VAN GOGH'UN YILDIZLARI. ASUMAN PORTAKAL. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: ASUMAN PORTAKAL
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752127623
Скачать книгу
akan ışıklı görüntülere daldım. Bir ara telefonum çaldı. Arayan kesin annemdir. Bu saatlerde dışarıda olmamdan tedirgin oluyor.

      Tramvaydan inince hemen telefon ettim.

      “Yoldayım anne, geliyorum.”

      Caddeyi geçmek için bekleyen kalabalığa doğru yaklaşırken yeşil ışık yandı. Koşturup yolu geçenlere katıldım. Daha iki adım atmamıştım ki nereden çıktığını anlamadığım bir motosiklet bitti yolun ortasında. Şehrin uğultusunu parçalayan bir sesle üstüme gelen motordan zor kaçtım. Aynı anda tramvayın sesini duydum. Yüreğim ağzımda baktım bariyeri olmayan raylara. “Gitti çocuk!” diye haykırdı bir kadın. Tramvaydan kıl payı kurtulan motorlu kurye, çığlıklar eşliğinde gözden kayboldu.

      Çocuğun akıbetini merak edenler tren yoluna koşturdular. Ben de karıştım aralarına. “Kesin havaya uçmuştur o hızla!” diye bağırdı bir genç. Ağız dolusu küfreden bir adam, “Gebersin!” dedi acımasızca. “Trafiği mahvediyor bunlar!”

      Kuryeye sövüp sayanların, yazıklanan insanların önünden dev bir solucan gibi aktı tramvay. Rayların biraz ötesinde yerde yatan çocuğu görünce kanım çekildi. “Ambulans!” diye bağırdı bir kadın. Telefona sarıldığım gibi 112’yi aradım.

      Genç bir kız, yüzükoyun yatan kuryeyi yavaşça sırtüstü çevirdi. Kanayan bir yeri yoktu, yüzü gözü de sağlam görünüyordu. Birden göğsünde parlayan bir şey dikkatimi çekti. Sergiden çıkarken bana verilen fosforlu yıldızın aynısıydı bu.

      Çantasından pet şişe çıkaran yaşlı bir kadın, kapağını açıp kıza uzattı.

      Beti benzi atmış çocuk, yüzüne çarpılan su sayesinde kendine gelir gibi oldu. “Nasılsın, bir yerin acıyor mu?” diye sordu baş ucundaki kız. Doğrulmaya çalışan çocuk, sersemlemiş bir hâlde cevap verdi.

      “Bir şeyim yok, iyiyim.”

      “Çok şükür.” diye mırıldandı yanımdaki teyze.

      “Şanslıymış.” dedim.

      Çocuğun yaralı olmadığına karar veren bazı insanlar, söz birliği etmişçesine veryansına başladılar. Öfkeyle bağırdı adamın biri.

      “Böylesine acımayacaksın!”

      Kuryeye yardım etmeye çalışan kız ters bir bakış attı ona. “Ne yani, bırakalım da ölsün mü? Duyarsızlığın bu kadarına da pes doğrusu!”

      Bu sözleri umursamayan adam, “Bela kol geziyor ortalıkta.” diye devam etti. “Canavar kesildi bunlar başımıza!”

      Çattık dercesine başını iki yana sallayan kız toplanan kalabalığı uyarmak zorunda kaldı.

      “Geri çekilin biraz, hava alsın!”

      Su şişesinin sahibi olan kadın, üzgün bir sesle konuştu.

      “El kadar çocuğun altına motor verilir mi? Bu garibanların suçu yok aslında, bunları çalıştıranlarda kabahat. On sekizini doldurmadan çalışmaları yasak, bile bile üç kuruşa kölelik yaptırıyorlar bu çocuklara.”

      Suratı acıyla kasılan kurye, yan yatmış motordan akan benzini görünce panikledi.

      “Eyvah! Zaten azıcık bir şey kalmıştı, o da gitti.”

      “Şuna bak!” diye höykürdü bir adam. “Az kalsın hepimizi eziyordun, üç kuruşluk benzini mi düşünüyorsun şimdi?”

      Ona yardım eden kız, kalkmaya yeltenen çocuğa engel oldu.

      “Ambulans gelene kadar uzansan iyi olur.”

      Gözlerini yerdeki benzin gölcüğüne diken kurye, “Nesi üç kuruş abi?” dedi. “Anladık, yaptım bir hata. Ama müşteri sıcak pide ister, patron saat tutar. Hızlı gitmeyip de ne yapayım? Her gün yeterince hakarete uğruyorum zaten, bir de siz başlamayın…”

      “Dili de pabuç kadar.” diye çıkıştı kalabalıktan biri. “Bacak kadar veletsin ama laf çarpmaktan geri kalmıyorsun. Çene yarıştıracağına o motoru doğru sürmeyi öğren.”

      Üzgün gözlerle bakan çocuk, “Ne veledi!” diye karşılık verdi. “Ben on yedi yaşımdayım, üstelik ehliyetim de var, A1…”

      “Vay canına!” dedi bir adam. “Sen o kadar büyük müsün?”

      “Ehliyetini sevsinler!” diye söylendi gençten biri de. “Kaldırımda motor sürmenin yasak olduğunu bilmiyor musun? Caddeye nereden indiğini gördüm. Sizin gibilerin ehliyetine el koymak lazım.”

      Çelimsiz kurye, bir an önce motoruna binip oradan uzaklaşmak istiyordu. Kızın itirazlarına rağmen oflaya puflaya kalktı ayağa. Üstünü başını şöyle bir silkeledikten sonra motoruna uzandı. Hareket ettikçe suratındaki acı dolu ifade daha da keskinleşiyordu. Bir eliyle dengelemeye çalıştığı aracın sepetine bakınca yine telaşlandı.

      “Haşadı çıkmış pidelerin. Patron beni kovacak! Hemen gitmem lazım.”

      Onu durdurmaya çalışan kız kararlı bir sesle konuştu.

      “Bırak şimdi motoru, pideyi! Bu hâlde hiçbir yere gidemezsin. İyi bir sağlık kontrolünden geçmen lazım.”

      “Sağ ol abla, bana bir şey olmaz. Kaç kere düştüm ben bundan, alışkınım.”

      Çocuğun koluna sımsıkı yapışan kız sabırsızca bakındı etrafına.

      “Nerede kaldı bu ambulans?”

      Akşam trafiğine, bir türlü gelmeyen sağlık ekibine veryansın edenlerin arasından bir adam öne çıktı. “Onu bekleyene kadar sabah olur, bir taksi çevirelim hemen.”

      Kızdan önce davranan kurye, “Sağ ol amca.” dedi sıkıntılı bir sesle. “Ne taksi ne hastane istiyorum.”

      “İyilik de yaramıyor bunlara.” diyen bir kadın homurdanarak geçip gitti yanımdan.

      Başını öne eğen çocuk, “Ne yaptım ki ben size?” dedi kırgın bir sesle. “Bulmuşsunuz bir gariban, ezin bakalım.”

      “Ne ezmesi ya!” diye güldü bıçkının biri. “Asıl sen bizi eziyordun oğlum.”

      “Akşam akşam, üstüme iyilik sağlık…” diye mırıldandı yanımdaki teyze.

      Motoru yerden kaldırmaya yeltenen kuryeye “Dur.” dedi kız. “Birlikte yapalım.”

      Çocuğa yardım ettikten sonra yere oturdu. “Gel hele, biraz sohbet edelim.”

      Söz dinleyen kurye, usulca çöktü onun yanına.

      Fosforlu yıldızı gösteren kız, “Nedir bu?” diye sordu. “Üstünde Vincent yazıyor galiba.”

      “Van Gogh.” diyen çocuğun eli yıldızına gitti. “Onun resimlerini görmeye gittiğimde verdiler.”

      Hemen çantamın ön gözüne uzanıp kendi yıldızımı çıkardım. İyice görmesi için ona doğru uzatıp “Benim de var.” dedim.

      “Saklayacakmışız… Benden başka kimseye vermediler sanıyordum.”

      “Ben de öyle zannetmiştim.” diyerek yıldızı cebime yerleştirdim.

      Kalabalık ufak ufak dağılırken başka bir motorlu kurye yanaştı çocuğun yanına. “Geçmiş olsun!” dedi sırıtarak. “Hadi yine iyi sıyırmışsın paçayı!”

      Uzaktan gelen ambulans sesiyle hareketlenip onlara veda ettim. Eve yürürken o sözler yankılanıyordu zihnimde.

      “Müşteri sıcak pide ister, patron saat tutar. Hızlı gitmeyip de ne yapayım?”

      Çocuğun