Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-56-3
Скачать книгу
mi? İşte bunu düşünürsen kifayet eder.”

      Gardiyanski: “O bize mahsus bir kaide midir?”

      Nasuh: “Kalemini meç gibi kullananlarla, meçini kalem gibi kullananlara mahsus bir kaidedir. Bunca edibin bahsettikleri kılıç ve kalem dahi işte bu yolda kullanılan aletlerdir ki bunların ikisini de sizde var görmekle iftihar ederim.”

      Gardiyanski: “İyi ya a canım! Yukarıya çıkalım da iki çift söz söyleyelim. Akşam da söyleşmedik.”

      Nasuh: “Bana yarım saatçik müsaade vermenizi rica ederim.”

      Gardiyanski: “Öyle ise şimdilik bir yarım adiyö!”

      Nasuh: “Bonjur Monsieur Gardiyanski!”

      Nasuh’un Gardiyanski ile beraber yukarıya dönmek istememesine bakılır ise aşağıda görülecek bir mühim işi olduğu zannolunur. Hâlbuki bu zan büsbütün boştur. Nasuh âdeta yatağı içine şöyle uzanıp da akşam kenarını kırarak bırakmış olduğu sayfada bitirilememiş kalan bir bahsi okumaktan başka hiçbir iş için aşağıya inmemişti. Vakıa maksadı veçhile uzandı, yattı. Ancak bir gemide Mister James gibi bir deli İngiliz bulunur ise her dakikada bin komedyaya tesadüf eden yolcuların gülmekten kırılması, böyle okuma gibi sükûnet-i fikre muhtaç olan işleri tamamlamaya müsaade mi eder? Bu kere oynadığı komedya ise âlemde hemen Mister James ile yine onun gibi bir İngiliz’den başka kimsenin oynayamayacağı komedyalardandır.

      Şöyle ki:

      Hani ya şu sağdan soldan beşer tane kabine kapılarını geçtikten sonra iki tane dahi altıncı kapılar yok mu idi? Hani ya bunların hususiyetleri umuma ait olduğunu mahallinde zikretmiştik. İşte bizim Mister James sabahleyin bunlardan birisinin hususiyetine malik olmuş iken güya içeride beliren bir böcek kendisini korkutmuş gibi aceleyle dışarıya fırladı ve zaten yataktan çıktığı hâliyle şallak mallak bir surette bulunması az imiş, bir de gömleğini ve donunu bir eliyle buruşturup kavrayarak ve diğer elini dahi elbisenin katmerleri altından göstererek olanca avazıyla “Monsieur Autrans! Mister Autrans! Bir fikir daha geldi hem de şimdi geldi!..” diye salon içine kadar koşup geldi.

      Autrans ise henüz giyinmekte olduğundan deli İngiliz’i bu hâlde görünce kahkahasını bir türlü yenememekle beraber, henüz yeni gelen fikrin neden ibaret olduğunu sordu ve filozof İngiliz’den şu cevabı aldı:

      Payitahtın devlet-i aliyesinde!.. Şey! Devlet-i aliyenin payitahtında diyecektim! Tasvir ve çizilmeye şayan bir şey daha vardır. Hani ya şu Galata Köprüsü’nü geçip de İstanbul tarafına geçince bir büyük cami yok mu? Hani ya o caminin yanında alafrangaca ismini söylemek gayet ayıp olan sıra yerler yok mu? Ben orada birçok herif gördüm ki işte aynen benim bu hâlde duruşum gibi durup gizli bir iş ile meşgul olurlardı. Yanımdaki tercümana sordum. Bunun bir temizlik olduğunu haber verdi. Ama garip temizlik değil mi? Senin şöylece dahi bir resmini almak ve altına ‘Türklerin temizliği! Meşhur İngiliz ressamı Mister James tarafından resmolunmuştur.’ ibaresini yazmak fena olmayacak.”

      Vakıa filozof İngiliz, Türklerin bu temizliğinin gizli olduğunu haber verir idiyse de kendisi asla gizlemeye lüzum görmezdi. İngiliz’in telaşı ve gürültüsü üzerine henüz yatağından çıkmamış olan Yorgidis dahi perdesinden başını çıkarıp çatlayıncaya kadar gülerdi. Nasuh Efendi dahi İngiliz’in bu cinneti üzerine artık sabır ve tahammülü tüketerek mukabeleye başladı ise de herife meram anlatmak pek güç oldu. Bakınız ama ne kadar güç:

      Nasuh: “Canım a Mister James! Artık rezaletin bu derecesine de lüzum var mıdır ya?!”

      James: “Nasıl rezalet? Hiç terbiyeli bir İngiliz rezalet yapar mı? Hiç Kraliçe Victoria’nın serbest bir tebaasına böyle iftira edilir mi?”

      Nasuh: “Rica ederim bir kere mülahaza ediniz ki şimdi şu salonda kadınlar bulunmuş olsaydı ne derlerdi? Ne yaparlardı?”

      James: (hâlâ işinde devam ederek) “Ne yapacaklar? Mendillerini veyahut yelpazelerini yüzlerine tutup fakat alt tarafından yine temaşadan geri kalmazlardı. Benim kötü bir maksadım yok ki ayıplıyorsunuz. Ben ressamım. Ressam kısmı çırçıplak bir kadını karşısına alıp Venüs ilahesinin resmini çıkaramaz mı? Ben de böyle bir resim çıkaracağım.”

      Nasuh: “Pekâlâ! Venüs ilahesinin resmini çıkardığınız kız o hâlde bu salona girebilir mi?”

      James: “Giremez ama mademki Meşhur İngiliz ressamı Mister James bu salondadır, artık buraya salon denmez; belki mükellef bir resimhane denir.”

      Yorgidis: “Bir söz de benim söylememe müsaade buyurunuz. Siz hiçbir levha gördünüz mü ki bir halkın ne suretle tuvaletini yaptığını tasvir etsin?”

      James: “Hay Allah razı olsun! Görmedik. Biz de işte hiçbir ressamın yapamamış olduğu şeyi yaparak bu yüzden nam almak, şan kazanmak istiyoruz.”

      Deli İngiliz bu sözleri o kadar ciddi olarak söylerdi ki hatta bu sevdadan vazgeçmesini kraliçe emretse bile kabul etmeyeceği, söz ve davranışlarıyla gösterdiği devam ve ısrardan anlaşılırdı. Nihayet Nasuh Efendi başka bir tedbir bulamayarak herifi ite ite endam aynasının karşısına kadar götürüp “Bak Allah’ı seversen bak! Kendini gör! Şu hâlde yapacağın bir resmi satın alan bulunur mu? Buna hükûmet müsaade eder mi?” dedi ve bereket versin Autrans dahi bu müstehcen resmi seyahatnamesine koyamayacağını anlattı da İngiliz dahi yapacağı şeyin para etmeyeceğini anlayarak yalnız bunun için kararından vazgeçti.

      Öyle ya! Bir adam filozof ve özellikle İngilizlikle beraber filozof olur ise kararından öyle çarçabuk dönememelidir.

      On Üçüncü Bölüm

      Deli İngiliz’in gürültüsü, bir iki günden beri geceleri yalnız yazı yazmak ve gündüzleri kuşluk yemeğine kadar uyuduğu gibi, yemekten sonra dahi bir iki saat zamanı uyku ile geçirmekten dolayı ortada çoğunlukla görünmeyen Alman Herr Kaliksberg’i bile dışarı çıkartmıştı. Kaliksberg, deli İngiliz’in her lafını işitmiş ve tuhaf hâlini dahi görmüş olduğundan Allah bilir ama bir iki günden beri yazdığı şey dahi İngiliz politikası aleyhine bir rapor olmalıdır ki bayağı tehevvür hâline gelmiş olan Nasuh Efendi’yi bir tarafa çekip gayet küçümseyen ve ifritçe bir tavır ile “Ayıplamayınız monsieur! Ne yapsın? Biçare İngiliz’dir. Onların Hint, Çin ve Amerika politikalarını parmakları ucunda çevirmek gayretinde bulunan lordları dahi tuhaflıkta Mister James’ten aşağı kalmazlar!” demişti.

      Vakıa biraz sonra Cartrisse ile Madame Syrienne dahi dışarıya çıkmışlar idiyse de bereket versin ki İngiliz’i o hâlde görmeyip pantolonunu ayağına giymiş olduğu hâlde bulmuşlardı. Bunlar şamatanın sebebini sordular. Nasuh Efendi “Bir komedya ki kadınların göreceği şeylerden olmadığı gibi işiteceği şeylerden de değildir.” diye mukabele ederek işi tatlıya bağlamıştır.

      Madame Syrienne zevcesi müteveffa Monsieur Syrienne’in böyle kadınların göremeyecekleri ve işitemeyecekleri hâllerde asla bulunmadığından başlayarak mutadı olduğu üzere müteveffayı biraz daha methettikten sonra kabinesine dönerek ve çocuklarını alarak yukarıya çıkmaya kalkışmasıyla, Cartrisse dahi Nasuh’u elinden tutarak Madame Syrienne’e uymuş ve şu hâlde ikinci kamara yolcuları hemen tamamıyla kıç üzerine dolmuştu. Lakin Nasuh, Catherine ile sabahleyin vuku bulan sohbeti asla ağzına almayıp Cartrisse dahi mezbure27 hakkında dudağını açıp konuşmadığından aralarında edilen sohbet öte tarafta Angeline ile meşgul olan ve binaenaleyh Cartrisse ve Nasuh’un yukarıya çıktıklarından haberdar olamayan Gardiyanski’nin bazı güzel hâllerini hikâye ve muhakemeden ibaret kalmıştı.

      Bugün kuşluk yemeğinden sonraya ve hatta akşamüzerine kadar zikre şayan âdeta


<p>27</p>

Mezbure: Adı geçen. İsmi yukarıda geçen. (e.n.)