Rahatlama ve neşenin getirdiği yoğun duygularla güçten düşen Anne, odaya girdi ve pencere oturağının yanında diz çöktü. Her ne kadar kısa süre sonra Susan’la beraber şapşallıklarına gülecek olsalar da o an için sadece sevinç gözyaşları vardı. Küçük Jem pencere kenarındaki oturakta sağ salim uyuyordu. Üzerinde bir battaniye vardı ve yıpranmış oyuncak ayısı güneş yanığı küçük ellerinin üzerindeydi. Onu bağışlamış gibi görünen Bücürük ise ayaklarının dibine kıvrılmıştı. Kızıl bukleleri yastığın üzerine düşüyordu. Tatlı bir rüya gördüğünü düşünen Anne onu uyandırmak istemese de küçük çocuk, yıldız gibi gözlerini açarak annesine baktı.
“Jem canım, neden yatağında değilsin? Bizi biraz korkuttun. Seni bulamadık. Buraya bakmak da aklımıza gelmedi.”
“Buraya uzanmak istedim çünkü eve geldiğinizde babamla beraber dış kapıdan içeri girişinizi görmek istedim. Çok yalnızlık çektiğim için de uyumak istedim.”
Annesi çocuğunu kucaklayıp yatağına taşıdı. Annesinin öpücüğü, battaniyesini örttükten sonra sevildiğini hissettirircesine okşayışı… Yılan dövmesinin yapıldığını görmek umurunda bile değildi. Annesi çok iyiydi. Tanıdığı en iyi anneydi hatta. Glen’deki herkes Bertie Shakespeare’in annesine “Bayan Pinti Cimrioğlu” derdi çünkü çok cimriydi. Ayrıca en ufak bir şeyde Bertie’ye tokat atıyordu.
“Anneciğim.” dedi uykulu uykulu. “Tabii ki gelecek bahar sana mayıs çiçeği getireceğim. Her bahar getireceğim. Bana güvenebilirsin.”
“Tabii ki güvenirim canım.” dedi annesi.
“Neyse velvele sona erdiğine göre sanırım rahat bir nefes alıp yataklarımıza dönebiliriz.” dedi Mary Maria teyze. Ancak ses tonunda hırçın da olsa bir rahatlama vardı.
“Pencere kenarını hatırlamamak benim şapşallığım.” dedi Anne. “Bak şu başımıza gelenlere. Doktor bize bunu unutturmaz, orası kesin. Susan, lütfen Bay Flagg’e telefon et ve Jem’i bulduğumuzu söyle.”
“Bana da sağlam gülecektir.” dedi Susan mutlu bir şekilde. “Ama umurumda değil. Küçük Jem güvende olduktan sonra bana istediği kadar gülebilir.”
“Bir fincan çay olsa iyi olurdu.” dedi Mary Maria teyze iç çekerek. Ejderha işlemeli geceliğini zayıf bedenine iyice sarıyordu.
“Ben şimdi hemen yaparım.” dedi Susan çabucak. “Bir bardak çay hepimize iyi gelir. Sevgili Bayan Blythe, Carter Flagg, Küçük Jem’in güvende olduğunu öğrendikten sonra ‘Tanrı’ya şükür.’ dedi. Bir daha o adam aleyhine tek bir kelime etmeyeceğim. Dükkânındaki fiyatlar ne kadar pahalı olursa olsun. Sizce yarın akşam yemeğinde tavuk mu yesek Bayan Blythe? Kutlama gibi bir şey olsun diye. Küçük Jem’e de kahvaltıda en sevdiği çöreklerden yapacağım.”
Telefon bir kez daha çaldı. Bu kez arayan Gilbert’tı. Liman taraflarında feci yanmış bir bebeği şehirdeki hastaneye götürdüğünü söylemek için aramıştı ve sabaha kadar beklememelerini söylüyordu.
Anne, yatağa girmeden önce pencereden eğilerek teşekkür edercesine baktı dünyaya. Denizden serin bir rüzgâr esiyordu. Ay ışığı Çukur’daki ağaçların arasından süzülüyordu. Bir saat kadar önce yaşadıkları telaş Mary Maria teyzenin verdiği saçma tavsiyeler ve korkutucu anları hatırlayan Anne kahkaha attı. Tabii bu kahkahanın arkasında hafif bir ürperti de yok değildi. Çocuğu güvendeydi. Gilbert başka bir yerlerde başka bir çocuğun hayatını kurtarmak için mücadele ediyordu.
Tanrı’m, ona ve annesine yardım et. Dünyadaki tüm annelere yardım et. Bizden yol göstermemizi, sevgimizi ve anlayışımızı bekleyen bu minicik hassas kalpler için bizim çok fazla yardıma ihtiyacımız var.
Gece samimi bir dost misali kucakladı Ingleside’ı. Herkes, telaşından neredeyse kendini kaybeden Susan da dâhil olmak üzere tatlı ve huzurlu bir uykuya daldı.
BÖLÜM 7
“Yanında yeterince insan olacak. Yalnızlık çekmez. Dört çocuğumuz var. Üstelik Montreal’den gelecek olan yeğenlerim de bizi ziyaret edecekler.”
İri, etine dolgun, neşeli Bayan Parker, Walter’a kocaman gülümseyince küçük çocuk, ilgisiz bir tebessümle karşılık vermekle yetindi. Gülümsemelerine ve neşesine rağmen Bayan Parker’dan çok da hoşlandığı söylenemezdi. Bu kadında bir aşırılık vardı. Ama Doktor Parker’ı severdi. “Dört çocuklarını” ve Montreal’den gelecek olan yeğenlerini, Walter daha önce hiç görmemişti. Parkerların yaşadığı Lowbridge, Glen’den yaklaşık on kilometre uzaktaydı. Walter onların evine hiç gitmemiş olsa da Doktor ve Bayan Parker onları sık sık ziyaret ederdi. Doktor Parker’la babası iyi arkadaşlardı. Ancak Walter, annesinin Bayan Parker’la olan dostluğu konusunda çok da olumlu fikirlere sahip değildi. Henüz altı yaşında olduğu hâlde çocuğunun diğer çocukların fark edemediği şeyleri görebildiğini anlamıştı Anne.
Walter, Lowbridge’e gitmeyi isteyip istemediğinden pek de emin değildi. Bazı ziyaretler muhteşem oluyordu. Örneğin Avonlea’ye gitmek eğlenceliydi. Kenneth Ford’la eski Hayaller Evi’nde bir gece geçirmek ise çok daha eğlenceliydi. Gerçi orayı ziyaret etmiş gibi olmuyordu. Çünkü Hayaller Evi, Ingleside çocukları için ikinci bir ev gibiydi. İki haftalığına Lowbridge’e, yabancıların arasına gitmekse çok farklı bir şeydi. Ama bu konuda karar alınmıştı. Walter, annesinin ve babasının bu durumdan memnun olduğunu hissetmişti. Ancak bu memnuniyetin sebebi hakkında hiçbir fikri yoktu. Tüm çocuklarını başlarından atmak istiyor olabileceklerini düşündü Walter. Bu düşünce küçük çocuğu hem üzüyor hem de tedirgin ediyordu. Jem iki gün önce Avonlea’ye götürülmüştü. Susan’ın gizemli bir şekilde, “Vakit geldiğinde ikizleri Bayan Marshall Elliot’a yollamalı.” dediğini duymuştu. Peki hangi vakitti bu? Mary Maria teyzeyi karamsarlığa sürükleyen bir şey vardı ve sık sık “Umarım sağ salim atlatırsın.” dediğini duyuyordu. Sağ salim atlatılmasını istediği şey neydi? Walter’ın hiçbir fikri yoktu. Ancak Ingleside’da tuhaf bir şeyler dönüyordu.
“Onu yarın götürürüm.” dedi Gilbert.
“Küçükler bunu heyecanla bekleyecekler.” dedi Bayan Parker.
“Çok naziksiniz.” dedi Anne.
“En iyisi bu kesinlikle.” diyen Susan, Bücürük’ü mutfağa kovaladı.
“Bayan Parker’ın Walter’ı başınızdan alması çok iyi oldu.” dedi Mary Maria teyze, Parkerlar gidince. “Bayan Parker bana Walter’dan çok hoşlandığını söyledi. İnsanlar bazen tuhaf şeylerden hoşlanıyorlar, öyle değil mi? Artık en azından iki haftalığına da olsa ayağım ölü bir balığa takılmadan banyoya gidebileceğim.”
“Ölü balık mı teyzeciğim! Siz ne demek…”
“Aynen öyle demek istiyorum Annie. Ne diyorsam onu söylerim her zaman. Ölü bir balık! Sen daha önce hiç ölü bir balığın üzerine yalın ayak bastın mı?”
“Hayır… Ama…”
“Walter dün gece bir alabalık yakaladı ve hayatta kalmasını sağlamak için küvete koydu Bayan Blythe.” dedi Susan kaygısızca. “Eğer orada kalmış olsaydı sorun olmazdı. Ama nasıl olduysa küvetten zıplayıp gece ölmüş. E yalın ayak dolaşan biri de hâliyle…”
“Hiç kimseyle kavga etmemek gibi bir prensibim var.” diyen Mary Maria teyze yerinden kalkıp odadan çıktı.
“Onun beni öfkelendirmesine izin vermeyeceğim Bayan Blythe.” dedi Susan.
“Benim de biraz sinirlerimi