Kimi yiğit, arsızlık ile utanmadan,
Elinin ulaşamayacağı şeyi tırmalayan…
Uygun işe koşmayan, fikir bulmayan,
Hiç değilse çalışıp, mal bakmayan…
Haysiyetli olmaz, böyle yiğit,
Öylesine, boşu boşuna ırgalanan…
1885
“Yaşımda bilim var” diye dikkat etmedim
“Yaşımda bilim var” diye dikkat etmedim,
Faydasını göre göre denemedim…
Yetiştikten sonra düşmedi avucuma,
Elimi vaktinden geç uzatmadım, kitaba.
Bu mahrum kalışımın sorumlusu kim,
Ellerimi tam açmasam, gelişir miydim?
İnsanın bir mürüvveti, “çocuk” diyeyim,
Çocuk okutmayı kötü görmedim.
Medreseye çocuğumu “bil” diye verdim,
“Hizmet etsin, rütbe alsın” diye vermedim.
Kendim de öne çıktım, yükseldim,
Kazaklara nasihatten yetinmedim.
Hiç yok ki, emeğin kıymetini bilenim,
Nihayet, sakin yaşamayı ters görmedim.
1886
Kartlaştık, kaygıya daldık, artan arzudan
Kartlaştık, kaygıya daldık, artan arzudan,
Ürküyorum sonraki genç kuşaklardan,
Alın teri değil, dik bakışlı göz satandan,
Bütün yurt alıcı oldu, hiçbirini ayırmadan.
Zengin alır; kimi zaman “çok veririm” diyerek,
Yetiştiremeyince, sadece “veririm” diyerek.
Kadı ve yönetici alır, güç göstererek,
“Ben Kazak’tan öcünü alırım” diyerek.
Yoksul alır; “hizmetimle öderim” diyerek.
Elli başı; “oy attırıp, güç veririm” diyerek.
Yalın vuran nezaketsiz düşman alır;
“Vermezsen, ben seni sevmem” diyerek.
Dost alır; “vermezsen, acıtırım” diyerek,
“Hasmına katılırım, yeminle” diyerek,
“Aramız bozulursa, kolay bulunmam,
Ne için kolaylıkla erk vereyim” diyerek.
Rezil-ahlaksız “kötülükle çözerim” diyerek,
Sever görünüp, “güler yüz gösteririm” diyerek,
Yüz büyükbaş için, iki yüz alıcı var,
“Başına baş katar, baştan ayağı bakarım” diyerek.
Yurdu toplayıp mal kesiniz “et yedireceğim” diyerek,
“Et yedirirsem, sadece benimle olman için” diyerek.
Karakarga gibi bağrışıp-çığrışır bütün yurt;
“Kim çok yedirirse, ben ona itaat ederim” diyerek.
“Bozulduğunda tasasız yüz göreyim” diyerek,
Ant içmeyi kim düşünür “dert göreyim” diyerek,
Saldırgan it gibi kinlenerek çıkar gelir,
“Ben kaparsam bir yerini, parçalarım” diyerek.
Rus söyledi; “kendine erk vereyim” diyerek,
“Kimi sevip seçersen, Bey bileyim” diyerek.
Daha bozulmasa iyi, halkın düzeldiği yok,
Ulular dolaşır “bu işinize kızarım” diyerek.
Halk dolanır ya, art niyeti çözüm bilerek,
“Teselli eden kişiyi, el bilirim” diyerek.
Var mıymış, öylesine kanaatle ömür süren,
Allah’ın verdiğini yiyip, şükrederek?
Babasını oğlu aldatır, ağabeyini kardeşi,
Bu itlik neymiş ki, her gün ettiği.
Mal için arını satan cahilin
Ağzında dili kurusun, çıkmasın sesi.
Uzak-yakın, avare bizimkilerin hepsi,
Acımadan gözetleyerek yaşarlar birbirini.
Yuva bozar; mal ile bağın hastalıklısı,
Allah “can” diye yaratmış bunların hepsini!
Günde ant içenin, verdiği canı kurusun,
Arını satıp dilenenin, malı kurusun.
Kısa günde, kırk yere depo kurup,
Kurnaz dille hilekârlık edenin düzeni kurusun.
Bir at için yüz renge boyanan kaygılı yüzün,
Öz evinde göbeklenen kibirlisi kurusun.
Kartlaştık, kaygıya daldık, uyku kaçmış
Kartlaştık, kaygıya daldık, uyku kaçmış,
Öfken zehirmiş, düşüncen ekşimiş.
Dertleşecek kişi yok, sözden anlar,
Kim uğraş edinip, gönül açar?
Genç yaşlanacak, yok doğacak, doğan ölecek,
Kaderde yok, giden ömür yeniden gelecek,
Bastığın iz, gördüğün güzellik geride kalacak,
Bir Allah’tan başka her şey değişecek.
Er işi akılla uğraşmak, nefsi yenmek,
Hünersizin fenalığı sona erecek.
Yarını düşünmeden, uzağı görmeden,
Erincek kalabalıklara inanır, kendiliğinden.
Kötüler, harcayamaz helal emek, onların ki,
“Hırsızlık, kurnazlık ettim” diye salınıp yürümek.
Art niyetinin fenalığını, görmeden kalmaz ki,
Bir gün kırılır, bin gün kırılmayan çömlek.
Âdemoğlu, diriliği devlet bilecek,
Akıl alacak, mal bulacak, adil olacak.
Bunlardan birinin olmadığı köyleri gezmek,
Ne ayıp, boş konuşmayla gün geçirmek?
Nadana haram, akıllı kulağa ilmek,
Bu sözden öncekini tez öğrenmek…
Doğru sözün kıymetini kim bilecek,
Akılsız, gerçeğe değil, yoğa iman edecek.
Kızıl şafak, gümüş tepelik, altın kasnak,
İlginç masallara kulak kesilecek.
Aksakalın,