Az evvelki biçare ihtiyar da,
Obada durup güler ya,
Hürmet eder kahkahayla…
Maalesef, çok ömrü geçirip gittik
Maalesef, çok ömrü geçirip gittik,
Harcadık bir şeye olmadan yetik.
“Sayılı bilgelerden biriyim” diye,
İlgi, düşüncesiz, övgü bekledik.
Emsalsiz halka sonradan bellettik;
“Pek çok nadan kendine çeker ilgi,
Vazgeçilmez âdet oldu komikliği,
Sırıtıp-alay etmesi” it mizacı dedik…
Doğru sözlü kişiye, deriz ya “Rus imiş”
İğrenip uyanıklığa demez ki “yanlış iş”
İnanışmayıp, kandırıcılıktan dönmeyiş
İnsanlığı yok eder, en sonunda bu iş…
İnançsız zıpır, bozdu sırrımızı,
Temiz görmeyiz arkadaşımızı,
Darılan gönlün yok ki hiç affı,
Yüreğinde yatar sitem ile sızı.
Dost aşkının olmaz yabancılığı,
Karışmış, ayrışmaz yürek sınırı.
Bizim “dostuz, aşığız” dememiz;
Yalancıktan yapılı gönül ağırlığı…
İnanışan dostum da yok, aşığım da,
Nihayet şiir yazdım, duygulandım da.
Görmemiş, çok dünya fazla göründü
Kirlenmemiş gönlün âşık olduğunda.
Hüda’nın verdiği bu dostluk; soba gibi,
Böyle olduğunda kalmaz ki gönül kiri.
Sahte dostluk yapar, hem olur olmaz,
Nadanın biri yırttı, kuşburnu dikeni gibi.
O dostu, gölgeye sığınmadan arar can,
Ağıt yakar feryat edip, başkaldırır kan…
Kaş çatılınca, görmedim bozulmaz can
Üstün arkadaş bulamadım dostluktan…
1887
Sabırsız, arsız, erincek
Sabırsız, arsız, erincek,
Heveskâr ve terbiyesiz,
Biçare Kazak onun için,
Salıncak, ağız birliksiz…
Kendi kendine “gün” der,
Yakının yalan iftira eder,
Bu arsızlık işareti, keder…
Hiç düşünmez, ayıp sanmaz,
“Yeter” diyene kulak asmaz,
Terbiyelisi(!) daha ne yapmaz?
“Birinde zıplayıp çıkarım” der,
“Birinde sıçrayıp düşerim” der,
Sakatlanır, yatar, kâr(!) eder.
“Hırsızlıkla mal bulayım” der,
“Tartışırsa oba yakayım” der,
Şerefsiz birileri böyle eder…
“Bu neyin” dese, birine
Yok yere çıkarır fitne.
“Kurtulayım” der işinden de,
Her şeyi görür kişiden de,
Büsbütün batar gidere.
Bu olmasa başkası,
Değiştirilir yaylası,
Uzaktan dem tadası…
Ne hizmet edip mal bulması,
Ne bilim alıp fikir bulması,
Boş evinde yatası…
Ülke gezip, ziyafet çekip,
Er arını satar, biçip biçip.
Evde bala-çağa, hanımı,
Aşına kaygı katmaz mı?
Emeği olmayan şımarıktı,
Bir bodurla anlaştı,
“Uyanık” denen melun çıktı.
Bir söz için düşman kesildi,
Dostluğu bir gün içindi,
Yüz çevirme âdeti çıktı.
“Uyanık kim” diye sorarsan;
Şehre koşsa dinlenmeden,
Yalancı arsıza, çok versen,
Utanmaz bunu görenlerden.
Fiskostan başka sırrı yok,
İş yapmaya kabiliyeti yok,
Yalan, gıybet, övünmeye
Tıpkı su gibi akması çok…
At binicisinden kalmaz geri,
Adını, koyarsa “kurnaz” biri…
Kurnaz durduramaz nefsini,
“Atım çıkıp koşsun” demesi.
Beraberliğe düşman olsa,
Heveslendirir saldırmaya,
İçki içmeyen sarhoş olsa…
Ülke huzur içinde olsa azar,
Can sıkıntısından öle yazar.
Evde otursa keyfi kaçar,
Dışarı çıksa yüzü yanar,
Birini görse alaya başlar,
Şakacılaşır, sırıtışı artar.
Kendi evinde bocalar bekler,
Başka evde heyecan ister.
Akıllı olan kişiyi
Arkasından kötüler, lekeler.
Refahı olan kardeşi,
“Hayırsız it” der, dışlamak ister…
Mal ile bağın düşmanı,
Hastalıklı kurnaz çoğaldı,
Ürür gezer köpek it gibi,
“Aşağılık biriyim” demez ki.
Kurnaz dil ile kudurtur ya,
Gider bir gün oturtur da,
Hizmet eden dostunu da
Mahvolmaya bırakır da.
Yapıp ettiği hüneri;
Hareketi – hareket,
Kendi onmamış cahili
Kime düşünür bereket?
Kime utanır da acır ki?
Doğru yok sözünde
Bereket yok özünde
Hep yalan övünmeyle
Hakikati