Sağlığında gözetlediği yakını, ölse böğürecek…
İşi yolunda bir-iki kişiyi görse;
“Allah’ın sevip yarattığı, işte bu” diyecek.
Toplum bozulursa, bezer şeytan-düzenini,
Melekler çekinir, kaygı kaplar her yeri.
“Kendi itliğimle oldu” demez ki,
“Yendi ya” diye, şeytana verir desteği.
Güçlüymüş, kurnazmış, inatçıymış tavrını takınır,
Gıybetle-iftirayla, halkı bölük bölük ayırır…
Art niyetle var mıymış, candan geçmek,
Bir gün olmaz mıymış, kendi kendine düşmek?
Elden geliverir mi yurt yönetmek,
Helali, haramı kim denkleştirecek?
Övünç için gayretsiz yönetici olmak,
İt gibi hor olup, kendine söz getirmek.
1886
Kahraman kartal ne avlamaz, beslenip salınsa?
Kahraman kartal ne avlamaz, beslenip salınsa?
Halk dolanır ya, bozdoğan ile karga el altında,
Kahraman çıkmışsa semaya, salar onlar da,
Ellerindeki iki kuşu, iki taraf olup havaya…
Karga mahrum kalmaz arkasından,
Bozdoğanı üstünde şıkırdayan…
Kendi avlamaz, yırtıcıya da avlatmaz,
Gün boyu uğraştırır kartalı, boşu boştan.
Tutturmasa; değip-dokunup, öfkelendirerek,
O zaman kıvanç duyar sahipleri, sırıtıp-gülerek.
“Ne kazandık, bununla” diyen kimse yok,
Gece boyu kasılır, bozdoğanını överek…
Başka rahatlık, cana ganimet hiçbir şey yok,
Şaşkın halk bununla yaşar avare seğirterek…
Kalabalık halkım, Kazağım, şaşkın yurdum
Kalabalık halkım, Kazağım, şaşkın yurdum,
Ağzına dolmuş, ustura görmeyen bıyığın.
İyi ile kötüyü ayırmadın,
Biri kan oldu, biri yağ; iki avurdun.
Yüz verdiğinde yüzün ne güzelce,
Nereden yine bozuldu, halin tacirce?
Anlamazsın kendi sözünden başkasını,
Ağzınla orak vurursun5, tamamen zevzekçe.
“Kendiminki” diye sahiplenmeyince öz malını,
Gündüz gülüşün bozulur, gece uykun kaçar.
Heveslenen gelir gördüğüne, tasmaları yok ki,
Bir gün yeltenirler; bir gün yerli yersiz sırıtırlar.
Başlı başına bir bey olmuş, her kırıntı,
İşte, parçalamış değil mi, halk kıyıldı?
“Düzelir” diye sahiplenmiyorum, sizleri,
Elinizden gitmese şimdi, seçme hakkı…
Olmayan şeyden darılır, akraban-hısımın,
Allah almamış mı, onun da doymazlığın?
Birlik yok, barış yok, içtenlikli niyet yok,
Darmadağın varlığın, beslediğin yılkın.
Ey güzelim, baştaki aklı, eldeki mal için dalaşan,
Çekememezlik bozdu, birbiriyle güç yarıştıran.
İyileşmeden, bünyende kalsa bu boş konuşman,
Her yerde ya, iyileşmez mi canım, kıkırdaman.
Nerenden tutalım, destek kılalım gönle,
Hüner artmaz olduktan sonra, kırkına gelsen bile?
Düzensiz, tasmasız çok keskin biçare,
Boş alaycılıktan, yerli yersiz gülmekten ne geçer eline?
Söz sırası anlatacak kişiye geldiğinde,
Gıybet etmeden kalır mı o da, belli etmeden kimseye?
Zenginler yürür, yığdığı malı kollatarak
Zenginler yürür, yığdığı malı kollatarak,
Ona verse, yüzünü-gözünü buruşturarak,
Ondan alsa, doksana ümit bağlayarak,
Bu halkı, bırakmış mı Allah, vurarak?
Varıp gelse, İrtiş’in suyunu tadarak,
Verip gelse, bir arzuhâl karalayarak;
Halkı toplar, İdil’i fetheder, büyüklenir,
Şişinerek gelir, kubarıp kabararak.
İleri geri dönüp durur, atını zayıflatarak,
Boğazına kadar, iyice masrafa batarak.
Rezil-ahlaksız, hilekâr, bilgiç atanmaya,
Allah düşkün kılmış, mecalsiz bırakarak.
“Korktu” diye bırakmadıktan sonra, kollasa,
Zengini de ayakta eder şehre, bakınarak.
Güçlüyü yıkacak, zengini yenecek, evvela,
Ele düşer büsbütün, dermanı kalmayarak.
“Canı kıymetli iyilerin yanına katarım” diye,
Her biri bir it saklar, hırıldatarak.
Gönlüm caydı dosttan da, düşmandan da
Gönlüm caydı dosttan da, düşmandan da,
Aldatmayan kim kaldı diri canlar arasında.
Uzak-yakın Kazakların hepsini gördüm,
Tek tük kimse kalmasa şurada burada…
Biri yoldaş olur, faydası için bugün tanda,
O da durmaz, baştan miğfer kaykıldığında.
“Ben, bundan daha mı değersizim ki” deyip,
Kim kalır, birlikte çıktığı er meydanında?
Şimdiki halkın sözü; namussuzluk-hırsızlık,
Sayılı can görmedim, sözden anlarlık.
Bu günde, bu ülkede, hiçbir şey yok,
İyiliğe kanıp, mutlu olup, kıvanç duyarlık…
Malının hayrını göremez, zenginler de,
Yazın gönderdiği atı, güzün alıp binemez de,
Zahmet çeker, günde çaldırır, kaybeder izini de,
Hiddetinden sırıtır kendi kendine, gülemez de.
Sükûnetle ticaret yapamaz, tacir de,
Veresiye