Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-56-3
Скачать книгу
cümlesi oturdular. Fakat zanneder misiniz ki bu muamele Catherine’i memnun edebildi? Heyhat! Catherine ahmak bir kız değildi. Kendisi için bulabileceğiniz bir kusur olabilirse o da son derecede hırçınlığı, kibri, azameti olabilir. Yoksa bu özür meselesinde dahi Nasuh’un galebe etmiş olduğunu gördüğünden içini yer bitirirdi. Şu kadar var ki hariçte hiss-i derunundan renk verir ise pek gülünç olacağını anladığı cihetle dereden tepeden sözler ile idare etmeye lüzum görmüştü.

      Bu zaruri konuşmada Catherine’in gösterdiği yapmacık ve riyakârane nezaketi bililtizam31 ciddiye alan Cartrisse, gayet şen ve mütebessim bir tavırla ve şaka yollu Catherine’e dedi ki:

      Cartrisse: “Bir dakika sonra böyle tatlı tatlı konuşacağın bir zat hakkında bir dakika evvelki şiddetini şimdi düşünebiliyor musun?”

      Nasuh: (Catherine’e söz bırakmayarak) “Gerçekten her kusur bende oldu Madame Cartrisse! Fakat demincek Catherine cenaplarına arz ettiğim gibi bu kusurum dahi diğer taraftan büyük bir nimet olmak üzere arz-ı didar etti.”32

      Cartrisse: “Ne kusur ettinizdi?”

      Nasuh: “Ettiğim kusur, yalancılığı ve ikiyüzlülüğü kabul etmemek oldu.”

      Catherine: (mahcubane) “Acayip! Buna kusur mu derler?”

      Nasuh: “Kusur olmasaydı, aleyhime sizi o kadar kızgın eder miydi? Daha üç günlük bir şey olduğu için hatırınızdan çıkmamıştır ki efendim ilk görüşmeye beni siz davet ettiniz. O davete icabette mazur idim. Bu sabah ise tesadüf olarak görüştük. Malumdur ki tesadüfün önüne kimse duvar çekemez. Ben bunda dahi mazur idim. Ama siz pek güzel bir kadın olduğunuz hâlde ben pek çirkin bir adam olduğumu, siz zengin olduğunuz hâlde ben fakir bulunduğumu, siz yüksek fikir erbabından olup mavera-yı tabiattan33 dem vurduğunuz hâlde, ben tabiattan ayrılmadığımı görerek ve özellikle de karakterim bir güzel kadını, serveti ve mavera-yı tabiatı sevmemekte bulunduğunu dahi gözümün önüne koyarak sizinle yalnız bir iki defa görüşecek olduğumu anlamalıydım da ona göre hareket etmeliydim. Yani her ne söyler iseniz tam hakikatin ta kendisi olduğunu tasdik etmeli ve…”

      Catherine: “Pek tuhaf söylüyorsunuz Nasuh Efendi! Hiçbir fikriniz kimsenin fikrine uymuyor!”

      Nasuh: “Niçin efendim?”

      Catherine: “Hakkımda ettiğiniz müdahanelere34 itibar etmeyerek…”

      Nasuh: (Catherine’in lafını keserek) “Yok ama bendenize müdahin35 sıfatını vermemenizi rica ederim. Sizin için hükmettiğim inkâr olunur şey değildir. İnkâr eder isem o zaman müdahin değil belki yalancı olmuş olurum.”

      Catherine: “Orası lazım değil dedim. Bundan kat-ı nazar fakat bir güzel kadını, serveti filanı sevmemeniz?..”

      Nasuh: “Başınızı ağrıtmaktan korkmamış olsam fikrimi izah ederdim.”

      Catherine: “Estağfurullah! Bilakis lütfetmiş olurdunuz.”

      Cartrisse: “Bu gibi yerlerde fikirler izahsız bırakılmamalıdır.”

      Aldığı müsaade üzerine Nasuh bir kadın için güzellik denilen şeyin asla ehemmiyeti olmayıp asıl gerekli olan şeyin, kadının yüz güzelliği ile değil belki kemal bir terbiye ve nezaket ile gönülleri avlaması olduğunu ve çünkü güzellik daima tehlikede olup mesela bir çıban, elmas gibi bir kadının yüzünü berbat edebileceğini ve güzel ahlak ise hiçbir vakitte yok olmayıp güzellik gibi, ihtiyarlıkla fena bulmak şöyle dursun hatta o zaman olgunluk derecesine varmış olacağını ve servet bahsine gelince, dünyada servet denilen şey, bazı düşünürlerin hükümleri gibi kudret cihetiyle emsaline üstün olmak ise buna nail olmanın ihtimali olmadığını, çünkü hâlihazırdaki emsale üstünlük hasıl olduktan sonra varılacak derecede dahi üstün gelinmesi lazım gelen birçok yeni emsal zuhur edeceğini ve âlemde servet cihetiyle tek olmak ise imkânsız derecesinde güç bir şey olduğunu ve servetten maksat rahat ve huzurlu bir hayat geçirmek ise o hâlde kanaatin servetten ziyade insanı zengin edebileceğini o kadar güzel ve tatlı misaller ile muhakeme etti ki bu muhakemeden, Catherine hırçınlığı sebebiyle ne kadar bizar oldu ise Cartrisse ağırbaşlılığı ve gerçekten filozofluğu münasebetiyle o nispette memnun ve mütelezziz olup “Monsieur Nasuh! Hani şu anlaştığımız zafer hediyesi yok mu? Alınmak vakti geldi zannederim. Zira bu fetanet önünde dağlar dayanamaz.” demişti.

      Cartrisse’in bu sözü ihtimal ki Catherine’i daha ziyade muzdarip edebilirdi. Ancak Nasuh sözü getirip getirip de “Bununla beraber bir kadın sizin gibi güzel olur da güzelliğini kendi terbiyesine üstün tutmaz ve zengin olur da servetini kanaatinden büyük bilmez ise artık sevmeye değil, tapmaya layık ondan başka kadın olamayacağına hükmedilmelidir. Ancak ne yazık ki öyle bir devlet dahi hiçbir vakitte benim gibi bir pespayenin başına konamaz. İşte efendim bu mülahazayı daha evvelden etmeliydim de sizinle ancak bir ve nihayet tesadüfi olarak iki defacık görüşme şerefine nail olabileceğimi göz önüne alarak ona göre idare-i lisan etmeliydim. Ben ise içi dışı bir olan insanlar gibi tam bir saflık ve serbesti ile bahse giriştim ki bu kusur, pek büyük bir kusurdur.” hükmü üzerinde karar verince; Catherine derin hissiyatınca büyük bir inkılap görerek her hâlde, yani velev ki zaruri olsun, bir “Estağfurullah!” arz etmekten geri duramadı.

      On Dördüncü Bölüm

      Nasuh, Catherine’in şu pişmanlığını da serrişte36 ittihazıyla çekip uzattı. Onun üzerine de bin güzel şey söyledi. Zaten bugün Nasuh neyi serrişte etmezdi ki? Yalnız Catherine’e varlık göstermek için değil; âdeta fikrine zımnen itirazlar ederek, kendisinin noksanını yüzüne vurup, bu kadar noksanla bu derece kibir, azamet ve inat bir yere sığamayacağını da anlatmak dahi cümle-i amaldendi.

      Ne ise ta akşam yemeği vaktine kadar bunların konuşmaları devam edip Catherine çok üzüldü, sıkıldıysa da Nasuh’tan gözünün yıldığına Nasuh’un bile şüphesi kalmadı. Bir aralık Catherine, o akşam yemeğini birinci mevkide birlikte yemeyi teklif etmişti. İkinci mevki yolcuları bu iltifata teşekkürle beraber af bile dileyerek tam yemek vakti kalktılar ve kendi salonlarına geldiler.

      Yolda Cartrisse “Vay genç Nasuh vay! Akl-ü hikmet kadri bilen bir kimseyi kendine hayran bırakmak senin için hiçbir şey değildir.” demişti. Nasuh bu lafta dahi Cartrisse’in kendisine senli benli söz söylemesini vesile edinerek “Vay benim akl-ü hikmet kadrini bilir(!..) kâmil Madame Cartrisse’im! Artık benim ile senli benli söyleyecek kadar hususiyetinize nail oldum mu?” demiş ve Cartrisse’in hikmet kadrini bilenlerin kendisine hayran olacağını hükmetmesi üzerine bu kadirşinaslığı Cartrisse’i affetmesi zımnen bir muhabbet ilanı yerine geçtiğini kadına anlatmış ise de bu vakte kadar dahi salona inmiş bulunduklarından Cartrisse tarafından ne muvafık ne de muarız bir cevap almaya vakit kalmamıştı.

      O gece yemekten sonra Gardiyanski ve hatta Herr Kaliksberg dahi Cartrisse’in sohbet meclisinde bulundukları cihetle hususi durumlara dair söz söyleyemeyeceklerini Nasuh gördüğünden ve Aktris Mademoiselle Gabrielle’i dahi tenhaca bulduğundan biraz vakti de onunla geçirmek için yanına gitti ve İstanbul’da peyda eyledikleri görüşme üzerine birçok sözler açarak ve biraz sonra Sena ile Yorgidis dahi gelerek söz kızışıp pek güzel gülündü, eğlenildi.

      Dikkat ettiğiniz var mıdır ki ağırbaşlı, kâmil adamlar ne mevki ve vaziyette bulunsalar muamelesini kendilerine yakıştırırlar? Buna eğer henüz dikkat etmemiş iseniz bu dikkati size tavsiye ederiz. Hem bu bir hakikattir ki sebepleri dahi meçhul değildir.


<p>31</p>

Bililtizam: Bile bile. Bir şeyi doğru ve lüzumlu görüp taraftar olmakla. (e.n.)

<p>32</p>

Arz-ı didar etmek: Güzelliğini göstermek, yüzünü göstermek, görünmek. (e.n.)

<p>33</p>

Mavera-yı tabiat: Metafizik, içyüz. (e.n.)

<p>34</p>

Müdahane: Başka bir kişiye yaltaklanarak hoş görünme çabası, dalkavukluk. (e.n.)

<p>35</p>

Müdahin: Birisini yalandan yüzüne karşı metheden, yüzüne gülen. (e.n.)

<p>36</p>

Serrişte: Vesile, başa kakma. (e.n.)