Dışarıda askerî bando çalmakta olup prenses kendi harp yaverini çağırarak “Bu gece topluluğumuzda iki muteber Osmanlı seyyahı vardır! Onları kendi millî bandoları ile zevklendirmek için bando kumandanına ihtar ediniz de aralıkta bir Osmanlı havaları çalmaktan da geri durmasınlar!” emrini verince her ne kadar bu emir Rusça verilmiş ise de gerek Suphi gerek Hicabi emrin hükmünü anladıklarından prensese özellikle teşekkür ettiler.
Bu teşekkür, kendi Rusçasını anladıklarını prensese anlatmakla dedi ki:
“Galiba Rusça dahi konuşuyorsunuz efendiler.”
Suphi: “Ne yazık ki hayır prenses! Seyahatimiz için gereken miktarını henüz öğrenmekteyiz.”
Prenses: (Hicabi’ye) “Zatıaliniz Fransızca hiç mi anlamazsınız efendi?”
“Hemen hiç derecesinde bir şey prenses!”
“Öyle ise bu gece size olan hitaplarım Almanca, arkadaşınıza Fransızca olacağı gibi kendi hemşehrilerime de Rusça derdimi anlatacağımdan bir umumi tercümana benzeyeceğim.”
Suphi: “Bu da yeteneğinizin düzeyini gösterir ki tebriğe değerdir.”
Prenses: “Vay! Siz Almancayı anlıyorsunuz demek!”
“Rusçayı anladığım kadar. Fakat zatıaliniz kelimelerinizi tavır ve hareketinizle o kadar güzel açıklıyorsunuz ki edanız da açık bir dil kadar herkesçe anlaşılacak bir derecededir.”
Bu yaltaklanma prensesi hoşnut ederek Suphi’ye bir baş eğmekle teşekkürlerini sundu. Çünkü yaltaklanma ve riyakârlık her ne kadar her millet nezdinde ayıplanır ise de Avrupa’da bazı böyle yüksek çevrelerde riyanın son derecelerine varmak yaltaklanan kişi hakkında bir hürmet sayılarak eğer “Bana yaltaklanıyorsunuz efendi.” diye karşılık verilir ise de bu söz teşekkür anlamında söyleniyor. Yani yaltaklanan kişi kendisini yaltaklanmaya değer bir büyük kişi olmak üzere görülmesini nezakete yorar da onun için teşekküre de kendisini mecbur sayar.
Sofrada prenses Osmanlı seyyahlarından dünyanın hâllerine dair bir seyyahtan malumat edinmek suretiyle malumat almak istedi ise de Hicabi Bey kendilerinin henüz seyahatlerinin başlarında olduklarından bahisle daha “seyyah” sıfatına hakkıyla nail olamayacaklarını ifade etti. Suphi ise seyahati tamamladıktan sonra eğer bir daha yüksek huzurlarına bağlılık bildirme nasip olur ise bu emirlerini o zaman yerine getirebileceklerini söyledi.
Bununla beraber yine Osmanlılara dair sofrada bir hayli konuşulup Osmanlı milletinin temiz yürekliliğinden ve terbiye güzelliğinden prenses bizzat bahsettikçe Suphi ve Hicabi Osmanlı milleti namına teşekkür sunmaktan asla geri durmadı. Hele askerî bando bir güzel Osmanlı havası çaldığı zaman prenses pek ziyade beğenmiş görünerek tekrarı için bandoya emirler dahi gönderdi ki böyle bir havanın beğenilip tekrarını istemek bandocular için pek büyük bir şeref sayılırsa da şu durumda bu iltifat bandocular hakkında olmaktan ziyade Osmanlılar hakkında olmakla seyyahlar buna da başkaca teşekkür ettiler.
Kısaca en terbiyeli iki Avrupalı olsalar bu sofrada nasıl hareket ederek herkesin ve özellikle prensesin teveccühlerine mazhar olmak için ne hâlde bulunabilirler idiyse Suphi ve Hicabi beyler ondan daha güzel hâl ve hareket ile gerçekten herkesin beğenisine mazhar oldular.
Yemekten sonra da biraz sohbet ettiler, sonra prenses dedi ki:
“Efendiler eğer kabul buyurulur ise size yol arkadaşlığı ederim. Yolda konuşa konuşa birlikte gideriz. Yarın hareket olunacaktır.”
Prensesin bu teklifi cana minnet sayılarak kabul olundu ise de bunu asıl can minneti sayan Hicabi olup prenses sayesinde elbette yolculuk meşakkatleri pek ziyade azalarak seyahat mümkün olacağı için memnun olmuştu. Suphi ise bir kocakarıya kavuk sallamak mecburiyeti ile kendi istediği gibi seyahat edemeyeceğinden hiç kalben memnun olmadı ise de artık teklif olunan yol arkadaşlığını redde muktedir olamayacağından o da çarnaçar memnuniyet ve şükran göstermişti.
Seyyah arkadaşlar evvelce inmiş oldukları adi otele gece döndükleri zaman otelci güzelce karşılamakta o kadar telaş etti ki terbiyeli maymun gibi zıp zıp sıçrar ve güler yüz göstereyim diye âdeta gülünç olur kalırdı.
Öyle ya! Prensesin ziyafetine davet olunmak öyle olur olmaz adamlara nasip olabilecek bir şeref midir?
Sabah olunca iki arkadaş otelci ile hesaplarını keserek bir arabaya binerek tren istasyonuna vardılar. Prenses henüz gelmemiş olduğundan Suphi Bey istasyonun etraf ve civarını gezmeye çıkıp Hicabi Bey de bir kenara oturduğu hâlde defterinde kayıtlı bulunan Rusça kelimeleri ezberlemek ile iştigale başladı.
Hâlbuki prensesi uğurlayacak olan kalabalık peyderpey istasyona toplanmaya başlamıştı. Bunlar arasında geceki ziyafette hazır bulunmuş erkek kadın bazı kimseler dahi olmakla selamlaşmaktan başlayan münasebet artık Hicabi’ye ders ezberlemek için engel oldu.
Kalabalığı gördüğü için Suphi de gelmiş olduğundan ziyafet arkadaşlarıyla sohbet kapısı açıldı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.