“Her şey yolunda. Franz’ı yerine yerleştirmek için gittiğimde Madchen’i gördüm. Bir zamanlar çocuktu ama artık çok sevimli ve yakışıklı bir delikanlıya dönüşmüş. Sanırım Blumenthal ondan memnun. Eminim çocuk oralarda mutlu olacak. Alman olduğu için belki Vaterland’dan uzak olmaktan çok memnun olmayabilir ama bu nedenle eski ile yeni arasındaki bağımız o olacak. Bu da benim hoşuma gitti doğrusu.” diye açıkladı.
“Ya Emil’e ne dersin? O da bir sonraki seferde üçüncü kaptan olacak. Bu çok iyi değil mi? Senin iki oğlunun başarılı olmalarına memnunum. Hem onlar için hem de anneleri için çok büyük fedakârlıklarda bulundun. Sen bunu hafife alıyorsun tatlım ama yaptıklarını asla unutmayacağım.” dedi Jo. Sanki genç bir kız gibi duygu yüklü bir hâlde elini onun eline koymuş ve Fritz de onunla flört etmek için fırsatı kolluyormuş gibiydiler.
Fritz de o şen kahkahasını atarak eşinin yelpazesinin arkasından fısıldadı: “Benim zavallı oğullarım için Amerika’ya gelmeseydim asla Jo ile tanışma fırsatını yakalayamazdım. Zor günler artık geride kaldı. Kaybettiğim her şey için Tanrı’ya şükrediyorum çünkü artık hayatımın en kutsalına sahip oldum.”
“Oynaşıyorsunuz! Oynaşıyorsunuz! Bunlar sezdirmeden birbirleriyle flört ediyorlar.” diye haykırdı Teddy, tam da o sırada yelpazenin üzerinden onlara bakıyordu. Annesi şaşkına dönmüş ama babası da eğlenceli bulmuştu, ne de olsa Profesör, karısının dünyanın en tatlı kadını olduğunu düşünüyor ve bundan da asla utanmıyordu. Rob hemen erkek kardeşini o pencerenin önünden kovdu ama ne var ki haylaz, hemen diğer pencereye koştu. O sırada Bayan Jo, yelpazesini kapatarak eğer o afacan oğulları onlara yaklaşırsa parmaklarına vurmaya hazır hâlde beklemeye başladı.
Bay Bhaer’in çay kaşığını tıngırdatarak işaretle çağırması üzerine Nat koşuşturarak kendisi için büyük fedakârlıklarda bulunan bu mükemmel adamın önünde sevgi ve saygı dolu bir yüz ifadesiyle durdu.
“Senin için mektupları hazırladım, oğlum. Leipsic’te bulunan eski dostlarıma vereceksin, onlar da sana yeni yaşantında yardım eli uzatacaklar. Onları tanıman sana iyi gelecektir çünkü gurbette ilk başlarda biraz kederli olabilirsin ve seni avutacak bir şeylere ihtiyacın olabilir, Nat.” dedi Profesör, onun eline birkaç mektup tutuşturarak.
“Teşekkür ederim, efendim. Evet, işime başlayana kadar biraz yalnızlık çekeceğimi düşünüyorum ama yine de müziğim ve hayata devam etme ümidimin beni biraz neşelendireceğini düşünüyorum.” diye cevapladı Nat, bütün arkadaşlarını geride bırakıp yeni arkadaşlıklar kuracağının hem özlemini çekiyor hem de korkuyordu.
Artık erkekliğe bir adım atmıştı, masmavi gözlerinden dürüstlüğü okunuyor ve dikkatle kestiği, değer verdiği bıyığına rağmen ağzı çelimsiz görünüyordu. Geniş alnı müziksever doğasını açıkça ifşa ediyordu. Nat alçak gönüllü, sevecen ve sorumluluk taşıyan biriydi, Bayan Jo’ya göre çok üstün başarılar elde etmese bile yine de tatminkâr bir düzeydeydi. Bayan Jo tabii ki onu seviyor ve ona güveniyordu, elinden gelenin en iyisini de yapacağını biliyordu ama mükemmel olması beklentisi içinde hiç değildi. Tabii şu an biraz zor gibi görünse de yabancı eğitimin ve öz güvenin teşvik etmesiyle onu daha iyi bir sanatçı ve daha iyi bir erkeğe dönüştürmesinin beklentisi içindeydi.
“Bütün eşyalarına işaret koydum. Daha doğrusu Daisy yaptı. Ve bütün kitapların bir arada toplandığında paketleme işine başlayabiliriz.” dedi Bayan Jo, dünyanın her tarafına gönderdiği oğullarının bavullarını hazırlamaya o kadar alışıktı ki Kuzey Kutbu’na bile gitseler onun için paketleme işi vız gelirdi.
Onun adını duyar duymaz Nat’in yüzü kızardı. Oldukça solgun olan yanaklarına güneşin batışının son pırıltıları mı yansıyordu yoksa? Onun gösterişsiz çorap ve mendillerine o sevimli kızın işlediği N ve B harflerini düşündükçe Nat’in kalbi mutlu mutlu çarpmaya başladı. Nat delicesine tapıyordu Daisy’ye ve hayatında el üstünde tuttuğu en büyük hayali, bir müzisyen olarak kendine toplumda bir yer edinmek ve bu melek gibi kızı eşi yapmaktı. İçinde yeşerttiği bu ümit Profesör’ün verdiği öğütlerden, Bayan Jo’nun ona gösterdiği ilgiden ya da Bay Laurie’nin cömert yardımlarından daha değerliydi. Daisy uğruna çalıştı, bekledi ve ümit etti. Daisy’nin onun için kuracağı o ufak yuvayı ve kendisinin de keman çalarak kazanacağı paraları eşinin önüne atarak, birlikte kuracakları mutlu geleceğin hayaliyle yüreklendi ve sabırla bunun olmasını beklemeye başladı.
Bayan Jo, onun Daisy’ye olan sevgisini biliyordu ama tam olarak da bu adamı yeğeni için uygun görmeyeceği gibi Nat’in ihtiyacı olan akıllıca idareyi ve sevgi dolu özeni ancak Daisy’nin sağlayabileceğini de biliyordu ama Daisy’ye sahip olmadan Nat’in fazla yumuşak başlı davranacağı ve bir amacı olmayacağı tehlikesi vardı. Böyle erkekler doğru rotayı saptayarak dünyada güvenle gidebileceği birilerine ihtiyaç duyarlar. Zavallı çocuğun aşkını düşününce Bayan Meg, kararlılıkla kaşlarını çattı ve bu dünyada en uygun erkeği bulana kadar sevgili kızını asla bir başkasına vermeye niyeti yoktu. Aslına bakarsanız çok iyi niyetli bir kadındı ama sakin ruhlu insanların olabileceği kadar da sertti, bu nedenle rahatlamak istediğinde her zaman tüm içtenliğiyle oğullarının ilgi alanlarını destekleyen Bayan Jo’ya sığınırdı. Adı geçen oğlanlar artık büyümeye başladıklarından birtakım yeni kaygılar boy göstermeye başladı ve kendi sürüsünde tomurcuklanmaya başlayan aşk meşk ilişkilerinde tasanın ama aynı zamanda eğlencenin de ortaya çıkacağını öngördü. Aslına bakarsanız Bayan Jo’nun en iyi müttefiki ve aynı zamanda akıl hocası Bayan Meg idi, ne de olsa gelişmekte olan bir genç kızken de şimdi de romantizme bayılırdı. Fakat bu durumda bağrına taş bastı ama asla yalvarışlara kulak asmadı. “Nat yeterince erkek gibi davranmıyor, asla da davranmayacak, kimse onun ailesini bilmiyor, bir müzisyenin hayatı da zor. Daisy fazlasıyla genç, aralarında en az beş altı yaş var ve bu yaş farkı, belki onlara zorluk çıkaracaktır. Bakalım Nat’in yokluğu kendisi için neler sağlayacak?..” Böylelikle konu kapandı, anneliğe özgü içgüdüleri uyandığında oldukça sert davranabiliyordu çünkü değerli çocukları için kendi üzerindeki son tüyü yolabilir, kanının son damlasını bile verebilirdi.
Nat’e baktı, Leipsic hakkında kocasıyla konuşurlarken Bayan Jo da tam olarak bunları düşünüyordu ve oğlu yola çıkmadan önce bu konu hakkında açık açık konuşmayı aklına koydu. Ne de olsa başkalarına güvenmeye alışık biriydi ve en başından beri hayatlarında karşılaşabilecekleri sorunlar ve onları günaha teşvik edecek şeyler hakkında son derece rahatça oğullarıyla konuşabilecek yapıda bir kadındı, zaman zaman onların tadını kaçırabiliyordu belki ama her daim, doğru anı bekleyip doğru sözlerle onlara tavsiyeler verirdi.
Bu, ebeveynlerin ilk görevidir ve çocuklarına karşı zayıflık göstermeyip her zaman onları dikkatle izlemeli ve gerektiğinde uyarmalıdır. Evin güvenli limanından ayrıldıklarında onlara yön verecek ve rotalarından sapmayacak olan bilgileri ve kendi kendilerini kontrol etme yeteneklerini sağlamak çok önemlidir.
Bay March etrafında birkaç genç erkek ve kadınla içeri girdiğinde Teddy saygısızca “Plato ve müritleri yaklaşmaktadır.” dedi. Aslına bakarsanız, bu yaşlı bilge adam, bütün dünyada çok seviliyor ve gençlerden oluşan topluluğuna mükemmel vaizler veriyordu. Hepsi hayatları boyunca hem kalplerine hem ruhlarına hitap edecek yardımları için ona müteşekkir kalırdı.
Bess onu görür görmez yanına gitti. Marmee öldüğünden beri büyükbabasına özel bir ilgi göstermeyi görev edinmişti. Bakımını büyük bir istekle üstlenmişti ve onun rahat koltuğunu sürükleyerek