Raffaello. Стефани Стори. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Стефани Стори
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9786258361261
Скачать книгу
Onu oymak bir ömür sürer. Olur da bitirebilirse yani.”

      “Peki ya belediye binasındaki fresk?” diye sordum.

      “Başlamadan bıraktı.”

      Sarto haberi yaymaya devam ederken tebeşirimi bıraktım ve kramp giren ellerimi gerdim. Michelangelo mermere dönecekti. Derin bir nefes verdim. Meryem Ana’ya, Kutsanmış Oğluna, Kutsanmış Mavi Cüppesine, Mübarek Parmaklarına ve hatta Mübarek Ayak Parmaklarına şükürler olsun ki heykeltıraş ressam olmayacaktı.

      VII. Bölüm

Mart, 1505

      Gonfaloniere Piero Soderini, Ponte Vecchio’ya sıra sıra dizilmiş balıkçıların ve kasapların kakofonisi eşliğinde yürüdüğümüz esnada “Çizimini göstermem için beni ikna etmeye çalışıyorsan bilgin olsun, bana gizlilik yemini ettirdi,” dedi.

      “Tasarımlarını çalmaya çalışmıyorum Gonfaloniere.” Kalçasında bir sepet uskumru taşıyan bir hizmetçiye çarptım. Gözünün önüne gelen saçları savurdu. Güzeldi, bu yüzden Soderini’yi takibe devam etmeden önce başımı sallayarak hızlıca özür diledim. “Freski bitirmek için hizmetlerimi sunuyorum.”

      “Herkes seni seviyor Sanzio ama bu iş Michelangelo’nun.” Soderini, babasının tezgâhıyla ilgilenen bir kıza, “Bir şişe balık sosu ver oğlum,” dedi. Kız bir porsiyon fermente balık sosu alıp bir şişeye doldurdu. Oğlanların taktığına benzer bir şapka takmıştı ama yüz hatlarına bir kez bakınca kız olduğundan asla şüphe duymazdınız. Bazı insanların bu denli açık şeyleri görmeyi reddetmesi inanılmaz, değil mi?

      Sesime biraz da şüphe katarak “Michelangelo’nun Floransa’ya geri döneceğine gerçekten inanmıyorsun, değil mi?” diye sordum. “Platon’un dediği gibi, ‘Aldatmaların en kötüsü, kendini aldatmaktır.’”

      Soderini’nin kaşları çatıldı. “Michelangelo’nun geri dönmeyeceğini mi düşünüyorsun? Hiçbir zaman dönmeyecek mi?” Elinde sadece değersiz bir soldo33 vardı, ben de genç hanımın masasına iki madeni para daha attım. Gülümsedi ve fazladan bir damla balık sosu ekledi.

      “Anladığım kadarıyla o mezarı yapmak bir ömür sürer,” dedim.

      Soderini serçe parmağını balığın bağırsaklarına soktu ve yaladı. “Ama o freskleri görmek için gelip şehrin kasasını dolduracak gezginlere güveniyorum.”

      Balıkçı kıza göz kırptım ve üzüntüyle Soderini’ye dudaklarımı büzdüm. “Mi dispiace Gonfaloniere, korkarım başka bir ressam bulman gerekecek, bir resmin kalabalığı çekeceğini düşünmüyorsan tabii.”

      Yemin ederim ki Soderini’nin bu yorumu tavsiye olarak almasını istememiştim. O çizimi halka açık olarak sergileyeceğini hiç düşünmemiştim. Ama yaptığı bu oldu, büyük ölçekli taslakları Büyük Salon’un karşılıklı duvarlarında sergiliyordu – Leonardo’nunki doğuda, Michelangelo’nunki fresklerin sonunda yerleşeceği yer olan batıda. (Bitmiş olsaydı, certo. Geçen gün, iş için Roma’yı ziyaret eden Floransalı bir bankeri, “düello yapan fresklerin” hiç bitmemiş olmasının ne büyük bir trajedi olduğunu söylerken duydum. “Aynı odada yan yana rekabet etmelerine izin verilseydi, Leonardo ve Michelangelo birbirlerini ‘daha da büyük bir büyüklüğe’ götürebilirlerdi.” Bu saçma sözler benim değil, onun söylediklerini iletiyorum. “Keşke Papa ya da Fransa Kralı için çalışmak üzere seçilselerdi,” dedi, “keşke izin verilseydi.” Uzunca bir süre, bu fresklerin hiç şüphesiz tarihin en iyileri olacağı konusunda atıp tuttu. Ta ki mekânın tartışmasız en güzel iki kadınının arasında oturup sırıtan beni fark edene kadar. Bu onu susturdu.)

      Bu çizimler sergilendiğinde, biz sanatçılar oturup kopyalarını çıkarırken, büyük kalabalıklar belediye binasına girip çıkıyor ve ağızları açık kalıyordu. Yabancılar zamanlarını iki çizim arasında eşit olarak böldüler, ama biz Floransa’dan gelenler olarak Michelangelo’nunkine odaklandık – onun ne zaman dönüp hepimizi kovalayacağını kim bilebilirdi? Andrea della Robbia hep aynı yerde, ortanın hemen sağında oturuyordu. Sarto yüzüstü yatmış, çizimlerinin sayfalarını teker teker buruşturuyordu. Davide Ghirlandaio hızlanmıştı. Düzgün tebeşir ve eskiz kâğıdımla ilk gelen ve en son giden bendim. Ya da en azından ben öyle sanıyordum, ta ki…

      Çizimlerin sergilenmesinden yaklaşık iki hafta sonra Büyük Salon’a girdiğimde Michelangelo’nun çiziminin sağ alt köşesinin yırtılmış olduğunu gördüm. Kayıp parçada, arka planda uzanan çıplak bir askerin bacaklarının kısaltılmış hali vardı, mükemmel bir rakursi34 örneğiydi. Diğer ressamlar geldiğinde “Nereye gitti?” diye sordum.

      Kimse cevap vermedi.

      Diğer herkesle oturup çizmeye devam edebilirdim – yeni bir aciliyet duygusu bariz hale gelmişti; yapabiliyorken kopyalamalıydım ama bunun yerine, olayı bildirmek için oradan ayrıldım. Gonfaloniere benimle görüşmedi ama bir not bıraktım. Sonraki iki gece Büyük Salon’da kamp kurdum, neredeyse kırk sekiz saat aralıksız uyanık kaldım – çizdim, volta attım, Leonardo’nun düzensiz malzeme kutularını düzenledim – ama iki gün hiçbir olay çıkmayınca dinlenmek, üzerimi değiştirmek ve parmaklarımdaki tebeşir kalıntılarını ovmak için eve gittim. Döndüğümde o çizimin bir köşesi daha gitmişti; Arno’nun yanında diz çökmüş, çorabını çeken bir askerin olduğu kısım yoktu. “Bu parçaları kim çalıyor?”

      Andrea della Robbia sola geçti ama onun dışında kimse kaybın farkında değildi.

      Michelangelo’ya yazmayı düşündüm ama o ta Roma’daydı, ayrıca benden gelen bir mektubu neden okuyacaktı ki? Belediyeye nöbetçi koymaları için dilekçe verdim ama yetkililer tartışırken çizimin parçaları kaybolmaya devam etti. Ben oradayken kimse dokunmuyordu; çizimin parçaları uyumak, yemek yemek, yıkanmak veya tuvaletimi yapmak için çıktığımda kayboluyordu. Biri parça parça alıp götürüyor muydu yoksa her bir parçayı farklı bir ressam mı cebine atıyordu? (Bir sonraki bölümü Michelangelo’ya kelimesi kelimesine tekrarlamanızı istiyorum; gerekirse yazın. Başka bir sanatçıyı kopyaladığımda, evet, çizgileri tekrarlıyorum ama bunu onların yaptıklarını geliştirmek amacıyla yapıyorum. Kendi dokunuşunuzu katma niyeti olmadan başka birinin çalışmasını kopyalamak, zamanı çöpe atmak demektir. Yalnızca onu yeni bir şey yaratmak için kullanmak, bu alıştırmayı yaratıcı hale getirir. Evet, mükemmele daha yakın bir şey yaratmak için Perugino, Pinturicchio, Leonardo ve Michelangelo’dan unsurları birleştiriyorum ama o hâlâ benim, bu yüzden sürekli hırsızlıkla suçlanmak beni incitiyor. Taslaklarını asla çalmazdım. Benim veya bir başkasının çıkardığı kopyalar, onun nabzı atan çizgilerini, kıvrımlı ritimlerini, ruhunu yakalayamaz. Hayır. Onlar gitti. Sonsuza kadar.)

      Bir gün Büyük Salon’a girdiğimde Leonardo’yu bir zamanlar Michelangelo’nun çiziminin asılı durduğu yerin önünde dikilirken buldum. Tek bir pürüzlü kâğıt parçası bile kalmamıştı. Leonardo, “Fırsatın varken bir parçasını hatıra olarak almalıydın,” dedi.

      “Bunu yapan sen miydin?” diye sordum.

      “Onun artıklarına ihtiyacım yok. Ama diğerleri…” Leonardo avuçlarını gökyüzüne kaldırdı. “Hayranlık, insanlara garip şeyler yaptırır.”

      “Bu dünya sanata da yaşam kadar düşüncesizce yaklaşıyor,” diye mırıldandım ve yeniden çizmek için oturdum, bu kez yalnızca bir anıyı kopyalıyordum.

      Leonardo’nun iki kolumu sıvayıp, bileğimi döndürüp sayfama dikkatli


<p>33</p>

İt. Para. (ç.n.)

<p>34</p>

Perspektif kısaltım. Bir nesnenin perspektif kurallarına uygun olarak kısaltılıp gösterilmesi. (ç.n.)