li Wan ve iki kuzeni Wen ile Qi, Tanchun, Xichun, Shi Xiangyun ve Lin Daiyu geldiler. Hepsi Büyükanne Jia’ya saygılarını sunduktan sonra birbirlerini selamladılar. Xue teyze henüz gelmemişti. Büyükanne Jia ona da birisini gönderdi. Sonunda yanında Baoqin ile geldi. Baoyu teyzesine saygılarını sunup Baoqin’le selamlaştı. Baochai ile Xing Xiuyan’in neden gelmediklerini merak etti.
“Kuzen Chai neden gelmedi?” diye sordu Daiyu doğrudan.
Xue teyze, kendisini iyi hissetmediği bahanesini öne sürdü, Xing Xiuyan de müstakbel kayınvalidesi Xue teyze orada olacağı için gelmemişti. Baochai’in yokluğu bir süre Baoyu’nün keyfini kaçırdı ama Daiyu’nün varlığıyla sıkıntısı dağıldı.
Xing Hanım ve Wang Hanım da kısa süre sonra geldiler. Xifeng herkesin kendisinden önce geldiğini duyunca geciktiği için utandı ve önden Pinger’yı gönderip özür diledi.
“Bayan Lian gelmek üzereydi ama biraz ateşi çıktığı için geç kalacak.” dedi Pinger.
“Eğer kendisini iyi hissetmiyorsa, gelmeye çalışmasın.” dedi Büyükanne Jia. “Biz yemeğimize başlayalım.”
Hizmetçiler odanın arka tarafına kömür mangalını getirdiler; Büyükanne Jia’nın kanepesinin önüne iki masa yerleştirdiler. Herkes yerine oturdu. Yemekten sonra mangalın etrafını sarıp neşeyle sohbet ettiler. Onları burada bırakıyoruz.
Peki aslında Xifeng’a ne olmuştu? Başlangıçta, Xing ve Wang Hanımlardan daha geç kaldığı için utandı. Ama sonra Lai Wang’ın karısının gelişiyle durum biraz değişti. Kadın, Yingchun’ün kadın hizmetçilerinden birinin saygılarını sunmak için geldiğini bildirdi. Doğruca Xifeng’ın dairesine gelmiş, diğer hanımefendilere uğramamıştı. Xifeng şaşırdı ve içeri girmesini söyledi.
“Hanımın iyi mi?” diye sordu.
“Maalesef değil.” dedi kadın. “Ama ben bu yüzden gelmedim, hanımefendi. Aslında Siqi’nin annesi gelmem için yalvardı, sizden bir iyilik istiyor.”
“Ama Siqi kovulmuştu.” dedi Xifeng. “Artık benimle ne işi kaldı ki?”
“Uzun hikâye, hanımefendi. Kovulduğu günden beri ağlamaktan başka bir şey yapmıyormuş. Sonra bir gün erkek arkadaşı olan kuzeni Pan Youan tekrar ortaya çıkmış. Annesi onu görünce çok kötü davranmış, kızını mahvettiği için sövüp saymış. Yakaladığı gibi dövmeye kalkmış, o da tek kelime etmeden uysal uysal durmuş. Siqi olanları duyup koşarak gelmiş ve karşı çıkmış. ‘Onun yüzünden işten kovuldum! Hatırlamak bile istemiyorum! Yanlış yaptığını kabul ediyorum. Ama şimdi geri döndüğüne göre, neden vuruyorsun? Önce benim boğazımı sık!’ demiş. ‘Seni utanmaz sürtük!’ demiş annesi. ‘Ne yapmak istiyorsun?’ ‘Bir kız bir kere evlenir. Olanlar benim kabahatimdi, ona izin verdim; doğru ya da yanlış, artık ben ona aitim, başkasının olamam. Keşke o zaman biraz cesareti olup, kaçacağına benim yanımda dursaydı! Ama öleceğimi de bilsem onu bekleyecektim. Beni başkasıyla evlendireceksen öleyim daha iyi! Şimdi burada olduğuna göre beni karısı olarak alacak mıymış, sor bakalım. Eğer hâlâ beni istiyorsa, senin önünde secde edip, giderim. Benim varlığımı bile unutursun. Onunla dünyanın öbür ucuna bile giderim. Gerekirse sokaklarda dilenirim!’ demiş. Bu, annesini çok öfkelendirmiş. Ağlayarak sövüp saymış. ‘Sen benim kızımsın, onunla evlenemezsin dersem, evlenemezsin, o kadar!’ demiş. Ama Siqi inatçı bir yaratıktır. Annesi böyle der demez duvara doğru koşup başını vurmuş. Kafatası yarılmış, kan fışkırmış ve o anda ölmüş! Annesi feryat etmiş ama olan olmuş. Sonra kadın delikanlıya bağırmaya başlamış, bunu hayatıyla ödeyeceğini söylemiş. Şimdi bu hikâyenin en tuhaf tarafı geliyor. ‘Merak etme. Ben artık zengin bir adamım. Kızını asla unutmadım ve ona hep sadık kaldım. Bunu kanıtlamak için…’ Cebinden, içinde altın ve değerli taşlar olan bir kutu çıkarmış. Bunu gören Siqi’nin annesinin tavrı değişmiş. ‘Neden daha önce söylemedin?’ demiş. ‘Ben kadınları bilirim.’ demiş delikanlı. ‘Zenginliği duyunca hemen değişirler. En azından şimdi onun milyonda bir bulunan bir kız olduğunu biliyorum. Bunlar senin.’ diyerek kutuyu kadına vermiş. ‘Ben gidip bir tabut alayım. Usulünce gömülmesini sağlayayım.’ demiş. Anne kutuyu alıp bütün ayarlamaları yeğenine bırakmış. Siqi’yi unutmuş bile. Yeğeni dönünce, bir de ne görsün? Hamallar bir değil, iki tabut taşıyorlar. Yeğenine nedenini sormuş, delikanlı gülerek bir tanesinin yeterli olmayacağını söylemiş. Hiç ağlamıyormuş, Siqi’nin annesi üzüntüden aklını kaybettiğini düşünmüş. Delikanlı bir süre sessizce cesedi hazırlamakla uğraşmış, sonra birden kimse ne olduğunu bile anlamadan, bir bıçak çıkarıp boğazını kesmiş, sonu böyle olmuş. Kadın ne kadar korkunç bir şeye neden olduğunu biraz geç anlamış ve gözyaşı dökmeye başlamış. Bütün komşular olanları görüp sulh hâkimine rapor vermek istemişler. Şimdi kadın sizin ona yardım etmek üzere nüfuzunuzu kullanmanız için yalvarıyor. Gelip size minnetle secde edecekmiş.”
“Ne hikâye!” diye bağırdı Xifeng duyduklarına hayret