Jo'nun Oğulları. Луиза Мэй Олкотт. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Луиза Мэй Олкотт
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-69-3
Скачать книгу
olan her şey, biz kadınları her zaman cezbetmiştir. Sakın cesaretin kırılmasın, bir gün demirleyecek bir liman bulacaksın. Sonra bir de bakmışsın, daha kısa yolculuklara çıkıyorsun ve evine daha çok yük götürüyorsun!..”

      “Bir gün sana Kızılderili bir kadını eş diye getirsem ne dersin?” diye sordu Dan. Odanın köşesinde bembeyaz parlayan ve çok hoş bir görüntüye sahip olan mermerden yapılmış Galatea’nın büstüne bakarken gözlerinde haylazlığın pırıltıları okunuyordu.

      “Eğer iyi biriyse onu tüm kalbimle kabullenirdim. Öyle bir olasılık mı var?” Ve Bayan Jo, edebiyatla ilgilenen kadınların bile aşk meselelerinin meraklarını uyandırdığını gösterircesine ona dikkatle baktı.

      “Şu an öyle bir şey yok, teşekkür ederim ama ben almayayım. Ted’in hep dediği gibi şu an ‘fink atmakla’ meşgulüm. Sahi, bizim oğlan neler yapıyor?” diye sordu Dan. Yeterince duygusal konular konuşmaktan usanmıştı ve büyük bir maharetle sohbetlerini başka yöne çevirmişti.

      Bundan sonra Bayan Jo, makineli tüfek gibi konuşmaya başladı ve oğulları aniden içeri girip de iki sevgi dolu genç birer ayı gibi Dan’in üstüne atlayana kadar çocuklarının becerilerini ve erdemlerini ayrıntısıyla anlatmaya başladı. Sevinçli duygularını dışa vurmak istercesine Dan ile arkadaşça bir güreş müsabakasına tutuştular ve doğal olarak her ikisi de yenilgiye uğratıldı, ne de olsa bizim avcı, onların çaresine bakmakta gecikmedi. Bu olayın üzerine Profesör eve geldi ve çakıldaklar gibi susmak bilmediler. Mary’nin bile neşesi yerine geldi ve aşçı da olağanüstü bir akşam yemeği hazırlamak için kolları sıvadı, sezgisel olarak kehanette bulunup bu misafirin nezaketle karşılanması gerektiğini anlayarak.

      Çaydan sonra sohbet ederlerken Dan, upuzun odalarda bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Temiz hava almak için ara sıra koridora çıkıp geziniyordu, sanki bu medeni insanlara göre onun ciğerlerinin daha çok havaya ihtiyacı varmış gibi. Yaptığı bu kısa turların birinde kapı boşluğunun karanlığında beyaz bir figürün durduğunu gördü ve ona bakmak için duraksadı. O sırada Bess de duraksadı, eski arkadaşını tanıyamamıştı. Orada öylece durarak ne kadar hoş bir manzara yarattığının farkında bile değildi. Uzun boyluydu, hatları ince ve zarifti, o hafif kasvetli yaz gecesine ters düşecek şekilde altın sarısı saçları kafasının etrafını hâle gibi çevrelemiş, koridorda esen serin rüzgâr sayesinde üzerine giydiği beyaz şalın uçları birer kanatmış gibi bir görüntü veriyordu.

      “Sen misin, Dan?” diye sordu Bess. Zarif bir gülümsemeyle yanına gitmiş, elini uzatmıştı.

      “Öyle görünüyor ama ben seni hiç tanıyamadım, prenses. Senin bir hayalet olduğunu düşündüm.” diye cevap verdi Dan, ona tatlı tatlı merakla tepeden bakıyor ve hayrete kapıldığını yüz ifadesinde gizleyemiyordu.

      “Ben çok büyüdüm ama sen bu iki yılda bayağı değişmişsin.” Ve Bess, önünde duran resmedilmeye değer görüntüye, genç kızlara özgü bir memnuniyetle ona doğru baktı. Bess’in etrafında duran iyi giyimli insanlar, bu görüntünün çoktan tezatlık oluşturduğuna karar vermişti bile.

      Kimse ağzını açamadan Josie aceleyle içeri koştu ve genç kızlığa adım attığı için yeni elde ettiği ağırbaşlılığa kayıtsız kalarak Dan’in onu yukarı kaldırıp bir çocukmuş gibi kendisine bir öpücük vermesine izin verdi. Onu yere koyar koymaz Dan, onun çok değiştiğini fark etti ve yapmacık bir tavırla dehşete düşmüş gibi yapıp feryat etti.

      “Selam! Ah, sen de çok büyümüşsün! Oyun oynayabileceğim bir çocuk olmayınca ben ne yapacağım? Ted’e bir bakın, fasulye sırığı gibi büyümüş, Bess de genç bir kadına dönüşmüş ve sen bile geleceği parlak kuzum, çocuk bezini bir kenara fırlatıp büyüklük taslıyorsun.”

      Kızlar kahkaha atıyordu. Josie, bu uzun boylu adama bakarken yüzü kızardı, ne de olsa harekete geçmeden önce iyice düşünmemişti. Bu iki genç kuzen, çok hoş bir zıtlık oluşturuyorlardı. Biri leylak kadar açık tenli, diğeri de yaban gülüne benziyordu. Ve Dan, her ikisini incelerken kafasını memnuniyetle salladı; gezileri boyunca birçok çekici kadın görmüştü ve bu eski arkadaşlarının hoş bir şekilde serpildiklerini görmek onu mutlu etmişti.

      “Haydi bakalım! Dan’i tekelinizde tutup durmayın!” diye seslendi Bayan Jo. “Onu geri getirin ve gözünüzü dört açın! Yoksa onu doğru dürüst görmeden yine buralardan bir iki yıllığına sıvışıp kaçabilir.”

      Bayan Jo ile aynı fikirde olanlar tarafından Dan esir alınarak oturma odasına geri götürüldüğünde, diğer oğlanlara göre daha çok gelişme gösterdiği ve erkekliğe daha erken adım attığı için Josie tarafından azar işitti.

      “Emil senden daha büyük ama yine de çocuk gibi davranıyor ve eskiden olduğu gibi hâlâ hoplayıp zıplıyor, denizci şarkıları söylüyor. Sen otuz yaşında gibi görünüyorsun. Bir piyeste, bir Orta Çağ köylüsü gibi kocaman ve kapkara duruyorsun. Ah, harika bir fikrim var! Pompei’nin Son Günleri14 romanındaki Arbaces15 için biçilmiş kaftansın. Biz bu oyunu sahnelemek istiyoruz. Aslan olacak, gladyatörler olacak hatta yanardağın patlaması bile olacak. Tom ve Ted üzerimize küller yağdıracak ve variller dolusu taşı da yuvarlayacaklar. Bir tane Mısırlı rolü için koyu tenli bir adam arıyorduk. Sen de kırmızı ve beyaz şalların arasında harika durursun, öyle değil mi, Jo teyze?”

      Böylesine kelime yağmuruna tutulan Dan, dayanamayıp elleriyle kulaklarını kapadı ve Bayan Bhaer o coşku dolu yeğenine cevap veremeden Laurenceler, Meg ve ailesi, kısa bir süre sonra da Tom ve Nan eve doluştular. Hepsi Dan’in maceralarını dinlemek için oturdular. Kısa ama etkileyici bir anlatımla herkesi büyüledi, etrafını çevreleyen kişilerin ilgi, merak, neşe ve gerilim dolu değişken yüz ifadelerinde bu açıkça görünüyordu. Orada bulunan oğlanlar bir an önce Kaliforniya’ya gidip sıfırdan zengin olma hayaline kapıldılar; kızlar ise gezileri sırasında onlar için satın aldığı ilginç ve güzel hediyeleri almak için sabırsızlıkla sıralarını beklediler; o arada da evin büyükleri deli dolu oğlanın enerjisi ve iyi huyları karşısında tüm samimiyetleriyle keyiflendiler.

      “Tabii geri dönüp şansını tekrar denemek isteyebilirsin ve umarım ki her şey gönlünce olur. Ama borsa oyunları çok tehlikelidir ve kazandığın her şeyi bir anda kaybedebilirsin.” dedi Bay Laurie. Orada bulunan oğlanlar kadar heyecan verici maceraları dinlemenin tadını çıkarmıştı ve tıpkı odadaki diğer çocuklar gibi o da Dan ile o tür bir hayatı yaşamayı çok isterdi.

      “Doğrusunu isterseniz biraz usandım, en azından bir süreliğine ara vereceğim, kumara çok benziyor. Tek ilgimi çeken yanı, bana verdiği heyecan ve bu da benim için pek de iyi bir şey değil. Batıya gidip çiftçilikle uğraşmayı arzuluyorum. Geniş kapsamlı düşününce bu harika bir fikir, uzun süre aylak aylak gezdikten sonra düzenli bir işimin olmasının oldukça iyi bir şey olacağını düşünüyorum. Orada bir başlangıç yapabilirim, siz de bana ailenin yüz karası koyunlarını yollarsınız, ben de onları üremeleri için yetiştiririm. Avustralya’da koyun yetiştiriciliği ile uğraştım ve kara koyunlar hakkında biraz bilgim var aslında.”

      Sözlerini bitirirken Dan’in yüz ifadesindeki durgunluk patlattığı bir kahkaha ile yok oldu, onu çok iyi tanıyanlar San Francisco’da çok büyük bir ders aldığını ve tekrar öyle bir yola sapmayacağını anladı.

      “Bu mükemmel bir fikir, Dan!” diye haykırdı Bayan Jo, onun bir yere yerleşip başkalarına yardım etme isteğiyle yanıp tutuştuğunu görünce büyük ümitler beslemeye başladı. “Artık nerede olduğunu bileceğiz ve dünyanın yarısını arşınlamaksızın gelip


<p>14</p>

Pompei’nin Son Günleri 1834 yılında Edward Bulwer-Lytton tarafından yazılmış bir romandır. Roman, Pompei’nin son günlerinde, Bulwer-Lytton’ın Milano’da gördüğü Rus ressam Karl Briullov tarafından resmedildi. MS 79’da Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla Pompei şehrinin felaket yıkımıyla sonuçlanır. (ç.n.)

<p>15</p>

Arbaces; Pompei’nin Son Günleri’nde düşman, entrikalar çeviren, sihirbaz bir Mısırlıdır. (ç.n.)