“Daha çok vakit var.” diye kayıtsızca cevap verdi Leilia. Nash geldiğinde ilgilendiği şey her neyse dikkatini ona vermeye devam etti. “Çıkmadan önce envanteri bitirmem gerekiyor. Moscato şarabı ve pembe şampanyamız kalmadı.” Genç kadın bileğindeki saate bakarak iç geçirdi. “Bu yılın en yoğun günlerinden biri. Percival’a evet derken acaba ne düşünüyordum?”
“Çünkü hâlâ Bay Doğru’yu arıyorsun.” Caprecia göz kırptı. “Ne yaptığımı gördün mü?”
Leilia kafasını kaldırıp genç kadına dik dik baktı. “Evet. Evet. Gördüm.” Genç kadın Caprecia’nın ima ettiği şeyden memnun olmuş gibi değildi, ama bunun Nash için hiçbir anlamı yoktu. Genç adam Leilia’nın tek aşkı olmak istiyordu. “Orada dur. Bundan sonra söyleyeceğin tek şey ‘parlak zırhlı şövalyem ile birlikte gitmek istiyorum’ olacak.” Leilia gözlerini devirdi. “Bu dedikoduları ben de duydum. Üç arkadaşa verilen üç şövalyeler lakabı. Anneleri bu isimleri koyarken ne düşünüyordu acaba?”
“Bilemiyorum.” dedi Caprecia omuzlarını silkerek. “Belki de gerçek Yuvarlak Masa Şövalyeleri kadar cesur olmalarını umuyorlardı. Lancelot ve Galahad eksik aslında. Oğullarına bu adları verecek başka zavallı bulamamışlar herhalde." Genç kadın duraladı ve eliyle çenesine dokundu. “Tristan hâlâ Sage’in yasını tutuyor. Bu durumda geriye Percival ve Gawain kalıyor. Eğer Gawain’i Hollywood'un cazibesinden uzaklaştırabilirsen elbette. Şimdi düşünüyorum da gerçekten geriye sadece Percival kalıyor. Yani onu, kendine istiyorsun” Genç kadın kaşlarını yukarı doğru kaldırmıştı. “Sence şansınız ne? Çok yakışıklı bir adam.”
Nash sohbetlerini daha fazla dinlemeye tahammül edemedi. Dalgın bir şekilde ellerini ceplerine soktu. Haklarında konuştukları bu üç adam lisede onunla acımasızca dalga geçerlerdi. Mezun olalı dört sene olmasına rağmen o hatıralardan kurtulmak kolay olmamıştı. Şimdi çok daha iyi ilişkileri vardı ama Nash, ona yaptıklarını asla unutmayacaktı.
Gitmek üzere döndü ama geç kalmıştı. “Nash!” diye seslendi Leilia. Kulağına müzikmiş gibi gelen genç kadının sesinde, bir mutluluk vardı. “Buraya gel. Denemen için yeni bir şarabım var.”
Nash ellerini ceplerinden çıkarttı ve genç kadına doğru yürüdü. Leilia ile ilgili hiçbir şeyi geri çeviremezdi. “Öyle mi?” Tezgâha doğru yaslandı. “Bunu içtiğime pişman olacak mıyım?”
“Elbette hayır.” Genç adamın omzuna yavaşça vurdu. “Seni hiç yanılttı mı?”
“Şimdiye kadar hayır, ama daha çok genciz.” Dudakları büyük bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kesinlikle yapmacık bir gülüş değildi. Nash, onu gördüğü için mutluydu ama duyduğu sohbetten nefret etmişti. Kulak misafiri olan kişilerin nadiren hoşlarına giden şeyler duydukları söylenirdi.
“Her zaman şakacısın.” Genç kadın tezgâhın altına uzandı ve genç adama koyu renkli bir şişe uzattı. “Bu bağda yetiştirdiğimiz yeni merlot üzümlerinden. Şarap hakkında ne düşündüğünü bana söyle. Muhtemelen Yeni Yıldan sonra müşterilerimize ürünü tanıtacağız.
“Bu sene itiraflar yılı olacak değil mi?” Bunu yüksek sesle söylemek istememişti.
“Nasıl yani” diye sordu Leilia.
Nash, bu yılın kendisi ve Leilia için sevgiyle dolu olmasını ummuştu ama Kısmet Koyu’nun birbirlerine ait olduklarına inanmadığını tahmin ediyordu. Kasabadaki herkes, kaderin sevgilileri bir araya getirmede ne kadar önemli rol oynadığını bilirdi. “Önemli değil.” Genç adam şişeyi kaldırdı. “Bunun için teşekkür ederim. Beni daha sonra ara, istersen şarabı paylaşabiliriz.”
Genç kadın gülümsedi. “Tamam. Aklımda tutarım. Bu gece için planların var mı?”
Geceyi genç kadınla geçirmekle ilgili bir şeyler söylemesi gereken an, bu andı. Ama ne yazık ki söyleyemeyecekti. “Pek fazla bir şey yok. Gece evde olacağım.”
“Televizyonda yeni yıl topunun düşmesini mi seyredeceksin?” Genç kadın soruyu sorarken başını yana doğru eğmişti.
“Belki. O kadar geç vakte kalır mıyım, emin değilim.” Genç adam, o orada yokmuş gibi davranmaya çalışan Caprecia’ya baktı. Belki de onlara biraz mahremiyet sağlamaya çalışıyordu. Nash tam emin olamadı. “Gitmem gerek.” Başka bir şey söylemeden ayaklarının götürebildiği ne büyük hızla dükkândan çıktı. Attığı her adımda göğsünde kalbi hızla çarpıyordu.
BÖLÜM İKİ
Nash, dükkândan koşarak çıkmıştı. Leilia onun ardından gitmeliydi... Genç adam garip davranıyordu. Bir şeyler onun rahatsız ediyor olsa da, bu konu hakkında konuşmak istememişti. Genç adamı rahatsız eden konu hakkında genç kadının en küçük bir fikri bile yoktu. Keşke Percival Wright’a söz vermemiş olsaydı. Yeni Yıl akşamını Nash’le geçirebilirdi. Genç kadın, bu teklifi kabul ederken ne düşündüğünü hâlâ bilemiyordu. Percival iyi biriydi ama genç kadın onun hayatının aşkı olarak görmüyordu.
“Ben eve gidiyorum.” dedi Caprecia’ya. “Yarın bağda görüşürüz.” Şaraphane Yeni Yılın ilk gününde kapalıydı ama yarın onlar için yine de iş günüydü. Mutluluk Üzüm Bağı, evden uzakta bir evdi. Kasabadan yaklaşık 50 Km dışarıda ve üzerinde küçük çiftlik evi olan bir mülktü. Genç kadın, geceyi geçirmek üzere kullanmaları için hepsinin ayrı odası olan bu evi kız kardeşleriyle paylaşıyordu. Ancak kasabadaki işleri yüzünden bu çok sık olmuyordu.
Leilia arabasına doğru yürüdü ve arabaya bindi. Arabayı çalıştırdı ve ısınması için birkaç dakika bekledi ve sonra vitesi sürüş moduna getirip stüdyo dairesine doğru yola koyuldu. Dairesine vardıktan sonra hızla bir duş aldı ve randevusu için hazırlanmaya başladı. İşin sonunda pişman olmamayı umut ediyordu. Percival onu Cadı Kazanı’nda düzenlenecek bir çeşit partiye götürecekti. Kuzeni Esmeralda kahve dükkânının ortaklarından biriydi. Parti için Üzüm Aromaları’ndan birkaç kasa pembe şampanya sipariş etmişlerdi. Yeni Yılı karşılarken bunları kullanacaklardı.
Genç kadın saçlarını kuruttu ve parlayıncaya kadar onları fırçaladı. Sonra neredeyse kalçasına kadar yırtmacı olan uzun mavi bir etek ve üzerine uzun kollu dantel işlemeleri olan siyah bir bluz giydi. Ondan sonra topukları yaklaşık sekiz santimetre olan sandaletleri ayağına geçirdi. Leilia fırsatı geldiğinde giyinmeyi severdi. Güzel şeyler giymek için çok fazla şansının olması ne kadar da kötüydü.
Kapının çalınmasıyla birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. Genç kadın açmak üzere kapıya yöneldi. Percival kapının diğer tarafında koyu renk bir takım elbise ve gözlerine uyan yeşil kravatıyla zarif görünüyordu. Genç adam, bir gül uzattı. “Neden hoşlandığından pek emin olamadım. Umarım bu iyi bir seçimdir.”
Leilia gülü aldı ve kokladı. Genç kadın bütün çiçekleri sevse de güller onun en sevdiği çiçek değildi. Gerçi genç adamın bunu bilme şansı yoktu. “Teşekkür ederim.” dedi. “Çok güzel.”
İpek gibi bir sesle “Sen de öyle.” diye cevap verdi genç adam. Genç adamın bu cevabı genç kadını nedense rahatsız etmişti. “Hazır mısın?”
“Evet”