“Neredeyse boğulmak üzereydi Bayan Blythe. Şansımıza doktor bağırışını vakitlice duydu da arka ayaklarından çekip kurtardı.”
“Vakitlice ne demek anneciğim?”diye düşündü Jem.
“Fazlasıyla iyileşmiş gibi görünüyor.” dedi Anne hâlinden memnun bir şekilde şömine karşısında bir koltuğa oturup mırlayan kediciğin siyah beyaz parlak kürkünü okşarken. Ingleside’da önce kedinin oturup oturmadığını kontrol etmeden bir koltuğa oturmak olmazdı. Kedileri çok sevmeyen Susan, nefsi müdafaa için onları sevmeyi öğrenmeye yemin etmişti. Nan, bir yıl kadar önce köydeki çocukların eziyet ettiği perişan hâldeki sıska kediyi getirdiğinde ona böyle seslendi ve her ne kadar bu isim artık uygun olmasa da üzerine yapışıp kaldı.
“Peki Gog ve Magog’a ne oldu Susan? Kırılmadılar, değil mi?”
“Hayır, hayır Bayan Blyhthe.” diye haykıran Susan utancından kıpkırmızı kesilip odadan fırladı. Geri döndüğünde Ingleside’daki şömineye her daim nezaret eden iki seramik köpeği de beraberinde getirmişti. “Siz geldiğinizde onları yerine koymayı nasıl da unuttum öyle. Şöyle oldu Bayan Blythe, siz gittikten bir gün sonra Charlottetown’dan Bayan Charles Day ziyarete geldi. Onun ne kadar titiz ve dindar olduğunu siz de biliyorsunuz. Walter da onunla eğlenmek için köpekleri ona gösterdi ve “Bu Tanrı ve bu da benim Tanrı’m”1 dedi çocukcağız. Dehşete kapıldım. Bayan Day’in yüzündeki ifadeyi görünce de yüreğim ağzıma geldi. Bizim dine saygı duymayan bir aile olduğumuzu düşünmesinden korktuğum için elimden geldiğince açıklamaya çalıştım ve siz gelinceye dek seramik köpekleri porselen dolabına kaldırdım.
“Anne, yemek yemeyecek miyiz?” diye sordu Jem acınası bir hâlde. “Mide çukurumda kemirgen bir his var. Herkesin sevdiği yemeği yaptık anneciğim!”
“Aynen ufaklığın dediği gibi yaptık.” dedi Susan sırıtarak. “Dönüşünüzün güzelce kutlanması gerektiğini düşündük Sevgili Bayan Blythe. Peki şimdi Walter nerede? Yemek için zili çalmak onun görevi bu hafta. Tanrı esirgesin onu.”
Akşam yemeği âdeta bir şenlik gibi geçti ve sonrasında bebekleri yatağa yatırmak Anne için büyük keyifti. Susan, çok özel bir durum söz konusu olduğundan Shirley’i Anne’in yatırmasına müsaade etmişti.
“Bu sıradan bir gün değil Sevgili Bayan Blythe.” dedi ciddi bir şekilde.
“Sıradan bir gün diye bir şey yoktur Susan. Her bir günde diğerinde olmayan farklı bir şey olur. Bunu fark etmedin mi yoksa?”
“Ne kadar da doğru dediniz Bayan Blythe. Geçen cuma tüm gün yağmur yağarken ve hava çok cansızken büyük pembe sardunyam üç yıl sonra ilk kez tomurcuklandı. Hanım çantası çiçeğimi gördünüz mü?”
“Görmek ne kelime! Ben daha önce hiç seninki gibi hanım çantası çiçeği görmedim Susan. Bunu nasıl başarıyorsun?” “Böylece yalan söylemeden Susan’ı mutlu etmeyi başarmış oldum çok şükür!” diye düşündü.
“Devamlı özenin ve dikkatin ürünü Sevgili Bayan. Ama söylemem gereken bir şey var. Sanırım Walter bir şeylerden şüpheleniyor. Glen’deki bazı çocuklar ona bir şeyler söylemiş olmalı. Bu zamanda çocuklar çokbilmiş oluyorlar. Walter bana geçen gün düşünceli bir şekilde şöyle dedi: ‘Susan, bebekler çok mu pahalı?’
Bu soru karşısında biraz afallasam da bozuntuya vermedim. ‘Bazı insanlar bebeklerin lüks olduğunu düşünüyorlar.’ dedim. ‘Ama Ingleside’da bebeklerin ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz biz.’ Sonra Glen dükkânlarındaki pahalılıktan yüksek sesle şikâyet ettiğim için kendime kızdım. Sanırım çocuğu korkutmuş oldum. Ama eğer size bir şey söyleyecek olursa hazırlıklı olun Bayan Blythe.”
“Durumu çok güzel yönettiğinden eminim Susan.” dedi Anne ciddiyetle. “Sanırım herkesin öğrenmesinin vakti geldi.”
Ancak hepsinden de güzeli, denizden gelip ay ışığının aydınlattığı kumullardan ve limandan geçerek Ingleside’ın aşağısındaki Glen St. Mary köyünü barındıran uzun ince vadiye doğru sinsice yaklaşan sisi pencere kenarında seyrettiği sırada Gilbert’ın kendisine gelişiydi.
“Zor bir günün bitiminde seni karşımda bulmak! Mutlu musun Annelerin Anne’i?”
“Mutlu mu?” dedi Anne, Jem’in tuvalet masasının üzerine koyduğu bir vazo dolusu elma tomurcuğunu koklamak için eğildiğinde. Etrafı sevgiyle kuşatılmış, sıcacık sarmalanmıştı. “Sevgili Gilbert, bir kez daha bir haftalığına Green Gableslı Anne olmak güzeldi. Ama Ingleside’ın Anne’i olmak yüz kez daha güzel.”
BÖLÜM 4
“Kesinlikle olmaz.” dedi Doktor Blythe, Jem’in iyi bildiği ses tonuyla.
Jem, babasının fikrini değiştirmesinin mümkün olmadığını annesinin de babasını ikna etmek için uğraşmayacağının farkındaydı. Bu konuda annesi ile babası aynı görüştelerdi. Zalim anne babasına bakan Jem’in ela gözleri öfke ve hayal kırıklığıyla gölgelendi. Onlara sertçe baktı. Sert bakışlarını umursamayıp her şey yerli yerindeymiş gibi yemek yemeye devam etmeleri öfkesini dolayısıyla bakışlarının sertliğini arttırıyordu. Elbette Mary Maria teyze bu sert bakışları fark etmişti. Mary Maria teyzenin kederli soluk mavi gözlerinden hiçbir şey kaçmazdı ne de olsa. Ancak Mary Maria teyze, Jem’in bu vaziyetinden keyif alıyor gibiydi.
Walter, Kenneth ve Persis Ford’la oynamak için eski Hayaller Evi’ne gittiğinden Jem, o öğleden sonra boyunca Bertie Shakespeare Drew ile oynamıştı. Bertie Shakespeare, o akşam Glen’deki diğer oğlanlarla beraber Liman Ağzı’na, Kaptan Bill Taylor’ın kuzeni Joe Drew’ün koluna yılan dövmesi yapışını seyretmeye gideceklerini söylemişti. Kendisi de gideceğinden Jem’in de gelip gelmeyeceğini sordu. Çok eğlenceli olacağını söyledi. Jem gitmek için can atıyordu ancak anne babası bunun kesinlikle mümkün olmadığını söylemişlerdi.
“Gitmene izin vermeyişimin çok sayıda sebebinden biri Liman Ağzı o çocuklarla gidemeyeceğin kadar uzakta. Eve sekizden sonra dönerler muhtemelen. Yani yatma saatin geçtiğinde.”
“Ben çocukken her gece saat yedide yatmaya giderdim.” dedi Mary Maria teyze.
“Akşamları bu kadar uzak mesafelere gidebilmen için biraz daha büyümen gerek Jem.” dedi annesi.
“Geçen hafta da aynısını dedin.” diye bağırdı Jem öfkeyle. “Şimdi daha büyüğüm. Bebek olduğumu düşünüyordun! Bertie de gidiyor ve ben de onun kadar büyüğüm.”
“Kızamık salgını var.” dedi Mary Maria teyze kasvetle. “Kızamığa yakalanabilirsin James.”
Jem, kendisine “James” diye hitap edilmesinden nefret ederdi ve Mary Maria teyze her zaman ona böyle hitap ederdi.
“Ben kızamığa yakalanmak istiyorum.” diye mırıldandı isyankâr bir şekilde. Sonra babasıyla göz göze gelince duruldu. Babası kimsenin Mary Maria teyze ile ters ters konuşmasına müsaade etmezdi. Jem, Mary Maria teyzeden nefret ederdi. Diana teyze ve Marilla teyze çok tatlı teyzelerdi ama Mary Maria teyze gibi biri Jem’in alışkın olmadığı türde bir insandı.
“Pekâlâ.” dedi küstahça ve annesine bakarak konuşmaya devam etti. Böylece kimse Mary Maria teyzeyle konuştuğunu düşünmeyecekti. “Eğer beni sevmek istemiyorsanız sevmek zorunda değilsiniz. Peki,