Beklikte birisi durup bekleyemez de,
Namussuz-hırsızı kıramaz, o bile.
Günde karşı koyar haylaz kimse,
Ceza çekip hiçbiri af dilemez de.
Bacılar kara yere tıkılmaz da,
Ötekinin sözünü doğru almaz ya.
Soy-sop, dost-arkadaş, eş-çocuk,
Onlar da bir kalıpta durmaz ya.
Bir güçlü çok haylazı yıkamaz ya,
İçinde alevli dert olur, çıkamaz da.
İçki içmiş, sarhoş olmuş bütün yurt,
Faydayı, zararı bilmeden yaşar ya.
Yetiştirip yazın yaylaya konamaz da,
Güz kırkımında çekişmesiz duramaz ya.
Kış kışlağın; kıp-kızıl bu tam bir bela,
Dolaşır, hiçbir iş-uğraş düzelmez ya.
Yaşı küçük büyükten utanmaz da,
Yakarıcılar nefislerine hâkim olamaz ya.
“Selam” borç, “söz” kurnazlık olduktan sonra,
Hangi insan gıybetle-iftirayla sınanmaz ha?
Aldanışın öncesi “yön”, sonrası “hayat yolu”
Aldanışın öncesi “yön”, sonrası “hayat yolu”
Art niyetlinin sözünü anlamak, onlara doğru…
Has mağrur mala doymaz gururlanarak,
Hiç olmamış kusurlu işten, bit gibi korkarak.
Bir ölçülü kaftanı, öylesine güzel kesimli,
Ucundan tutar giydirir, özenle sırnaşarak.
Alnına doğru “kıvırıp getireyim” diyerek,
Ak kalpağı düzeltir, kulağı pasak-pasak.
Yaz günü ak börkü bükülmez, Hay-i Hak,
Elinde uzunca bir çubuk var, o dahi ak-pak.
Çubuğu germeye saplayıp koyarak,
Börkünü iliştirip bakar ya, korkak-korkak.
Kurumuş şalvarı kurnazlığına olmuş ispat,
Dizini çekiştirir katlanıp-kırışsa, Hay-i Hak.
Yakalanmış kişi gibi zamanı var sanki
Gün boyu soyunur budala, aylak-aylak.
Diri cana akran olur, gepgenç Hay-i Hak,
Şakalaşmak, kaşınmak, yerli yersiz sırıtmak…
Söz söylerken ağzını-yüzünü yüz şekle sokarak,
Kaş germek, boyun burmak, horozlanmak…
Böylesine ince-uzun yiğit ülkede bol, Hay-i Hak,
İşe gelince, hepsi de görünür hantal olarak.
Kararlı biri yok, etrafı düzeltip, toparlayacak,
Bütün hüneri; but kamçılamak, beceriksiz çolak…
Onların yok aklında, malına bakmak,
Adil çalışmak, mal kazanmak, yurda taraf olmak…
Bunların ki, sadece atını terletip, etrafı dolaşmak,
Selamlaşmayıp, uzaktan sırıtarak bakmak…
Bir devran, kifayetsiz günde “delikanlılık”
Bir devran, kifayetsiz günde “delikanlılık”,
Yaşlanmazcasına görmelik, düşünmelik…
Gençlikte kibir büyük, endişe yok ki,
Deriz ya, hiçbir şeyden sakınmazlık…
Şiir okumak, şarkı söylemek, aklındaki,
Birine latife etmelik, avuca almalık…
Kızı köyden uzaklaştırmak, olsa hevesi,
Gönlüne büyük kıvanç, aynı hayâsızlık…
Demeyin verimsiz işe “avunmalık”,
Akıl bulsak, mal bulsak, kıvanç duyarlık.
Kız sevsen, yalnız birini sev, seçip bulmalık,
Hafif meşreplik, her gün âşıklık, aklı kaçıklık…
Gençlikte bir gülüşün bir fenalık,
Komiklik ararlık, yalnız görür biçarelik.
Evvela hüner aramalı, elden gelse,
Hiç değilse, emekle mal kazanmalık.
Ziyafet olsa kürk giyerlik, yürü giderlik,
Birimizi diğerimiz davet ederlik.
At zayıf düşer, kürk eskir, kadir gider,
Alabildiğine komiklik, kızıştırmalık, çınlatmalık…
Endişe; erkeğin kalkanı, aklı varlık,
Sıkıntısı bu dünyanın, eli darlık…
“Oh-oh”a delirme, delikanlısın artık,
Bu, beş günlük bir meydan, er sınarlık…
Meyletme, kılsan bile çok meraklılık,
Önünde korku çok, dehşet saçarlık:
Fakirlik, yakarışlı ürkek bakışlık,
Sevimlilik, yeteneklilik yok şımarıklık…
Zariflik, ölünceye kadar kim kılarlık,
Onun da vakti gelir duraklarlık…
Hırsızlık edip, yollara düşüp aş aşırırlık,
Olmazsa, çalışıp mal kazanırlık…
Başında baba söylemese akıl-kârlık,
Akraba bulunmasa fikir salarlık…
Şaka gibi geçen hey gidi devran,
Esasında çektirmez mi o bir muhtaçlık?
Bu ülkede delikanlı yok, söz anlarlık,
Bitmez ümitle aylaklığın yakasına yapışırlık.
Söyleyiver, “aksakallar söylemedi” diye,
Dolaşmasınlar deyip, azıcık söz çıkardık.
Yiğitler, “oyun” ucuz, “utanç” pahalı
Yiğitler, “oyun” ucuz, “utanç” pahalı,
İki farklı şey yahu, sırlı ile endamlı.
Ucuz, yalandan değil, içten gülen
Erkek bulunsa, yarardı sohbeti tatlı…
Birileri dinler evden çıkıncaya kadar,
Birileri kulak asar anlayıncaya kadar.
Söz manasın bilirlik birileri