CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA. Celil Oker. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Celil Oker
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752126428
Скачать книгу
bir de konuşuyor!” diye bağırdı kadın. Sesi yüksekti ama deminki kadar cırtlak değildi.

      Adam, elindeki çubuğu kararlı bir şekilde salladı kafasının üstünde. Siyah, üstünde kül rengi lekeler olan bir çubuktu.

      “Kıpırdama, indiririm!” dedi. “İndiririm, hiç bakmam!”

      Yavaşça dolaptan uzaklaştım. Niyetim berjerlerin birine oturmaktı. O zaman sakinleşirlerdi.

      “Kıpırdama Allah’sız!” diye bağırdı adam yeniden. “Yat yere!”

      “Durun yahu,” dedim yüzümdeki gülümsemeden vazgeçmeden. “Hırsız değilim ben.”

      Bu gibi durumlarda dünyanın en pratik sosyalleşme aracını çıkarmak için elimi montumun cebine götürdüm.

      “Silahı var İsmail!” diye bağırdı kadın, yeniden cırtlaklaşan bir sesle. “Silahını çekecek!” Olduğu yerde tepindi. Adam inandı ona herhalde.

      Demir çubuğu gözlerinde kıyıcı ışıklarla savurdu.

      Sol elim cebimdeydi. Çubuğu engellemek için bir şey yapamadım. Geriye bir tenkan için de geç kaldım. Çubuk sol kolumun dirseğinin biraz üstünde bir noktaya indi. Kaslar, sinirler ve kemik çılgınca bağırdılar beynimin içinde bir yerlerde. Bedenimi sola doğru eğdim ister istemez. Sağ elim darbeyi yediğim yere gitti kendiliğinden.

      Tutmak için kabzası olmayan demir çubuk darbenin şiddetiyle adamın elinden kaydı, yere düştü. Halının üstünde kof bir ses çıkardı.

      Yüzümdeki gülümsemeden eser kalmamıştı. Sol kolum sanki artık hiçbir uzaktan kumandayı kullanamayacak gibi acıyordu. Doğrulmaya çalıştım.

      Adam, çubuğu elinden düşünce şaşırdı önce. Gözleriyle yerini tespit etmeye çalıştı. Çubukla arasında ben vardım, beni aşacak ikinci bir hareketi göze alamıyor gibiydi. Kadın inisiyatifi eline alma gereği hissetti o anda. Kollarını açarak üstüme atladı. “Allah!” diye bağırdı atlarken. Acemi bir atlayıştı ama yine de belimi büktü. Şapka kafamdan uçtu. Dizlerimin üstüne düştüm ağırlığını sırtımda hissedince. Üstümden uzanıp demir çubuğu almaya çalıştığını anladım. Burnuma sası bir koku geldi kadının bedeninden.

      “Salak mısınız siz?” diye bağırdım kafamı çevirip soluk almaya çalışarak. “Kalk üstümden kadın!”

      Adam ne yapacağını kestiremeden ayakta duruyordu tepemde. Tekme atmaya teşebbüs etmemesinden, tereddüdünün boyutunu anladım. Sağlam kolumla yerden destek alarak döndüm.

      Sırtım yerdeydi şimdi. Kadın ata binmiş gibi üstümde oturuyordu. Başörtüsü yana sıyrılmıştı biraz. Elbisesinin altında şalvara benzeyen bir giysi vardı. Yattığım yerden Dolly Parton kadar büyük memeleri olduğunu fark ettim. Biraz daha aşağıda oturuyor olsa, giyinik bir fantezi gerçekleştiriyor gibi duruyor olacaktık… Fark etti. Hemen indi üzerimden. Sıçrar gibi indi, dikildi adamın yanında. Gözleri demir çubuktaydı ama.

      “Manyak mısınız siz?” dedim dirseğimin üstünde doğrulmaya çalışırken. “Bilip bilmeden ne saldırıyorsunuz insana? Bir de ekip çağırsaydınız bari.”

      İyi ki çağırmadınız, dedim içimden.

      “Hırsız değil misin sen?” dedi adam kadını eliyle arkasına çekerek. Birlikte iki adım geriye atıp, karyolanın ayakucuna dayandılar.

      “Hangi salak hırsız lambaları açar düğün evi gibi?” dedim. “Hiç mi hırsız görmediniz siz?”

      “Aboo… Hırsız sandıydık,” dedi kadın. “Hırsız sandıydık biz…” Heyecandan ya da deminki atlayışından, haddinden fazla büyük memeleri inip çıkıyordu konuşurken. Adam daha da gerisine çekti onu. Gözleriyle giysilerimi, duruşumu denetliyordu. Ağır ağır doğruldum. Belimin üstüne çıkmış montumu çekiştirdim. Şapkayı düştüğü yerden aldım.

      “Manyaksınız siz!” dedim. “İnsan bir durur dinler. Anahtarla girdim adam gibi.” Etkimi artırmak için ekledim, “Noyan Bey şimdi duysa…”

      “Hırsız sandıydık,” dedi kadın yeniden. “Işığı görünce hırsız sandıydık.”

      Adama döndüm.

      Çizgili bir gömleği vardı. Üstüne yelek giymişti. Ayağındaki pantolon sanki çok bol gelmiş gibi kemeriyle iyice toparlanmıştı. Ayaklarında yıpranmış spor ayakkabıları vardı.

      “Kimsin sen?” dedim kolumun acısını adamdan çıkarıyormuşçasına. “Adın İsmail galiba.”

      “Apartmanın kapıcısıyım,” dedi İsmail. Kafasıyla bir işaret yaptı. “Bununla yandaki apartmanın.”

      Kolumu ovuşturarak koltuklara doğru ilerledim. Kadınla adam ağır ağır kımıldayıp yüz yüze pozisyonlarını korumaya çalıştılar ben yürüdükçe. Lambanın altındaki berjere oturdum. Canım fena halde sigara çekti.

      Bir karar vermem gerekiyordu. Verdim. Biraz riskli olduğunu biliyordum ama verdim.

      “Bir kül tablası getir!” diye emrettim kadına. “Kül tablası yoksa çay tabağı da olur.”

      “Bir kül tablası getir kız!” dedi İsmail, kadına. “Yürü çabuk!”

      “Sigara içmese burada…” dedi kadın alçak sesle sanki kendi kendine. “Nurullah Bey…”

      “Nurullah Bey öldü, gömüldü, gitti,” dedi adam, kadına hafif yan dönerek. “Uzatma, bir şey getir kül dökecek. Bir bok yedik, düzeltelim.”

      Kadın bir kez daha itiraz edecekmiş gibi dikildi. Vazgeçti sonra. Yere bakarak çıktı odadan.

      “Otur İsmail,” dedim adama. Elimle ikisini birden kastettiğimi belirten bir hareket yaparak sordum: ”Soyadınız ne sizin?”

      Karısına verdiğim emirden daha etkili oldu soyadlarını sormam. İki elini önünde birleştirdi adam. Yüzüne bilmiş bir sırıtma geldi.

      “Kusura bakma beyim,” dedi. “Bu delinin aklına uydum hırsız diye. Işıkları görünce tutturdu. Elime kazanın demirini tutuşturdu. Kusura bakma valla.”

      Cebimden paketimi çıkardım. Dudağıma bir sigara yerleştirdim. Kolum hareket ettikçe hâlâ ağrıyordu. Battı balık yan gider, dedim içimden.

      “Siz her ışığa koşup gelir misiniz böyle?” dedim. “Soyadınızı söylemedin,” diye ekledim yakmadan önce.

      “Oba,” dedi. “Benim soyadım Oba. “Yalandan olduğu belli olan bir sırıtışla konuştu. “Kusura bakma beyim. Ağrıyor mu kolun?”

      Gözü yerdeki demir çubuğa kaydı bunu söylerken. Evet, kolum ağrıyordu. Ama bunu ona söylemedim.

      “Tamam, tamam. Dert etme,” dedim sigaramdan kocaman bir nefes çekerek. “Otur.”

      “Böyle iyi,” dedi İsmail Oba. Elleri hâlâ önündeydi.

      Bence de iyiydi. Ufacık bir nokta dışında.

      “Resmi nikâhlı değil misiniz?” dedim.

      Sırıtışı mahcubiyet sırıtışına dönüştü. Yere baktı.

      Beni çok ilgilendirmiyordu medeni durumları. Ama sanki önemliymiş gibi başımı iki yana salladım. Küçük avantajımın ne zaman işe yarayacağı belli olmazdı.

      “Noyan Bey git bir kolaçan et evi, dediydi,” dedim. “Ne bileyim basılacağımı. Gerçekten hırsız mı sandınız?” Sigaramdan bir nefes daha çektim. Kadının gelmesi tıpkı sigaramın külü gibi uzamıştı. Bu kadın bir yerden gidip ciddi ciddi polis çağırmasın, dedim içimden. Ya