“Mümkün değil, olmaz. Onu kibarca reddet ve bana taslağını göndermemesini sağla. Şu an elimde yedi tane daha var, kendiminkini bile okumaya pek zamanım yok.” dedi Bayan Jo ve sonra da dalgın dalgın kâseden ufak bir mektup bulup çıkardı ve dikkatlice açtı çünkü aşağı doğru yazılmış adresi, bir çocuğun yazmış olabileceği hissini veriyordu.
“Buna kendim cevap vereceğim. Yaşı küçük hasta bir kız çocuğu benden kitap istiyor ve ona yollamak niyetindeyim ama sadece onu memnun etmek için kitaplarımın devamını yazamam. Daha fazlası için yaygarayı koparan bu doymak bilmez minimini Oliver Twistleri memnun etmeye kalkışsaydım herhâlde çıkmaza saplanırdım. Sırada ne var, Robin?”
“Bu kısa ve güzel.”
Sevgili Bayan Bhaer,
Ben sizin çalışmalarınız hakkındaki fikirlerimi söyleyeceğim. Her birini birçok kez okudum ve hepsi birinci sınıf. Başarılarınızın devamını diliyorum.
“İşte bunu çok beğendim. Billy son derece mantıklı ve sahip olabileceğim en iyi eleştirmenlerden biri, fikrini açıkça beyan etmeden önce eserlerimi birçok kez okumuş. Benden cevap da beklemiyor. Bu yüzden ona teşekkürlerimi ve saygılarımı gönder.”
“Burada, İngiltere’de yedi kızıyla beraber yaşayan bir kadın var ve senin eğitim üzerindeki fikirlerini öğrenmek istiyor; ayrıca hangi mesleği seçmeleri gerektiğini. Bu arada, en büyüğü on iki yaşında. Endişesini gayet iyi anlıyorum!” diyerek kahkaha attı Rob.
“Ona cevap vermeye çalışacağım ama benim kızlarım olmadığı için benim fikrimin pek değerli olacağını sanmıyorum ve düşüncelerim onu dehşete düşürebilir. Çünkü ona mesleklerini kafasına takmadan önce çocuklarının koşup eğlenmelerini ve güçlü kuvvetli vücutlar geliştirmelerini söyleyeceğim. Eğer onları özgür iradelerine bırakırsa hangi mesleğe yönelecekleri pek yakında belli olur, tabii hepsini aynı hamurda yoğurmaya kalkışmadığı sürece.”
“Burada bir delikanlı ne tür bir kızla evlenmesi gerektiğini ve hikâyelerinde sözünü ettiğin kızlardan, onun için ayarlayıp ayarlayamayacağını merak ediyor.”
“Ona Nan’in adresini verin, o zaman görsün gününü.” diye öneride bulundu Ted, mümkün olsa bunu kendisi gizli gizli yapmayı tasarlayarak.
“Bu mektup, çocuğunu evlatlık edinmeni ve kendisine biraz borç para vererek birkaç yıllığına başka bir ülkede sanat okuluna gitmek isteyen bir kadından geliyor. Bence kabul etmelisin ve bir kız çocuğunu yetiştirmekte şansını denemelisin, anne.”
“Hayır, teşekkür ederim. Ben kendi mesleğimde devam etmekte kararlıyım. Oradaki mürekkep lekeli olan da neyin nesi? Kullandığı mürekkebe bakılacak olursa oldukça korkunç görünüyor.” diye sordu Bayan Jo. Ona gelen birçok mektup zarfının içinde neler olabileceğini tahmin ederek günlük görevini eğlenceli bir hâle getirmeye çalışırdı. Tutarsız üslubuna dayanarak aklını yitirmiş bir hayranından ona yazılmış bir şiir çıktı içinden:
J.M.B’ye…
Ben güneş çiçeği olsaydım,
Şairliği oynardım,
Ve hafif bir esintiyle sana çiçek kokusu gönderirdim,
Kimsenin de bundan haberi olmazdı.
Şeklin heybetli karaağaç gibidir,
Güneş mabudu sabah ışınlarını altın yaldızla süslediğinde
Yanakların okyanus dibi gibidir,
Mayıs ayında bir gül çiçek açtığında.
Sözlerin bilge ve neşelidir,
Bu özelliklerin sana bağışlanmış bir miras;
Ve ruhun uçup gittiğinde,
Cennette bir çiçek olarak açmanı nasip eylesin.
Konuştuğumuz dilde seni pohpohluyorum,
Tatlı bir şekilde suskunluğumu bozuyorum.
Hareketli caddede ya da yalnız derede
Şimşek gibi çakan kalemimle seni yazıyorum.
Leylakları göz önünde bulundur, nasıl da büyüyorlar
Onlara emek harcamak gerekmez yine de zarifler,
Değerliler, serpiliyorlar, Süleyman’ın mührü gibiler
Ama yine de bu dünyanın sardunya çiçeği J.M.Bhaer’dir.
Oğulları bu taşkınlık hakkında bağırıp çağıra dursunlar -ki bu gerçekten olmuştur- anneleri de umut vadeden bazı dergilerden aldığı birkaç liberal teklifi okumakla meşguldü. Onun bedelsiz olarak bazı yazılarını yayına hazırlamasını istiyorlardı; bunun yanı sıra teselli edilemeyen genç bir kızdan uzunca bir mektup almış çünkü en sevdiği kahramanı ölmüştü ve Sevgili Bayan Bhaer, bu hikâyeyi tekrar yazabilir ve sonunun iyi bitmesini sağlayabilir misiniz? şeklinde bir ricayla karşılaşmıştı. Bir diğeri ise imzasını almaktan mahrum edilmiş öfkeli bir çocuktan geliyordu. Eğer kendisine imza, fotoğraf ve otobiyografik taslaklar isteyen diğer bütün insanlara, bu istediklerini göndermezse önceden tahminde bulunarak gizemli şekilde onun maddi iflasını ve gözden düşmesini beklediğini yazıyordu. Bir papaz onun dinini öğrenmek istiyordu ve evde kalmış kararsız bir kız, iki sevgilisinden hangisiyle evlenmesi gerektiğini soruyordu. Bu örnekler, talepte bulunanların sadece birkaçını anlatmak için yeterlidir ama oldukça yoğun bir kadının zamanını meşgul ediyorlardı. Bu nedenle tüm mektuplara özenle cevap veremediği için okuyucularımdan Bayan Jo’yu bağışlamaları için ricada bulunuyorum.
“Bu işi de halletmiş olduk. Şimdi biraz toz aldıktan sonra işime döneceğim. İşlerim çok aksadı ve biliyorsunuz seri hâlinde yazdığım eserlerim beklemeye gelmez. Bu nedenle beni görmek isteyen herkesi geri çevirmeni istiyorum, Mary. Bugün Kraliçe Viktorya bile gelse onu göremeyeceğim.” Ve Bayan Bhaer, tüm evrene meydan okurcasına peçeteyi fırlattı.
“Umarım günün iyi geçer, sevgilim.” diye cevap verdi kocası, kendisinin de çok miktarda yazışmaları olduğundan o da çok faal zamanlar geçiriyordu. “Üniversitede Profesör Plock ile yemek yiyeceğim. Bugün bir ara bize ziyarete gelecek. Gençler de Parnas’ta öğle yemeklerini yiyebilirler, böylelikle sessiz sakin bir gün geçirirsin.” Ve veda busesiyle Jo’nun alnında oluşan endişe dolu çizgilerini gidererek, her iki cebi kitaplarla dolu, bir elinde eski bir şemsiye ve diğer elinde jeoloji dersi için bir torba dolusu taşla o muhteşem adam, uygun adımlarla yürüyüp gitti.
“Edebiyatla ilgilenen bütün kadınların böyle düşünceli, melek gibi kocaları olsaydı hem daha uzun yaşarlardı hem de daha çok eser üretirlerdi. Belki dünya için bu nimet sayılmaz çünkü günümüzde birçok kadın yazarlık yapıyor.” diyerek Bayan Jo tüylü toz alıcısını kocasına doğru salladı, eşi de şemsiyesini gösterişli bir şekilde sallayarak karşılığını verdi caddeye doğru ilerlerken.
Aynı sıralarda Rob da okula gitmek üzere yola çıktı. Kitaplarıyla, çantasıyla, geniş omuzlarıyla ve istikrarlı havasıyla o kadar babasına benziyordu ki annesi içeri girmek üzere dönerken bir yandan kahkaha atıyor, bir yandan da çok içten bir şekilde kendi kendine mırıldanıyordu. “Tanrı benim her iki profesörümü korusun, onlardan daha iyi insanlar yaşamamıştır bu topraklarda!”
Emil çoktan şehirde demirleyen gemisine gitmişti ama Ted, istediği adresi çalmak