Biz yalnız şunu söyleyelim ki nasılsa ilk görüşmede Catherine ile Nasuh’un yıldızları barışmamış olduğundan Cartrisse davasında ne kadar sebat etmiş ise kadını ikna etmeye bir türlü muvaffak olamamıştı.
Catherine ile Nasuh’un yıldızları barışmamış olduğunun sebebini meçhul gibi gösterdik. Acaba zihnimizi biraz yoracak olsak bunun sebebini bulup çıkaramaz mıyız?
Bize kalır ise bu konuda o kadar kafa yormaya dahi lüzum görülmez. Vakıa Catherine ikiyüzlülükten hoşlanmaz, yılışık adamları sevmez kâmil bir kadın olmak üzere görülmüş idiyse de insan ne kadar kâmil olur ise olsun özellikle kadın olduğu için kendi fikir ve mütalaasına itiraz eden ve itirazında da hak kazanan adamı iyi bir göz ile göremez. Bu sebepten ötürü ki iki akıllı, iki sanatkâr, iki güzel vesair bu takımda ikiler asla ittifak edemezler. Dost olamazlar. Daima bir akıllı hikmetfüruşluk etmek için bir ahmağı arar. Bunun gibi her nevi dahi kendisini göstermek için enva-ı şaire efradına müracaat eder. Ama bir akıllı görseniz ki daima ukala ile görüşmeyi tercih ediyor, onu fevkalade bir adam olmak üzere telakki edebilirsiniz.
Hasılı Nasuh, Catherine ile olan sohbetinde biraz daha aşağıdan davranmış, yani hem kendi zekâsının keskinliğini gösterip hem de galibiyet gururuyla mağrur ve mütelezziz olması için genç kadına meydan vermiş olsaydı, kendisini ziyadesiyle sevdirebileceği beklenirdi demek isteriz
Catherine’in, Nasuh’u telakki keyfiyetini gördüğünüz gibi Nasuh’un dahi kadını ne suretle telakki etmiş olduğunu görmeye merakınız var ise belki akşam yemeğinde, sofrada buna dair bir söz açılır diye hemen ikinci mevkiye geçmeyiniz. Akşam yemeğinden sonra şu kıç üzerinde bir kenara oturmuş ve baş başa vererek konuşmakta bulunmuş olan bir kadın ile bir de erkeği gördünüz mü? İşte onlar Nasuh ile Cartrisse’dir ki merakınızı halletmek isterseniz hemen yanlarına yanaşıp sözüne kulak veriniz.
On Birinci Bölüm
Bu hâlde Nasuh ile Cartrisse’e kulak verenlerin işitecekleri sözler şunlardan ibaretti:
Cartrisse: “Catherine’i nasıl buldunuz Monsieur Nasuh?”
Nasuh: “Pek güzel!”
Cartrisse: “Bunu bundan önce dahi itiraf ettiniz. Maksadım yine güzelliği hakkındaki fikrinizi anlamak değildir. Zekâsını, fikrini, filanı…”
Nasuh: “Pek zeki.”
Cartrisse: “Yalnız bu kadar mı?”
Nasuh: “Pek zeki olanlarda sair ne gibi hâller bulunur ise cümlesini Catherine’de mevcut gördüm.”
Cartrisse: “Ama öyle dolambaçlı söz istemem. Fikrinizi izah etmelisiniz. Pek zeki olan adamlarda sair ne gibi hâller olabilir?”
Nasuh: “Her şeyde itidal lazım olduğu gibi madame zekâda dahi itidal fazlasıyla lazımdır. Eğer lüzumundan fazla olur ise bir kere insanı inatçı eder. Çünkü zeki olan, zekâsının kuvvetine güvenmekle herkese ilanıharpten geri durmaz. İkinci olarak zekânın ifradı insanı cahil bırakır. Çünkü zeki olan, bir ilme başlar başlamaz zihnini o ilmin gayesine kadar göründürdükten başka tatbikatına dahi yeltenip hâlbuki o ilmin âlimi olmadan, faydalı neticesini husule getirmek mümkün olamayacağından o dahi aciz kalınca ‘Adam sen de! Bunun bir faydası olacak mı? Ben aklımla onun daha iyi bir kolay yolunu bulabilirim.’ der. Üçüncüsü, lüzumundan fazla zeki olan bir adamın zihni bu âlemde sükûnet ve huzur bulamaz. Zira bir kere saadetin hangi derecesi kendisine teveccüh edecek olsa o dereceyi kendi zekâsının derecesinin lazım gelen mükâfatını bulamaz. Ondan sonra elindeki saadet sebeplerini dahi her gün bir suretle istimale karar verip her verdiği kararın dahi neticesini görmeden sair suretlere müracaat ederek daima mahrumiyet yüzünden başka bir şey göremez.”
Cartrisse: “Öyle ise Catherine hakkında fikriniz pek iyi değildir demek.”
Nasuh: “Siz bana fikrimi izah etmemi emrettiniz. Ben de izah ettim. Böyle iken Catherine hakkındaki fikrim pek de fena değildir. Eğer Catherine bu filozofluğu hiç olmaz ise otuz yaşından sonra ele almış olsaydı yaraşırdı. Ancak henüz pek körpe iken ona çalışmak istiyor, bu tabiata uygun değildir. Bildiği şeyi bilir. Bilmediğini de bilirim zanneder. Binaenaleyh tecrübesini, kuvvetli bir mücerrib23 gibi arz eder. Hiç tecrübe etmemiş olduğu şeyleri dahi kırk yıldan beri tecrübe etmişçesine fikrine katıp hatta inat bile eder.”
Cartrisse: “Ya!.. Böyle ha?”
Nasuh: “Yok ama bana darılmanızı istemem. Eğer benim yüze gülen bir zendost24 olmamı arzu eder iseniz size Catherine’in güzel vasıflarını anlatmaya başlayayım.”
Cartrisse: “Ey böyle zeki yaramazları, akıllı çılgınları yola getirmenin ihtimali yok mudur?”
Nasuh: “Vardır ama güç ve tehlikelidir. Güç ve tehlikeli olması, bizimle bütün bütün görüşmeyi kesmenin lazım geleceği korkusundan ibarettir. Yoksa asla nezaket göstermeyip de fikrinde olan yanlışlık daima yüzüne vurulur ise her hatasına vâkıf oldukça fikrini düzeltmeye zekâsı gereği muktedir olacağından pek çabuk yola gelebilir. O zaman ise her söylediği hakikatin ta kendisi olacağında ayak diremeye gerek kalmaz ki inatçı olsun. Cehli kalmaz ki tahsile ihtiyacı baki kalsın.”
Cartrisse: “Yola gelir vesselam! Öyle mi?”
Nasuh: “Evet.”
Cartrisse: “Öyle ise o hâlde fikrine bir itidal gelerek dünyasından lezzet almaya da başlar ha?”
Nasuh: “Evet. (tebessümle) Şimdiki hâlde dünyaca hiçbir zevk ve lezzet bulamayan hanım o zaman âlemin lezzetine doyamamaya başlar.”
Nasuh’un işbu son sözünden sonra Madame yahut Mademoiselle Cartrisse’e garip bir dalgınlık geldi. Nasuh dahi Cartrisse’in sükûtunu bozmamayı lüzumlu gördü. Ama öyle bir dalgınlık ki güya bir savaşı ilan etmek veya bir barışı akdetmek için imza koyacak olan en muktedir diplomatmış da memleketinin menfaatlerini aramak yolunda düşüne düşüne kendisini kaybedip gitmiş gibi.
Bu aralık ikinci kamara yolcularından birkaçı daha yukarıya geldi. Ezcümle Mister James ile Autrans dahi gelip batı cihetinde ve ufka yakın bir yükseklikte birbiri üzerine yığılmış ve uzaktan dağ gibi görünmekte bulunmuş olan bulutları, Messina Boğazı’nı teşkil eden Sicilya Dağları’dır diye hükmederek derhâl kara kalem ile resmi alınmaya başlamıştı ki bunun altına dahi “Şu kadar mesafeden Messina Boğazı’nın tayini. Meşhur İngiliz ressamı Mister James” ibaresi yazılacağı malumdur. Hâlbuki bunlar olsa olsa Messina Boğazı’nı o gece sabaha karşı geçeceklerdi.
O gece hava biraz müsaadelice olduğundan birinci kamaradaki İngiliz lordları dahi kıç üzerine çıktılar. Zekâ ile Madame de Trouville bile çıkmış ve karşıda görünen şeyler dağ olmayıp bulut oldukları cümlesi tarafından James’e ispat edilmeye başlanmış idiyse bunların Sicilya Dağları olduğuna bir kere inanmış olan deli İngiliz’i fikrinden caydırmaya imkân bulunamamıştı.
Bu kadar gürültü patırtı Cartrisse’i bîdar25 edememiş ise hayret eder misiniz?
Madame Cartrisse, olduğu yerde dünyasını değiştirmiş gibi hareketsiz bir hâldeydi. Ta üzerinden bir saate yakın zaman geçtikten sonra başını kaldırıp dedi ki:
Cartrisse: “Catherine’i dünya lezzetinden faydalandırmak mümkündür ha? Monsieur Nasuh!”
Bu suale Nasuh