Toprak Ana’da bu uyumu ve huzuru bozan savaştır. Savaş kendini üstün görenin, kendinden daha zayıf gördüğünü egemenliği altına alma, baskı kurma çabasıdır. Eko-feminizm savaşa ve silahlanmaya karşıdır (Kirk, 1997, s. 2-7). Romanda savaşın neden olduğu tüm acılar ayrıntılı bir biçimde işlenir; savaş, halkalarını insanın ve diğer canlı-cansız varlıkların oluşturduğu büyük zincirin kırılmasına neden olur; ekinler kaldırılamaz, yeni ekin ekilemez. Toprak Ana savaşa karşı oluşunu şöyle dile getirir: “Savaş süresince nice nice tarlalar ekinsiz kaldı! Benim en büyük düşmanım savaş başlatandır” (Aytmatov, 1963/ 2017, s.89). Romanda savaşı başlatanla toprağını, vatanını korumak için savaşa katılan birbirinden ayrılır. Vatan toprağı her ne pahasına olursa olsun savunulur.
Doğayla olan ilişkilerinde, canlı ve cansız varlıklar üzerinde üstünlük kurmaya çalışmayan Cemile ve Toprak Ana’daki kişiler, aynı özeni birbirleriyle olan ilişkilerinde de gösterirler; örneğin, aileler çocuklarının kiminle evleneceğine karışmazlar, baskı yapmazlar. Cemile’de anlatıcı Seyit, ağabeyi Sadık ile yengesi Cemile’nin nasıl evlendiklerini şöyle anlatır: “Söylentiye göre, bir ilkbahar günü at yarışında Sadık, Cemile’yi geçememiş, bu ona pek ağır gelmiş ve bu yüzden Cemile’yi kaçırmış. Ama onların sevişerek evlendiklerini söyleyenler de vardı” (Aytmatov, 1958/2011, s. 13-14). Bu alıntı Cemile ve Sadık’ın nasıl evlendiklerini kimsenin, hatta kardeşinin bile, tam olarak bilmediğini gösterir. Anlatıcı Seyit, Cemile ile aralarındaki yaş farkının büyük olmadığını (Aytmatov, 1958/ 2011, s. 9) söyler. Buradan da Seyit’in Sadık ile Cemile’nin nasıl evlendiklerini bilmemesinin nedeninin, yaşının küçük olması olmadığı sonucuna varabiliriz. Bu sonuçtan yola çıkarak, Sadık’ın kimseye haber vermeden Cemile ile evlendiği çıkarımını yapabiliriz. Bu durum yalnızca Cemile ve Sadık’ın evliliğine özgü değildir; benzer bir durumu Toprak Ana adlı romanda da görürüz. Tolgonay, oğlu Kasım’ın Aliman ile evliliğini şöyle anlatır bizlere: “Nasıl tanıştıklarını, bu evliliğe nasıl karar verdiklerini hiç sormadım. Herhalde Kasım’ın yaz boyu Zareçye köyünde biçerdöver sürücüsü olarak çalıştığı günlerde karşılaşmış, birbirlerini sevmişlerdi” (Aytmatov, 1963/2017, s. 21). Bu örneklerden yola çıkarak, anne-babaların kendilerini hiyerarşik olarak çocuklarından daha üst bir konuma yerleştirmediklerini; çocuklarını kendilerine ait birer eşya olarak görmediklerini; tam tersine onların birer birey olduğunu kabul ettiklerini ve onların kararlarına saygı duyduklarını söyleyebiliriz.
Anne-babaların çocuklarının kararlarına karışmamaları, yaşlıların görüşlerinin değersiz olduğu, yaşlılara saygı gösterilmediği anlamına gelmez. Tam tersine hem Kırgız toplumunda hem de Aytmatov’un romanlarında yaşlılara ve görüşlerine değer verilir. Toprak Ana’da ekipbaşı olan Suvankul askere çağrıldığında, ekipbaşılık görevi, o sıralarda artık yaşlı bir kadın olan Tolgonay’a verilir. Başkarma Usanbay, ona “Tolgonay teyze” (Aytmatov,1963/2017, s.51) diye hitap eder. Ekipbaşılık görevi verilmek üzere Tolgonay kolhoz idare merkezine çağrıldığında, köyün birkaç yaşlısı da oradadır ve Tolgonay’a öğütler verirler. Tolgonay’ın, “Hem onları nasıl reddedebilirdim ki?” (Aytmatov, 1963/2017, s.51) sözünden, Tolgonay’ın ekipbaşılığı kabul etmesinde yaşlıların öğütlerinin de etkili olduğu çıkarımını yapabiliriz. Yaşlı bir kadın olan Tolgonay’a ekipbaşılık görevinin verilmesi, bu görev verilirken köyün yaşlılarının da idare merkezinde bulunmaları ve Tolgonay’a öğütler vermeleri yaşlıların değersizleştirilmediğini, tam tersine deneyimleriyle topluma yol gösterebilen bireyler olarak ne denli saygı gördüklerini gözler önüne serer. Bu durum, toplumu, hatta dünyayı, birinin diğerinden daha üstün olarak kabul edildiği ikili karşıtlıklar olarak algılayan Batı düşünce sisteminin (Plumwood, 1986, s. 121) yaşı da, gençliğin yaşlılıktan daha değerli olduğu hiyerarşik bir yapı olarak (Woodward, 1991, s. 6) kabul etmesiyle çelişirken, bu düşünce sistemini her türlü baskının, sömürünün, ayrımcılığın ve değersizleştirmenin kaynağı olarak gören ekofeminizm için, arzulanan bir ekofeminist toplumsal düzen örneğini oluşturur.
Bu noktada, Toprak Ana’da yaşlanan kadının konumu üzerinde biraz durmak istiyoruz. J. Dianne Garner, Batı’da, yaşlanan kadının toplumda ne ölçüde değersizleştirildiğini şöyle anlatır:
Batı toplumlarında yaşlanmak değerini yitirmektir. Yaşlandıkça hem kadın hem de erkek değerini yitirmesine rağmen, arada belirgin bir fark vardır. Birçok Batı toplumunda kadının değeri, gençliği güzellikle, gençlik güzelliğinin değerleriyle, erkekleri cezbetme gücüyle açıkça eş tutan toplumsal olarak tanımlanmış fiziksel çekicilikle ilişkilendirilir. Bu nedenle kadınlar yalnızca yaşlandıkları için toplumsal değerlerini yitirirler. Erkeklerse daha çok yaptıklarıyla değerlendirilirler ve ödüllendirilirler Erkekler başarılı oldukları sürece, tek başına yaş toplumsal konumlarını çok az etkiler (1999, s.4).
Batı toplumlarında yaşlandıkça fiziksel güzelliğini ve çekiciliğini kaybeden kadının değerden düşmesini, erkeğinse toplumsal işlevlerini başarıyla sürdürdüğü sürece değerini korumasını, Batı düşüncesinde var olan akıl/beden ikili karşıtlığıyla (dichotomy) açıklayabiliriz. Batı düşüncesinde zihin gücü, akıl ve zekâ erkek ile özdeşleştirilirken; fiziksellik, beden kadınsı özellik olarak (Plumwood, 1986, s. 131) kabul edilir. Toprak Ana’da Tolgonay’ın yaşlandığında değerini kaybetmemesi, tam tersine ona liderlik görevinin verilmesi, Aytmatov’un kadın algısı ile ilgilidir. Böyle sahneler çizerek, yazar kadının yalnızca fiziksel özellikleri nedeniyle değerli olmadığını, yalnızca cinsel bir nesne olarak görülemeyeceğini, zekânın, aklın yalnızca erkeğe ait özellikler olmadığını, yaşlanan kadının aklı ve deneyimleriyle topluma önderlik edebileceğini göstermiştir. Bu çalışmada incelediğimiz yapıtlardaki kadınların özellikleri ile ilgili aşağıda yapacağımız tartışmaların Aytmatov’un kadınlarla ilgili düşüncelerini daha belirgin hale getireceğini düşünmekteyiz.
Her iki yapıtta da erkekler kadınlardan daha üstün olarak gösterilmezler. Suvankul ve Tolgonay evlenmeye karar verdikleri gece Suvankul, Tolgonay’a “Artık her zaman, her şeyde, aynı ve tek kişiymiş gibi eşit ve beraber olacağı[z]” der (Aytmatov, 1963/2017, s.15). Bir evlilikteki eşit ilişkinin bundan daha güzel anlatılamayacağını düşünmekteyiz.. Kadınla erkek arasındaki eşitlik yalnızca ev yaşamında değil, çalışırken de görülür: birlikte hasat kaldırırlar, birlikte eğlenirler ve birbirlerine şakalar yaparlar.
Aytmatov hem Cemile’de hem de Toprak Ana’da güçlü kadınlar sunar okurlarına. Cemile’de anlatıcı Seyit, annesini “Aile ocağının bekçisiydi o…. Evde her şeyi annem idare ederdi” diye anlatır (Aytmatov, 1958/ 2011, s.10). Köylüleri onu ailenin gerçek reisi olarak kabul ederler (Aytmatov, 1958/ 2011, s.10). Seyit’in annesi- büyük ana-doğru bildiğini savunmaktan çekinmeyen ve düşüncelerini değiştirmesi için kolay ikna edilemeyen bir kadındır. Onbaşı Orozmat, onu Cemile’nin at arabasıyla tahıl çuvallarını istasyona taşımasına ikna etmek için oldukça uğraşmak zorunda kalır. Seyit annesinin “hükmeden, hükmetmesini bilen bir kadın” (Aytmatov, 1958/ 2011, s.14) olduğunu söylemesine rağmen, asla Cemile’ye baskı yapmaz, Cemile’nin sözünü sakınmadan söylemesinden rahatsız olan komşularına karşı daima onu korur. Cemile de haksızlığa tahammül edemeyen, haksızlık karşısında “kaplan” (Aytmatov, 1958/ 2011, s.14) kesilen bir kadındır. Toplumsal cinsiyet kalıp yargılarıyla ilgili Batı’da yapılan çalışmalar, hükmetmenin, doğru bildiğini çekinmeden söylemenin, haksızlıklara karşı çıkmanın,